Türkiye gündeminde bir süredir ‘reform’ var. İktidarın yönetemez, ülke sorunlarını bırakınız çözmeyi, daha da büyütür olduğunun görüldüğü bu dönemde AKP yetkililerinin ‘reform’dan bahsetmeye başlaması anlaşılır bir şey. Sadece zaman kazanmak için ya da gündemi değiştirmek için de yapılıyor olabilir bu,
uluslararası topluluktan gelen eleştirileri, olası yaptırımları engellemek için de.
Diğer taraftan ekonomik krizin çözümünü dış yatırımlarda ve ucuz işgücü arzında arayan iktidarın uluslararası sermayeye güvence vermesi de gerekmiş olabilir. Ülkede hukuksuzluğun geldiği aşama dış yatırımcıları korkutuyor ve Türkiye’yi sermayeleri için riskli buluyor olabilirler.
Zaten tam da bu yüzden iktidar yetkilileri reformdan söz ederken hukuk ve ekonomiyi birlikte anıyorlar. Yani hukuk halk için değil iç ve dış sermaye için reforme edilecek. Yine de reform sözünü duyar duymaz Arınç örneğinde olduğu gibi ortaya çıkıp ülkedeki hukuksuzluklara örnekler veren üst düzey AKP’liler oldu. Ama onlar da iktidarın küçük ortağı MHP’nin etkisi ve dayatmasıyla hemen Cumhur İttifakı’nın devamı için kurban edildi.
Halkın bu olası reformdan bir şey beklememesi gerektiği de geçen haftaki olaylarda da bir kez daha görüldü. HDP ve HDK’ye, sivil toplum örgütlerine yönelik operasyonlar, maden işçilerine uygulanan şiddet sadece
iki örnektir.
Önemli bir şey daha oldu geçen hafta. Sağlık Bakanlığı, pandeminin ilk günlerinden bu yana ilk kez geçen hafta günlük gerçek vaka ve ölüm sayılarını verdi. Yani aylardır salgının boyutu halktan gizleniyordu. Bu ne için yapılıyordu? Ekonominin işlemesi için. Yani sermaye için emekçi halkın sağlığı riske edilmişti aylarca.
Sadece bu bile iktidarın halkı umursamadığını ve dikkate almadığını gösteriyor.
Zaten hukuk reformu için ilk kapısını çaldıkları da TÜSİAD oldu. İktidar yetkilileri bu istişarede yerli sermayeye güvence verdi ve yerli sermaye de uluslararası sermeyenin işbirlikçisi konumunda olduğu için uluslararası yatırımcılara da mesaj gönderilmiş oldu.
Cezaevlerinde büyük hak ihlalleri olur, toplum otoriter uygulamalar nedeniyle nefes almakta zorlanırken duyarsız kalan iktidar ülkeyi sermaye için dikensiz gül bahçesi haline getirmek için hukuk reformunu gündeme taşımıştır.
Sermayenin işini kolaylaştırmak için halk sağlığı her açıdan feda edilmektedir. Ülkenin her yerinde uluslararası ve yerli sermayenin çevre tahribatına yol açan yatırımlarına karşı direnen yerel halka hukuksuzca şiddet uygulanmakta, pandemi döneminde insanların yeterli beslenmesini bile sağlayamayacak ücret politikaları sürdürülmektedir.
Türkiye’nin sorunlarının çözümünün halkçı bir ekonomi ve demokrasi olduğu ortadır.
Seçimlerde de halkın geniş kesimleri bu hedeflerle sandığa gidecektir.