Kuruluşu; 1999 Marmara depremine dayanan bir kadın örgütlenmesi Kadın Dayanışma Vakfı (KADAV). Yaşanan afetin yaralarını sarmak ve dayanışmak için bölgeye giden bir gurup kadın, yeniden bir hayat kurmanın neredeyse tüm sorumluluğunu üstlenenlerin kadınlar olduğunu bilseler de, somut deneyimlerini bizzat yaşıyor ve KADAV’ı kurmaya karar veriyor. Böylece bir dayanışma gurubundan cinsiyet eşitliği mücadelesine katılan bir kadın örgütü doğuyor. KADAV’da emek veren kadınlardan üçü olan Arzu Aydoğan, Özgül Kapdan ve Esin Epli ile kuruluşlarından bugüne kadar nasıl çalışmalar yaptıklarını, bu çalışmaların görünür sonuçlarını ve kadınların gündemini konuştuk. KADAV’da emek veren isimlerden avukat Arzu Aydoğan, vakfın şimdilerde cinsiyet temelli şiddetle mücadele ve şiddetten kurtulmak için başvuranlara danışmanlık desteği, göçmen ve mültecilere yönelik cinsiyet temelli şiddet, ayrımcılıkla mücadele ve danışmanlık desteği, kadın ve LGBTİ mahpuslarla dayanışma çalışmaları yaptığını belirterek, “Ayrıca 2007’den bu yana Kadın Emeği ve İstihdam Girişimi’nin sekreteryasını yürütüyoruz” diye ekledi.
Aydoğan, “KADAV’ın 2010 yılında Kocaeli bölgesindeki saha faaliyetini sonlandırıp, kadın emeği ve istihdamı ile şiddetten kurtulmak isteyen Türkiyeli kadınlara danışmanlık desteği alanındaki faaliyeti haricinde çok katmanlı ayrımcılığa maruz bırakılan guruplara yönelmesi başlı başına önemli bir karardı” diyerek, o süreci şöyle anlatıyor: “Genel cinsiyet eşitsizliği sonucunda oluşan olumsuz faktörlerin üzerine eklenen, örneğin; göçmen ve trans olmak dediğimizde yaşanılan veya yaşanması ihtimali olan zorluklar silsilesi katlanarak artıyor. Ancak zorluğu kadar zenginleştirici bir deneyim ve birikime de yol açıyor. Farklı dinamikler içerisinde yaşayan guruplara odaklı politika üretmeye çalışmak, parçalılık değil tam tersine bütünselliğe götürüyor bizi. Son iki yıldır yoğunluklu olarak mülteci kadınlara yönelik çalışmalar sürdürdüklerini belirten Aydoğan, bu çalışmalara başarıyla sonuçlanan şu iki örneği veriyor: “Suriyeli Mülteci kadınlar ile Türkiyeli kadınları buluşturduğumuz, “Kadın Kadının Yurdudur” platformu” ve yine Türkiyeli ve Suriyeli transların buluştuğu “All-together İstanbul” dayanışma gurubunu bu yöndeki çabalarımızın sonuçları olarak sıralayabiliriz.”
‘Güçlü bir dayanışma şart’
Önümüzdeki döneme ilişkin gerçekleştirmeyi düşündükleri çalışmaları ise Özgül Kapdan’a soruyoruz. Söze, “Mevcut çalışmalarımız tüm hızıyla devam edecek” diyerek başlayan Kapdan, şöyle devam ediyor: “Göçmen ve mülteciler alanında Suriye dışı guruplarla olan temasımızı güçlendirmeyi planlıyoruz. Mahpus kadın ve LGBTl’lierle ilgili çalışmamızda ise tahliye sonrası dayanışma gurupları oluşturma çabamızı sürdüreceğiz.” Asıl önem verecekleri konunun ise, “Cinsiyet eşitliğine giden yolda ortaklaşa mücadele ile kazanılmış haklara yönelen kadın düşmanı gelişmeler karşısında durmak” olacağını vurgulayan Kapdan, “Doğrudan kazanılmış haklarımızın hedef alınması, cinsel istismar ve şiddetin tavan yapması gibi faktörler daha yaygın, yerel ve güçlü dayanışma gerektiriyor” diye altını çiziyor.
Önyargılar zorluyor
Bu örneklerden de yola çıkarak kadın hareketinin bugüne kadar ki cinsiyet eşitliği mücadelesinin boşuna olmadığını vurgulayan Kapdan, bu sağlam duruşun yanında durmayı önemsediklerini belirterek, “Hukuk öğrencisi veya yeni mezun hukukçu gönüllülerimize yönelik seminerler düzenliyoruz. Bu çalışmayı genişleterek devam edeceğiz” dedi. Çalışmalarını yaparken KADAV’ın karşılaştığı zorluklar Türkiye’de kadınlar açısından kazanılmış hakların gasp edilmesiyle bire bir paralellik taşıyor. Kapdan şöyle tarif ediyor bu durumu; “Kadına yönelik şiddet, derinleşen cinsiyet ayrımcılığına yönelik önlemlerin alınmaması ve bazı durumlarda da mevcut hakların uygulanmak istenmemesi ilk aklıma gelen zorluklar. Mülteci ve göçmenlerle ilgili çalışmamızda önyargılar ve önyargıları sürekli besleyen genel ortam en önemli güçlük kaynağı. Ülkenin neredeyse tamamının göç meselesine hak bilinci üzerinden bakmama hali gündelik hayatımızda bizleri dahi zorluyor.”
Kesintisiz mücadele
Dünyadaki kadın mücadelesiyle Türkiye’yi kıyasladığımızda ortaya çıkan tabloya ilişkin ise şöyle bir değerlendirme yapıyor Kapdan: “Cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı hak ihlalleri bildiğiniz üzere sadece Türkiye’ye ait bir durum değil. Elbette her ülkede farklı biçimlerde yaşanıyor ama tüm dünyada ortak olan durum şu: bir yandan çatışma ve savaş kültürü, yoksulluk, güvencesizlik, kadını aileye hapsetme ve diğer cinsiyet kimliklerini yok sayma trendi yükseltilirken, bir yandan da tüm bunlara karşı tabandan yükselen bir direniş var. Türkiye bu cümlenin belki de en tipik örneği, ancak birçok ülkeye kıyasla önemli bir farkla: Türkiye’de 30 yıldır kesintisiz devam eden örgütlü bir kadın hareketi var. Bunu en son somut olarak Eşitiz Kadın Grubunun başlattığı, ‘Haklarımızdan da, mücadelemizden de vazgeçmeyeceğiz’ imza kampanyasında gördük. Bu sebeple yerelde ortak sesin ve dayanışmanın artmasına verdiğimiz önem kadar evrensel cinsiyet eşitliği dayanışmasının artmasını da önemsiyoruz.”
‘Veriler buzdağının ucu’
Yine KADAV’da emek veren diğer bir isim Esin Epli. Epli ile de, KADAV’ın çocuklara yönelik artan istismar suçuyla ilgili görüşlerini almaya başlayarak sürdürüyoruz söyleşimizi. İnanılmaz bir hızla yükselen çocuk istismarının bir başka acil sorun olduğunu dile getiren Epli, “Toplumsal baskı ve dışlanma korkusu nedeniyle en az açığa çıkarılan suçların cinsel istismar olduğu çok iyi bilinen bir gerçek. Verilerdeki rakamlar buz dağının ucu olabilir” dedi. Çocuk istismarına yönelik çalışmalar da yapacaklarını vurgulayan Epli, son olarak şu sözlerle devam etti konuşmasına; “Bu konuların aciliyeti önleyici tedbirler almadıkça ortadan kalmayacaktır. Sonuçlara bakmanın yanı sıra nedenlerine ve bu nedenleri besleyen uygulama, yasal düzenleme ve gerek politik gerekse de medyaya yansıyan söylem ve davranışlara bakmaya çalışacağız.”
KADAV’ın çalışmaları
KADAV’ın etkin olarak yer aldığı diğer çalışmalar; 2002 yılında, Medeni Kanun’da yapılan değişiklikle aile reisliğinin kaldırılıp eşlere eşit haklar getirilmesi, 2005 yılında kadın ve çocuklara karşı suçlarda etkili cezalar getiren (Töre ve Namus Cinayetlerinin nitelikli suç kapsamına alınması) yeni Türk Ceza Kanunu, 2011 de Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin (İstanbul Sözleşmesi) imzalanması ve akabinde 2012 yılında, Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun (6284)’un yürürlüğe girmesi.
HABER MERKEZİ