Koçer Özdal, 2014’te Muş’ta tutuklanıyor ve ağırlaştırılmış hapis cezası alıyor. Basına yansıdığına göre 65-70 yaşlarında. Cezası onandığı için tek kişilik hücreye konuluyor. Bir sene sonra şiddetli ağrılar nedeniyle gittiği hastanede kanser olduğunu öğreniyor. Bu sırada gerekli tedaviler yapılmadığı için böbrekleri de iflas ediyor. Arkadaşlarının koğuşa alınması talebi ancak kişisel ihtiyaçlarını dahi karşılayamaz hale geldikten sonra kabul ediliyor. Nitekim geçtiğimiz aylarda gazeteci Erdoğan Alayumat’un tahliye olduğunda ilk dikkat çektiği, hasta tutsaklar özelinde Koçer Özdal’ın durumuydu ve bunun için çağrıda da bulunmuştu.
19 Temmuz’da Özdal’ın durumu ağırlaşınca Samsun Bafra Cezaevi’nden tedavi edilmek üzere Ankara Numune Hastanesi’ne getiriliyor. Geçtiğimiz hafta ise yoğun bakım ünitesine alındı. Ailesi ancak savcılıktan izin alarak Özdal ile askerlerin gözetiminde görüşebildi. Koçer Özdal’ın eşi Sultan, durumun çok kötü olmasına rağmen hala sağ elinin yatağa kelepçeli halde tedavi edildiğini söylüyor.
Oysa Hipokrat Yemini etmiş hiçbir doktorun bırakalım kelepçeli muayeneyi kabul etmesi, askerleri ve gardiyanları dışarı çıkarması gerekir. Ama bazı doktorlar yeminlerini unutarak biat ettiklerini hatırlatma gereği duyuyorlar. Nihayetinde her davranışın “milli ve yerli” olması gerektiği gibi. Çünkü asker ve vatan falan!
Sultan Özdal eşinin tedavisini yapan doktor ile de görüşmüş. “Eşimi neden ameliyat etmiyorsunuz?” diye sormuş doktora. Doktor, kanserin Koçer’in tüm vücuduna yayıldığını ve ciğerlerde biriken suyun da vücudun yan tarafından açtıkları bir bölümden çekildiğini ancak ameliyat edemeyecekleri düzeyde kötü olduğunu söylemiş. Koçer Özdal tedavisi yapılmadığı için artık tedavi edilemiyor.
Özdal eşiyle yaptığı görüşmeyi şöyle anlatıyor: “’Koçer senin durumun nasıl?’ diye sordum önce sesini çıkarmadı. Sonra ben yine sorunca ‘rahatsızım’ dedi. ‘Seni bunlar tedavi etmiyor mu’ diye sorduğumda ise ‘bilmiyorum’ dedi. ‘Yemek, su veriyorlar mı’ diye sorduğumda da sadece ‘bilmiyorum’’ dedi ve bizden su istedi. Koçer, ‘Ciğerlerim susuzluktan parçalandı bunlar bana su vermiyor’ dedi. Ona su verdik. İki asker bizimle odaya girmişti. Koçer onlara bakıyordu ve onlar yüzünden rahat konuşamıyordu. Biz ona su verdik. Biraz rahatladı. Kim bilir kaç gündür su vermiyorlardı. Ya beni refakatçi yapsınlar ya da hastamı bana versinler, evine götüreyim. Ölecekse de evinde ölsün. Bırakmıyorlar gidip görelim de sanki baskına gitmişiz. Kaldığı odanın kapısı, balkonu asker doluydu. İnsan biliyordu, bakmıyorlar. Su vermiyorlar, yemek vermiyorlar halinden belliydi.”
Koçer Özdal, kelepçelenmiş yatağında yarı baygın, eşi Sultan’a şu karşılığı vermiş: “Başarabiliyorsanız beni buradan çıkarın. Bakın halim nedir beni bağlamışlar. Çıkarabiliyorsanız beni çıkarın buradan. Beni bu zalimlerin elinden alıp götürün. Bunlar zalimdir. Bunlar da ne din var ne iman.”
Son yıllarda devletin en açık tavrı; ‘Kürde su bile yok’. Çünkü su vermeme konusunda oldukça pratikleri var. Cizre bodrumlarında, orman yangınlarında, yatağa kelepçelediği mahpusa su bile yok.
Koçer Özdal’ın yargılanmasındaki hukuksuzluk ve yargılayanların akıbetleri ise ayrıca incelenmesi gereken bir konu. Zira onu tutuklatan savcı ve hakimler FETÖ davasından tutuklanmışlar. Hukuk skandallarıyla dolu mahkeme kararları sadece gazete haberleri olarak kaldığı için ‘savunma saldıramıyor’ çünkü savunma dinlenmiyor bile.
Bu ülkede mahpushane yata yata bitmiyor. Yasama, yargı ve yürütme bile öldürmeden bırakmak istemiyor. Mahpushane bazıları için ölene kadar devam ediyor. İnsafsızca ve düşmanca. Yoksa neden yoğun bakımdaki bir insan yatağa kelepçelenir ki?
NOT: Mezopotamya Ajansı’nın dün geçtiği habere göre, Ankara Numune Hastanesi’nin yoğun bakım ünitesinde tutulan hasta tutuklu Koçer Özdal’ın bilinci tamamen kapandı.