Donald Trump, Şükran günü vesilesiyle Amerikan toplumuna bir müjde verdi: Beyaz Saray’ı Biden’a bırakacağını ilk kez açıkça ifade etti. Bunu yaparken, nihai kararın açıklanacağı 14 Aralık tarihinin önemini vurgulayarak o güne kadar ‘çok şey olacak’ mealinde bir cümle kurmayı da ihmal etmedi. Hemen ardından da İran’ın nükleer silah geliştirme programının beyni olduğu iddia edilen Dr. Mohsen Fakhrizadeh, Tahran yakınlarında muhtemelen İsrail gizli servisi tarafından gerçekleştirilen bir suikastla öldürüldü. Birkaç gün öncesinde, Türkiye’de Milli Güvenlik Kurulu toplanarak ‘Ülkenin güney sınırlarında bir terör koridoru oluşmasına izin verilmeyecektir’ kararını almış bulunuyordu.
Dünyanın farklı coğrafyalarında gerçekleşen bu üç vakanın birbiriyle ilişkisi olmadığı iddia edilebilir. Ama ilişkili oldukları varsayımından hareket edildiğinde ilginç (ve korkunç) sonuçlara da ulaşmak mümkün. İran’ı paranteze alıp Türkiye’de son birkaç hafta içinde gerçekleşen ‘açılım’ fiyaskosuna odaklanmak önemli ip uçları verecektir.
Joe Biden’ın seçimi kazanmasını takiben saray yönetiminden ‘demokratik açılım’ sinyalleri verildi. Daha bir hafta öncesinde Avrupa liderlerini ‘naziler’ diye lanetleyen Erdoğan, Türkiye’nin geleceğinin Avrupa ile bütünleşmek olduğu retoriğine geri dönerken Adalet Bakanı, hakim ve savcılara saraydan talimat almamaları telkininde bulunarak bir ‘yargı reformu’ müjdesi verdi. Cumhurbaşkanlığı İstişare Konseyi üyesi Bülent Arınç, televizyon kanallarında Osman Kavala’nın AİHM kararına rağmen hapiste olmasını eleştirdi; Selahattin Demirtaş’ın cezaevindeyken yazdığı Devran adlı kitabının edebi değerine değindi. AKP camiasının bir başka ağır topu olan İhsan Arslan, 15 Temmuz’dan bu yana FETÖ taktikleri kullandıkları beyanında bulunarak HDP’li belediyelere kayyum atanmasını kınadı.
Aynı günlerde, bu ağır topun oğlu AKP Ankara Milletvekili Ali İhsan Arslan, S-400 krizi konusunda anlaşma zemini bulmak üzere ABD’de bulunuyordu. Oğul Arslan’ın yeni yönetimden kendisini dinleyecek bir yetkili ile görüşme imkânı bulamadığı, bunun üzerine Washington merkezli bir lobi firması ile anlaşma imzaladığı haberi basına yansıdı. Avrupa Parlamentosu da Erdoğan’ın yeni açılımını ciddiye almayarak 10 Aralık AB liderler zirvesi için Türkiye’ye yaptırımlar uygulanması yönünde tavsiye kararı aldı. Kararda, Erdoğan tarafından ‘ruh hastası’ ilan edilen Fransız Cumhurbaşkanı Macron’un ve yine Erdoğan’ın ‘Maraş pikniği’ni kınayan Kıbrıs Cumhuriyeti yönetiminin özellikle etkili olduğu; Türkiye’nin üyelik süreciyle birlikte gümrük birliğinden de ihracının gündemde olduğu belirtiliyor. Libya’ya gitmekte olan bir Türk gemisinde Alman askerleri tarafından arama yapılması ise, uzun süredir Erdoğan yönetiminin arkasında duran Alman Başbakanı Angela Merkel’in de tavır değiştirdiği biçiminde yorumlanıyor.
Özetle, Erdoğan’ın yeni açılım komedyasının adresi olan uluslararası makamlar tarafından ciddiye alınmayacağı hemen anlaşıldı. İşte bu momentte, Alaattin Çakıcı Kılıçdaroğlu’na tehdit mektupları göndermeye başladı. Mektupların gerçek adresi kısa sürede anlaşılacaktı. MHP lideri Bahçeli, Çakıcı’ya destek çıkarak Kavala ve Demirtaş’ın tahliye ihtimaline karşı ateş püskürdü. Erdoğan hemen bir geri adım atarak Arınç’ı suçlamaya başladı ve istifasına sebep oldu. İhsan Arslan AKP disiplin kuruluna sevk edilirken yeni bir HDP operasyonu furyası başladı. Yeni ‘açılım komedyası’, böylelikle sahnelenme imkânı bulamıyor; faşizmin rahmi, demokrasinin embriyosunu bile tutmayı başaramayıp düşük yapıyordu. Erdoğan, son nutkunda bir kez daha ‘Türkiye’de Kürt sorunu yoktur’ cümlesi ile sürece noktayı koymuş oldu.
İşte Suriye’ye yeni bir sınır-ötesi operasyon sinyali içeren son MGK kararları, bu ‘iç’ koşulların ürünü. Kararların ‘dış’ boyutunu anlamak ise Beyaz Saray’dan yapılan açıklamaya bir kez daha bakmayı gerektiriyor. Hatırlayalım: Trump, gideceğini söylüyor. Ama gidene kadar ‘çok şey olacağını’ da belirtiyor. Bu ifade, dört yıl sonra yeniden Cumhuriyetçilerin başkan aday olmak için zemin hazırlamakta olduğu biçiminde yorumlanıyor. Trump, belli ki giderayak Biden yönetiminin işini zorlaştıracak tuzaklar hazırlama derdinde. İran ile yeni bir anlaşmanın zemini, Dr. Fakhrizadeh suikastından sonra ortadan kalkmış görünüyor. Bu sırada TSK ve cihatçı vekalet çeteleri tarafından gerçekleştirilecek yeni bir Kuzey Suriye seferi, bölgenin yeni bir sorunlar yumağı içinde kilitlenmesi anlamına gelecek. Trump çekiliyor ama terk ettiği zemini mayınlamayı ve tuzaklamayı da ihmal etmiyor. Bu hesaba göre Erdoğan rejiminin de dört yıl daha Bahçeli’nin kayyumluğu altında dayanması gerekiyor.
Umudumuz, yukarıdaki tahlilin hayatın gerçekleri tarafından çürütülmesidir.