Çatırdayıp yıkılıyor ve sonra her şey bir büyük girdabın içine çekilerek kaybolup gidiyor. Çırpınmalar, yaltaklanmalar, yakarılar, feryatlar, kahkahalar, büyük ve korkunç güzellikte yalanlar, hayat ve ölümle anılan tüm sesler, bu karanlık boşluğa dökülerek görünmez ve işitilmez oluyor. Olanlar, her dönemde yaşananlar. Kökü şimdide olan bir iyilik, güzelliği şimdide olan bir gerçek, inceliği şimdide olan bir erdem, merhameti şimdide olan bir ilke, içtenliği şimdide saklı olan bir cesaret örneği bulunmuyor. En sona vardığında, en başa dönmeli öyleyse. Saran çelik kanatları açın, saplanan mızrak uçlu tırnakları kırın, sımsıkı tutan tunçtan kemerleri parçalayın ve salıverin ruhunuzu. Korku yersiz, düşler elinden tutar, her şeyi başlangıcında tanıyan tutkular yüreğinden kavrar. Acı, solgun benzinden azimli güçler; neşe, uçucu yankılarından bükülmez biçimler verir. Her şeye ilk anlamını bahşeden zamanda kaybolmuş izler, bırakın, kaynağında sönmüş gizemler sürüklesin.
Gerçeklerden kaçmak için değil, gerçeğe varmak ve yeniden kurmak için. Karanlıklarda haksızlıklarının gururunu dolaştıran, kuytuluklarda kim bilir hangi kıyameti hazırlayan gölgelere değmeden geçin. İnsanlık dışı bir mutluluk ve kanla gelen bir refah uğruna mahvolmuş ruhlarınızı kurtarmak adına, şimdinin rüşvetlerine sırt çevirin. Bakınız, soğuk ve sessiz gölleri kaplayan ince buz tabakası gibi, güneyin sıcak ufuklarını dayanıksız tüllerin yumuşaklığıyla örten buğular gibi, uygarlık örtüsü ilk fırtınada çatlıyor, yırtılıyor, eriyor, dağılıyor ve istek, kudurmuş hayat dışı caniyane eğilimlere teslim oluyor. O yüzden zamanı geriye bükün, asırları geri yürüyün. Çünkü gerçek acılar ve hazlar, gerçek kokular, sesler ve renkler yalnızca orada durur.
Her şeyi tam da unuttuğumuz o yerde. Masallar bize hatırlatır, şiirler bizi götürür, hikayeler bizi dolaştırır, resimler bizi orada yeniden canlandırır. Düş kırıklığından değil, yıkıntıların altında ölümle sınanmış, gerçeğini taşıyabilen umutlu insanlar olarak toprağa basmak ve yeniden gökyüzüne bakmak için. O çağlara geri dönün, hayat ve erdemle yeniden tanışın. Tertemiz bir yürek nedir, aşktan titreyen bir ruhun başkaldırısı ve kaleleri yıkma gücünde olan saf bir tutku neye benzer, yeni baştan keşfedin. Bilgiye sadakat ve kendine ihanet, suç ve suçsuzluk, korku ve cesaret, o büyük kuvvetlerin sadeliğini, kaynağında arınmış gözlerle yeniden inceleyin. Şimdinin öğreteceği hiçbir şeyi kalmadı. Hayat diye dibe çeken bir bataklık, ışık diye boğuveren bir karanlık. Sönmekte olan son ışığı geriye tutun öyleyse.
Tehlikeye atılan, hiçbir çıkarı olmaksızın çaresizler için hayatını öne süren büyük ruhların dokunduğu o büyük çağları dolaşın. Nefsine bozulmuş, nefesine yırtılmış şimdiki dünyanın yüzüne kapatmak için değil gözünü, zihin ve dil oyunlarına heba edilmemiş şanlı insan ruhunu, tüm üstünlüğü ve asaleti içinde kurulduğu o görkemli dünyayı görebilmek için yeniden. İşte her canlıyı kendi kalıntıları üstünde soldurup kurutan çarpıtılmamış hakikat, bugün yalnızca kavurucu alevlerin diliyle konuşuyor: Toprağa hakkını, tabiata neşesini veren ve gücünü şimdiden alan bir cömertlik, geleneğini şimdiye borçlu bir kahramanlık, ruhları göklerin tahtına çıkaran ve kaynağı şimdide ışıyan bir ilahi aşk bulunmuyor. Yıkım ve acımasızlıkta son basamağı inen, tüm uçurumları yeniden geri yürümeli öyleyse.
Her şeyin kendisi kadar göründüğü o saydam zamanları yalnızca hissetmek için bile, hikayelerinde sürünerek geri gitmeli yeniden. Ruh yüceliğinin sıhhatli bilinci, yaşamı anlamanın gerekli yetenekleri varsaydığı, saf iyi yürekliliğin mükemmel bir kafada bulunmayı farz kıldığı o büyülü inanç çağlarını geri istemeli. Kendiliğinden gurur, ıstırap, aşk, özgürlük, yalnızlık, büyüklük, küçüklük, ihtiras, iktidar, tutku ve isyan, her şeyi ilk haliyle yeniden görebilmek için. Kötülükten başka vaadi yok, yıkımdan başka bir gerçeği bulunmuyor. Kokuşan bir kadavra bu çağ, içinde lime lime olmuş bir zihinle dolaşan da hiç iyileşemeyecek olan o zavallı küçücük ruhlar. İzin verin öyleyse, o hikayeler alıp götürsün sizi buradan.