‘Futbol sadece futbol değildir’i gösteren ve dünyanın dört bir yanındaki nesillerin gönlünü fetheden Maradona, son yolculuğuna uğurlandı
Dünya, hayatını kaybeden Diego Diego Armando Maradona’yı gözyaşlarıyla son yolculuğuna uğurladı. Başkanlık Sarayı Casa Rosada’ya getirilen naaşı ziyaretçi akınına uğradı. Başkent Buenos Aires’e yaklaşık 30 kilometre uzaklıktaki Bella Vista Mezarlığına hayranlarının oluşturduğu uzun bir konvoy ve güvenlik güçlerinin eşliğinde götürülen Maradona’nın naaşı anne ve babasının yanına defnedildi. Mezarlıktaki törene ailesinin isteği üzerine sadece aile bireyleri ve yakın çevresi katıldı.
Futbol dahisi, yeşil sahaların büyücü, üstün tekniğiyle fantastik oyun sürükleyici, 10 numarayı her futbolcunun rüyasına dönüştüren, zaman bükücü Diego Armando Maradona’nın ailesi yoksuldu. Babası Diego Chitoro Maradona (1927-2015) Paraguay, Uruguay, Brezilya, Bolivya, Arjantin’de yaşayan Kızılderili kabilesi Guaranilerdendi. Beyazların kıtaya gelmesiyle Guaraniler de soykırımdan geçirilmişti. Annesi Dalma Salvadora Franco (1930-2011) ise İtalyan-Hırvat idi. Aile Corrientes eyaletinin Esquina kasabasında yaşarken Buenos Aires eyaletine taşınmıştı.
“Futbol sadece futbol değildir”i gösteren, dünyanın dört yanında nesillerin gönlünü fetheden Diego, alışverişini zar-zor yapabilen yoksul ailenin çocuğu olarak 30 Ekim 1960’da Buenos Aires’in güney eteklerindeki gecekondu semtlerinden işçi sınıfının yaşadığı Lanus’da dünyaya gelmişti. Çocukluğu burada banliyö Villa Fiorito’da geçti. Çeşitli malzemelerden futbol topu yaparak çamurlu-tozlu sokaklarda oynuyorlardı. Dört kızından sonra Maradona ve erkek kardeşleri Hugo ve Raul dünyaya gelmişti. Diego 8 yaşında mahalle kulübü Estrella Roja’da oynarken bir yetenek avcısı tarafından Buenos Aires’in Argentinos Juniors takımına götürüldü. Argentinos Juniors formasıyla ilk profesyonel maçına 16 yaşına 10 gün kala çıkarken “O gün gökyüzünü ellerimde tuttuğumu hissettim” diyecekti. 1976’dan 1981’e kadar Argentinos Juniors’da beş yıl oynadı, Argentinos Juniors’un gençlik takımına alan Cornejo, bu kararı verirken 136 maçlık yenilmezlik serisi yakalandı. Boca Juniors ile şampiyonluk yaşadı. Stratejik düşüncesini yeteneğiyle süsleyen, sahalarda taraftarda vizyoner öyküler canlandıran futbol galaksisinin parlak yıldızı yükseliyordu. Ardından rekor bir sözleşmeyle 1982’de Barcelona’ya transfer oldu. Öyle ki Real Madrid taraftarı kendilerine gol atan Maradona’yı alkışlayacaktı. Barcelona’da da kupalar kaldırdı. Barcelona’da Hepatite yakalandı. Athletic Bilbao maçında rakip taraftarlar ırkçı tezahüratta bulundu, Kızılderili olmasıyla alay etti. Maçta kavga çıktı. Kasap denen Athletic Bilbaolu Andoni Goikoetxea, Maradona’nın ayak bileğini kırdı. Kavgalar sonrası Barcelona defteri kapanıyordu. Rekor ücretle 1984’te öteki muamelesi, İtalya’nın Afrikalıları muamelesi gören kentlerinden Napoli’ye transfer olacaktı. İtalya’da sadece Milan, Juventus, Roma gibi kuzey takımları şampiyon oluyordu. Sahalarda ihtişamlı resitaller sunan Maradona yeni bir tarih yazdı ve ilkler gerçekleştirdi, Napoli’ye tarihinin en görkemli sayfalarını yazıp şampiyonluklar kazandırdı. Napoli 1986-87 yıllarında ilk Serie A İtalya Şampiyonasını kazandı, 1989-90’da ikinci lig şampiyonluğunu kazandı. Napoli 1989 UEFA Kupası şampiyonu oluyordu. Arjantin milli takımında efsane başarılara imza attı.
Sistem karşıtı çıkışlarıyla da dikkat çeken Diego, Mekiska’daki 1986 dünya kupasında İngiltere ve Batı Almanya’yı geçerek Dünya Kupası’nı kaldıranların başrolündeydi. Ancak Barcelona’dayken başladığı kokain, Napoli günlerinde de devam edince skandallar peş peşe geldi. İtalya’daki 1990 Dünya Kupası’nda Arjantin, finalde Batı Almanya’ya kaybetmişti, Arjantin İtalya’yı penaltılarla 4-3 yenip elemişti. Bu eleme sonrası İtalya’da Maradona karşıtı yayınlar alev almıştı, kokain öne çıkarıldı. Maradona da 1992’de Sevilla’ya transfer oldu. Futboldan men cezaları peş peşe geldi. ABD’deki 1994 Dünya Kupası’nda doping ve uyuşturucu testlerinden sonra FIFA tarafından ihraç edildi. Yeteneğini kokainle ve alkolle harcamasa 91 maçta 34 gol kazandırdığı Arjantin ve dünya futboluna daha çok şey kazandıracaktı futbol sihirbazı Diego. Futbolu bıraktıktan sonra Arjantin Milli Takımını teknik direktör olarak takımı iki kez Dünya Kupası’na taşıdı. Arjantin 2010 FIFA Dünya Kupası’nda Diego Maradona yönetiminde, çeyrek finalde Almanya’ya kaybederek elendi. Maradona, Brezilyalı futbol dehası Pele ile birlikte FIFA 20. Yüzyılın Oyuncusu ödülü almıştı. Büyük futbolcu Pele’den farkı sıradışı çıkışları ve adalet arayışıydı.
Malvinas (Falkland) Savaşı
Britanya (İngiltere) kolonyalist geleneği bırakmak istemiyordu. Birçok sömürgeden kovulan İngiliz krallığı Arjantin açıklarındaki Malvinas adasını bırakmak istemiyordu. Nisan 1982-14 Haziran 1982 arasında Arjantin ile savaştı, iki taraf da yüzlerce kişi ölmüştü. 1986 Dünya Kupası finalleri Arjantin ile İngiltere sırasında bir “intikam” maçına mı sahne olacaktı. Maradona sahada fırtınalar estiriyordu, çalımları, asistleriyle İngiliz oyuncuları çaresiz bırakıyordu. 1.65’lik Maradona ile 1.83’lük kaleci Shilton kadar sıçramıştı, Maradona golü atıyordu. Hakem yumruk temasını göremeyecekti: 1-0. Maradona yine sahne alacak, orta sahanın gerisinden aldığı topu İngiliz 7 oyuncuyu sağa-sola yatırıp, kaleciyi de geçip durumu 2-0’a getirecekti. Bu yüzyılın golü denen gol sonrası maç 2-1 biterken Maradona “Tanrı’nın eli” diyecekti ilk gol için. Savaş ve İngiltere için Diego şunları söyleyecekti: “Bu maç bizim için bir final gibiydi. Çünkü, bir takıma karşı değil, bir ülkeye karşı kazanmış olacaktık. Maçtan önce futbolun Falkland Savaşı’yla ilgisi olmadığını söyleyip duruyorduk, ama orada birçok Arjantinli çocuk ölmüştü; onları kuş yavruları gibi öldürmüşlerdi. Bu bir rövanş olacaktı, sanki Malvinas’ın intikamını alacaktık. Yaptığımız röportajlarda hepimiz, bunları birbirine karıştırmamak lazım; futbol ve politika ayrı şeylerdir filan diyorduk, ama yalandı hepsi, düpedüz yalan! İşte bunun için, sanırım attığım gol, golden öte bir şeydi.
Amerikalılara dedim ki…
Olağanüstü yeteneğiyle sahaya kılışı izleyenlerde öyküler uyandıran Diego, Küba ve Filistin mücadelesini destekliyordu. Digeo Filistinlilerin devlet hakkı olduğunu kaydedip “Ben kalben Filistinliyim” diyordu. Diego soğuk savaş döneminde özellikle ABD ve Avrupa ülkelerinde sosyalizmin, komünizmin öcü gibi gösterildiği yıllarda, emperyalizme Latin Amerika’da büyük darbe vurarak özgürlük mücadelelerine esin veren Küba’yı, Fidel’i 1987’de ziyaret etti. Efsane özgürlük gerillası Fidel Castro ile görüşmeleri sıklaştı ve dostluğa dönüştü. Vücuduna Arjantinli gerilla kumandanı Che Guavera ve Fidel’in dövmelerini yaptırmıştı.
Diego, adil, eşitlikçi, sömürüsüz bir yaşam hedefleyen, emperyalizme karşı duruşun simgesi Küba’yı savunan açıklamalar yapıyordu. Diego, yönetmen Emir Kusturica’ya konuşurken adalet arayışı yolculuğunu anlatıyordu, Che Guevara okuduğunu, ABD’nin, Arjantin, Brezilya, Venezuela, Küba gibi Latin Amerika ülkelerini ayaklarının altında çiğnediğini, ayağa kalkmalarına fırsat vermediğini söylüyordu: “Amerikalılar bana ödül veriyorlardı. Küba da veriyordu” derken ABD’ye kol hareketi çekip “Amerikalılara dedim ki ödülünüz sizin olsun. Ben Küba’dakini alıyorum. Fidel ve ben, Che, Küba ve Arjantin hakkında 5 saat konuştuk ve Fidel’e aşık oldum. Bölgesini koruyan bir canavar gibi görünüyordu. O hırsızlıkla suçlanamayacak tek politikacı. Tabi ona politikacı diyebilirsek. O bir devrimci. Tuhaf görünebilir fakat Fidel canım sana feda olsun! Avrupa’daki insanları gördükçe, Güney Amerika’daki insanları gördükçe Küba’yı daha çok seviyorum” ifadelerini kullanıyordu. Herkes sırt çevirirken Fidel, Diego’yu 2000 yılında La Pedrera Kliniği’nde ağırlayarak uyuşturucu, alkol bağımlılığı ve obezite sorunundan büyük ölçüde kurtulmasını sağladı. Fidel için “O benim için bir baba gibiydi. Arjantin kapıları suratıma kapatırken Küba bana kollarını açtı. Ölüm haberini aldığımda cehennemdeymişim gibi ağladım. Bugün bize veda ediyor ama Chavez gibi, Che gibi rehberlik etmeye devam edecek” diyecekti. Diego da Fidel’in (25 Kasım 2016’de yaşamını yitirdi) hayata veda ettiği gün, yani 25 Kasım’da yaşamını yitirdi. Küba Dışişleri Bakanlığı “Tarih aynı gün gitmelerini istedi” ifadeleri kullanıldı.
DIŞ HABERLER