Önceki gün üç kitabı daha ‘çocuklar için zararlı’ bulan Muzır Neşriyat Kurulu’nun kökü 1927’lere kadar gidiyor ama yakın dönemdeki mimarı Evren ve Özal’dı. AKP ise o mirası büyük bir hevesle sürdürüyor
M. Ender Öndeş
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, önceki gün üç kitabı daha ‘muzır neşriyat’ olarak ilan edip kısıtlama kararı getirdi. Üçü de feminist anlayışla yazılmış genç kızlık, ergenlik metinlerini içeren kitaplar, artık ilgili yasaya göre açık sergilerde sabit ve seyyar kitapçılarda satılamayacak, kitapçılarda teşhir edilemeyecek, dergilerde reklamı yapılamayacak ve okullara zinhar giremeyecek. Bu, yeni bir uygulama değil; öteden beri var olan “Muzır Neşriyat” yasası hep vardı. Son üçdört ayda ise uygulama rutin hale gelmeye başladı.
‘Muhbir vatandaş’ hattı!
Çocuk yaştaki evlilikler ve tecavüzler konusunda sesi pek duyulmayan Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, geçtiğimiz ekim ayında “Muzır İçerikle Mücadele” (MİM) Programı’nı başlatacaklarını belirterek, yurttaşları çocuklara zararlı içeriklerle ilgili kurulacak web sitesi ve WhatsApp İhbar Hattı’na ihbarda bulunmaya çağırmıştı. Böylece internet siteleri konusunda olduğu gibi, muhbirleri dikkate alan bir uygulamanın da kapısı açılmış oldu.
Liste uzadıkça uzuyor
Aslında furya bu açıklamadan önce başlamıştı ama şimdi daha hızlanmış durumda. Önceki gün kısıtlanan “Bazı Günler” (Yapı Kredi Yay.), “Evde ve Uzakta” (Günışığı Yayıncılık) ve “Asi Kızlara Uykudan Önce Hikayeler 2” (TEAS Yay.) kitaplarından önce, Eylül ayında da Tedvan Lieshout’un yazdığı, Sylvia Weve tarafından resimlenen “Ben Bir Sihirbazım” isimli kitap ve “Keloğlan Ak Ülke” ‘muzır yayın’ ilan edilmişti. Ayrıca Kurul, 1 Ekim’de de “Erkek Çocuk Hakları Bildirgesi”, “Kız Çocuk Hakları Bildirgesi”, “Asi Kızlara Uykudan Önce Hikâyeler 1” ve “Sünnetçi Kız” kitaplarını ‘muzır’ olarak belirlemişti. Daha önce de, 6 Temmuz 2020’de TÜBİTAK Yayınları’ndan 2013’te yayımlanan Anna Milbourne’nun “Bebekler Nereden Gelir?” kitabı ‘muzır neşriyat’ kapsamına alınmıştı. Bu arada, “Bu Kadınlar Yedi Bitirdi Beni” (Ersan Pekin, İkinci Adam Yayınevi), “Kin Kanatlılar” (Adem Özbay, Az Kitap), “İçim Dışım Gökkuşağı” (Mehmet Güler, Özyürek Yayınevi) ve “Burcu ve Berk / Cinsellik – Cinselliği Keşfediyoruz” (Defne Ongun Müminoğlu, Artemis Yayınları) aynı muameleyi görmüştü.
‘Yasakçı zihniyetin yansıması’
Son ‘muzır’ kararlarıyla ilgili görüşlerini aldığımız Türkiye Yayıncılar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Kocatürk, yayımlama özgürlüğü ile çelişen bu ve benzeri ihlalleri kaygı ile takip ettiklerini belirterek, uygulamanın yasakçı zihniyetin yansıması olduğunu vurguladı. Yayınlanan kitapların okunarak içeriğinin denetlenmesinin imkansız olduğunu vurgulayan Kocatürk, Muzır Kurulu’nun kararlarının sadece basın yasasına değil, anayasanın 25. 26. 27. 28. maddelerine de aykırılık taşıdığını söyledi. Öte yandan, kitapların denetime ve baskıya maruz kalmasınının zihinleri karartmaktan başka bir sonuç getirmeyeceğini söyleyen Kocatürk, “Bu tür baskıcı yapılaşmalara yol verilmemesini diliyoruz” dedi.
1927’den bugüne bir baş belası
Muzır Neşriyat Kurulu Yasası’nın bir ucu aslında 1927’ye kadar uzanıyor. Ancak yasanın gerçek “ruhu”na kavuşması, 1986’da cunta şefi Kenan Evren’in denetim arzusu ile Başbakan Turgut Özal’ın Toplu Konut Fonuna Kaynak bulma arzusunun birleşmesiyle gerçekleşti. Cemil Çiçek ve Mehmet Keçeciler gibi ANAP yöneticilerinin özel çabasıyla Kurul yeniden ve büyük bir hızla çalışmaya başladı ve yenilenerek hapis cezaları da eklenen “Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Yasası” önce Playboy tarzı dergileri sonra da Henry Miller gibi yazarları hedef seçerek yayıncıların ve Çağdaş Gazeteciler Derneği, Uluslararası Basın Enstitüsü gibi örgütlerin yoğun protestosuna yol açtı. O günlerde Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) adına grup başkanı Aydın Güven Gürkan’ın Anayasa Mahkemesi’ne başvurusu ise reddedildi.
Gelsin paralar!
Böylece dergiler poşet içinde satılmaya başlanmış, içinde müstehcenlik bulunduğu iddiasıyla kitaplar için imha kararları almaya başlanmıştı. 1986 Martı’ndan 1988 Şubat ayı ortasına kadar geçen iki yılda “Muzır yasa” uyarınca verilen para cezalarının toplamı 7.73 milyar Türk lirasına ulaşmıştı. Aynı tarihte sürmekte olan ‘muzır’ davalarının sayısı 200 kadardı; bunlardan istenen para cezası da 50 milyar lirayı bulmuştu.
AKP sil baştan yaptı
İşin başından beri “kültürel iktidar” olmayı başaramayan AKP, bütün alanlarda yaptığı değişiklikleri bu alanda da tekrarladı. Evren/Özal mirasını devralan iktidar, Temmuz 2018’de ‘Muzır Kurulu’nu sil baştan yeniledi. Kurulun yapısı değiştirilirken, kurulun mevcut 11 üyesinin görevleri kararnameyle birlikte son buldu. Eski süreçte, kurul üyeleri, Başbakanlık, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Yüksek Öğretim Kurulu, Diyanet İşleri Başkanlığı, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nca seçilecek birer üyeden oluşurken, yeni yasayla bütün kurul Aile Bakanlığı’nın inisiyatifine aktarıldı. Artık Bakan, beş birim amirini bu kurulda görevlendiriyor ve birini de başkan olarak atıyor. Böylece, yayın dünyası üzerinde daha doğrudan bir denetim kurulmuş oluyor.