Mehmet Elma/ İstanbul
Diasporada yaşayan Hozan Aydın da birçok Kürt sanatçısı gibi, ülke özlemiyle yaşıyor. Sanatın toplumsal mücadele ile ilişkisini, diasporayı, Kürt halkına yönelik baskıları ve ulusal birliği Hozan Aydın ile konuştuk. “Kürt sanatçıları kadar canı ve kanı ile sanatın birçok dalında özellikle de müzikle özgürlük mücadelelerini anlatan, çok fazla başka örnek yoktur” diyor Hozan Aydın. Özlemlerini, özürlerini, sanatın hakikatini anlattı.
- Xindeqa’dan başlamak istiyorum. Sipan, Kurtik, Agirî, Paltokan, Qiruc ve Çiyagewrek’i kendisine mesken etmiş öz topraklardan. Uzun yıllardır diasporadasınız. Ülkeyi özlüyor musunuz, dönmeyi düşünüyor musunuz?
Evet, ülkemi çok özlüyorum. Orası benim doğduğum topraklar. Beni doğuran anne orada. Kardeşlerim, yeğenlerim, amcalarım, dayılarım, akrabalarım, dostlarım, arkadaşlarım orada; çocukluğum ve anılarım orada! Sanatımın ruhunu besleyen duygularımın kaynağıdır orası, dönmeyi tabii ki çok istiyorum.
- Tekman’ın okul sıralarında başlayan müzik hayatınız şu an diasporada mülteci bir yaşamda devam ediyor. İstediğiniz üretme koşullarına sahip misiniz? Yakındığınız noktalar, sizi zorlayan etmenler nelerdir?
Benim müzik hayatım, okuldan önceki yaşlarımda yani çocukluğumda başlar. Sanatın üretim kaynağı duygu ve düşünce olduğu için, üretirken sanatçıların koşul diye bir dertleri olmaz. Sanatı icra etmek için başka bir koşula ihtiyaç duymuyorum. Sadece sunarken yakınmadan ziyade zorlandığım etmenler elbette var. Benim eserlerimin hikâyelerini sunabilen görüntüler benim topraklarımda ve ben 30 yıldır o topraklardan uzakta olduğum için hâlâ klibim yok mesela.
Sanat eseri; öyle bir yansıma ki, bakarken rahatsızlık duyduğun bir anda öyle bir taş atıp kırabileceğin basit bir cam parçasından oluşan bir ayna değil! Yüzleşirken hayatta hiçbir gücün karşısında duramayacağı ruhuna, aklına, kalbine ve iliklerine hükmeden bir gerçekliktir. Dolayısıyla, gerçekten sanatı ve sanatçıyı seven, değerini bilen insanlara ihtiyacımız var. Maddi ve manevi olarak sahiplenebilen, bu değeri susturmak, bastırmak çabası içerisinde olan sistemlerin karşısında durabilen, hesap sorabilen insanlara ihtiyaç var.
- İnsanlık ve demokrasi nutukları çekip, aynı zamanda medeniyetin maneviyatından nasibini almasını beceremeyen insanlar için diye bir cümle kurmuştunuz ‘Xîret’ eserine ithafen. Kimdir bu bahsettiğiniz ilkelerden nasibini alamayanlar ve nedir size bu eseri yazdıran?
İnsanı insan yapan, ahlaklı kılan kriterler ve ilkeler vardır. Bunlar hem kültür hem de manevidir. Başkasına ait olan, senin olmayana yeltenmemek, göz dikmemek, çalıp çırpıp gasp etmemek. Sahtekâr, yalancı olmamak. Irz düşmanı olmamak. Menfaatperest, fitneci, fesatçı olmamak. Adalet, hak ve hukukta eşit olmak vs. Bütün bu saydıklarım bireyde başlar, devlet sistemine kadar gider. İnsanlık ve demokrasi dediğimiz şey, tüm bu saydıklarımı esas alarak mekanizmasını harekete geçirmeli.
Bize, yani Kürtlere gelelim. Kimsenin topraklarını gasp etmemiş, herkesin farklılıklarına, kültürlerine saygı duymuş ve herkesin kendisi olması gerektiğini kabul görmüş. Kendisi olabilme adına, sıraladığım değerler için canı ve malı pahasına karşı duran, tamamı ile insani mücadele eden, tepkisiz kalmayan, hesap soran, onurlu bir önderliğin çizgisindeki onurlu özgürlük savaşçılarının yiğitlikleridir bana “Xîret”i ve benzer eserleri yaptıran.
- Bir özür ile devam etmek istiyorum. Masumiyet, hayal, çocuk, kadın, kirli sistemlere karşı başkaldırının, aynı zamanda Kürdistan, savaş, direniş, ölüm ve aşkın özrü. Hozan Aydın ‘Biborîne’ ile kimden, niye özür diledi? Kimden, neden özür bekledi?
Herkesin hayatında bir özür dileme ya da özür bekleme durumu olmuştur muhakkak. İnanın benim için çok özel olduğundan dolayı kime ve neyin özrü olduğunu açıklayamam.
- Son dönemde Türkiye’deki Kürt siyasetçileri başta olmak üzere Kürtlere ağır bir baskı var. Türkiye’deki siyasal gelişmeler ve ulusal birlik için neler düşünüyorsunuz, ne yapmalı?
Siyaset, anlamı itibarı ile aslında faydalı bir faaliyettir çünkü bir yerde eğitmektir, öğretmektir, yetiştirmektir, yönetmektir, idare etmektir. Toplumlar tepkisiz halde ve dünyadaki böyle bir siyasi faaliyet içerisinde kimsenin Kürtlere bir yararı da yok. Bir diğer yandan Kürtlerin her şeye rağmen var olma adına ki onurlu mücadeleleri gittikçe büyüyor, büyüdükçe düşmanlarını çıldırtıyor, her türlü sivil ortamlarda gerekli siyasi eylemlerinden de geri kalmıyorlar. Fakat Kürtlerin kendi devleti olmadığı için, devletler nezdinde kendileri için siyaset yapma olasılığı yok maalesef. Kürt siyasetçilerinin resmi olarak siyaset yaptıkları her yer başkasına ait. Siyaset yaparlarken tabii ki doğrulara dikkat çekmek, doğruların sıfatlarını doğru belirlemek durumundalar, doğruları doğru sıfatlarken ait olmadığı yerde başkasına da batan kocaman bir çuvaldız halini alıyor. Dolayısıyla rahatsız olanlar kırım gibi darbelerden de geri kalmıyor tabii ki. Türkiye’deki siyasi uğraşlar ve emekler için ben birkaç yıl önce iki defa kısaca şöyle fikirler beyan etmiştim:
Meclis, yılan kıvrımlarının yaylandığı bir dans pistidir. Kürtlerin o pistte zehirsiz bir partner bulabileceklerinin olasılığı yok gibi, dolayısıyla o pistte dansa dahil olmanın hiçbir anlamı yok. Kürtler kendi halayına durmalı.
Kürtlerin, Türkiye Cumhuriyeti’nin istila oyunbazlarının bir arada bulunduğu Meclis’te durmaları, Kürt sorununu uzatmaktan, Kürtleri oyalamaktan ve onların umutlarını kırmaktan başka hiçbir şeye yaramaz. Halen o düşüncedeyim açıkçası.
Ulusal birlik; şu şöyle yaptı, bu böyle davrandıdan ziyade, ulusal kurtuluş mücadelesinin gerekliliğine göre bir tavır ve duruş sergilemekle, gerek fikir, gerek inanç, gerek mezhep tüm farklılıkları harmonileştirip bir arada tutmakla olur ancak. Düşmanının yanında durup boy gösteren herkes ulusal birliğin düşmanıdır!
- Kürt müziği, özgürlük mücadelesini yeteri kadar anlatabiliyor mu? Popüler kültüre bir kayma var, nasıl görüyorsunuz? Bir özeleştiri ihtiyacı var mı?
Müzik, sanatın çok ciddi ve can alıcı bir noktası. Özeleştiri ya da eleştiriden ziyade, kısaca bir durum değerlendirmesi yapabilirim. Bana göre, benim yaşadığım bu çağda, Kürt sanatçıları kadar canı ve kanı ile sanatın birçok dalı ile özellikle de müzikle özgürlük mücadelelerini anlatan, çok fazla başka örnek yoktur ya da ben fazla bilmiyorum diyebilirim gönlüm ve vicdanım rahat olarak.
Müziği sanat olarak icra edenler var. Bir de sadece meslek, iş ve ekmek parası olarak yapanlar var ki normal olarak bu dünyanın her yerinde böyle ama Kürtlerde bu durum daha azdır. Çünkü aleni bir piyasası yoktur Kürt müziğinin. Müzik tabii ki bir iştir. İnsanlar bu işle geçimlerini sağlıyorlar ki gayet normal. Fakat müzik sadece popülizm ve sadece para için yapılmamalı. Bir müzisyen para için ya da popülerliği için her şarkıcıya çalmamalı! Gerek saz ve gerek ses sanatçısı sadece para ve sadece popülizm için her yerde ve her sahneye çıkmamalı! Sanat; ilke, çizgi, prensip sahibi olmayı gerektirir. Sanatçı, toplumun kültür öncüsüdür. Sanatçı profesyonel düşünce ile para ve popülizmin hizmetine sokulduğu andan itibaren sanattan bağı kopmuştur kesinlikle! Hangi çağda olurlarsa olsunlar, bir öncekini de harmanlayarak yaşadığı çağın toplumsal sorumluluğunu omuzlayarak değerlendiricisi olurlar. Şartlar ne olursa olsun olup biten ne varsa temasal olarak işlerler ve bedeli her neyse öderler ki ödemeye devam ediyorlar.
- ‘Dünyaya bir daha gelirsem, ne kadar tank, tüfek ve silah varsa hepsini eritip saz, cümbüş ve zurna yapacağım’ demişti Aram Tigran. Hozan Aydın, bir daha dünyaya gelse, acıyı, hüznü ve direnişi sermaye edinmiş Kürt müziğini mi yapardı tekrar?
Ruhu şad olsun. O, sanatı ile her zaman yüreğimizde olacak. Saygı ve sevgi ile anıyorum. Her zaman iddia ile söylerim; Sanat, ilâhi bir seçkinlikle, insana verilmiş ve doğal bir duygu olarak, doğuştan ortaya çıkan bir cevherdir! Eğer dünyaya yeniden gelseydim, kesinlikle yine bir sanatçı olarak gelmek isterdim ve tabii ki yine müzik yapardım, stran söylerdim çünkü en samimi duygudur.
“Stran jiyane.”
Dengbêjlik Kürdün ruhudur
Kürdün belleği dediğimiz dengbêjliği hiçbir zaman bırakmadınız ve çok özgün bir müzikal forma kavuşturdunuz. Sizin için dengbêjliğin önemi ve yarattığınız bu formun amacını sormak istiyorum, nedir?
Bir toplum dili ile kültürü ile vardır. Bana göre Kürt toplumunun, Kürt kültürünün, Kürdistan’ın, Kürt tarihinin taşıyıcısı konumundaki aktarımlarda ilk etmenlerden biri dengbêjliktir. Dengbêjlik Kürt kültüründe çok belirgin bir yapı taşıdır ve aynı zamanda bir yörüngedir. Dengbêjin kılamından akan nameler, sözcükler, iletişim duyguları ile devinim niteliğinde bizlere ışık tutarak harekete geçer ve bir yol çizer. İyi ve dikkatlice o yolu izlediğinde, seni tarihin gizemliliklerinde dolaştırır. Rengârenk çiçekleri, suları, dağları, ovaları ile coğrafyayı tanıtırken bir harita nakşeder. Güzelliği, hoşluğu, sevgiyi, aşkı, sevdayı tarif eder. Kahramanlıkları, yiğitlikleri destanlaştırır. Dilin gücünü, kudretini ortaya serer. Filozofik bakış açısı ile değerlendirirken felsefe yapar, melodik dalgalarla ve kutsal nefesi ile bunları yapar. Ben de bu yolu izlemeye, dolaşmaya, takip etmeye, nakşedilen motifleri öğrenmeye çalışırken bir de bakmışım ki zaten bu yolun bir yolcusuymuşum ve halen yürümeye devam ediyorum.
Öz’e, özgün değerlere bağlı ve saygılı biriyim. Özgünlüğü olabildikçe koruyarak, öğrendiklerimi dengbêjlikle de tanıştırma çabasına girdim, çalışmalar yaptım, yaptıklarımı sunmaya çalıştım, sunarken ki hissiyatımı her zamanki dizelerle yinelemekten hiç usanmadım. Elimdeki bağlama eşliğinde, kutsal nefesimle dengbêjî bir kılam seslendirdiğimde, Kürtçe diye bir dil yok, böyle bir kültür yok diyen duygu ve kültür özürlü zavallıların gözlerinin içinde nakış nakış tarih işliyorum gibi, kendimden son derece emin bir şekilde okuyordum. Doğal olarak böyle bir form oluştu. Halk sevdi ve sahiplendi. Kürdistan’ın her tarafında gencecik yürekler ve güzel sesler bugün “dengbêjî” okuyorsa, aktarımda onlara ön ayak olanlardan birisi olarak, mutluyum ve müthiş yürekleniyorum, ki başarılı olduğumu da düşünüyorum.