DBP’nin çağrısıyla 18 Kasım günü Amed’in ofis semtinde yapılan açıklama, bir süredir görmeye alışık olmadığımız şekilde, oldukça kitlesel ve coşkuluydu. KDP’nin Güney Kürdistan’daki provokasyonlarına tepki göstermek için gerçekleşen eylemde kalabalığın kararlılığı, hakeza dillendirdiği sloganlar Kürt halkının durduğu yeri görmek açısından çarpıcıydı. ‘Bijî Yekîtî, Bimre Xiyanet’ haykırışları ile başlayan eylemin ilerleyen aşamasında hâkim sloganlar, ‘Bijî Serok Apo’, ‘PKK Halktır Halk Burada’ oldu. Şüphesiz, Amed halkı da genel olarak kamuoyu da bu sloganlara yabancı değil. Kürt halkı fırsat bulduğu, ihtiyaç duyduğu her anda bu sloganlar ile kendini ifade ediyor, taleplerini dile getiriyor. Bu açıdan yeni bir durum yoktur. Ayrı olan ve dikkat çeken boyut, AKP-MHP iktidarının Kürt halkına dönük saldırılarını zirveye çıkardığı bir süreçte bu sloganların atılıyor olmasıdır.
Bilindiği üzere, iktidar eliti Kürt halkının öncü güçleri başta olmak üzere, sesini çıkaran hemen her ferdine akıl almaz bir saldırıda bulunmaktadır. Sadece ülke içinde değil ülke dışında da Kürdün tüm kazanımları hedeflenmekte, ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. HDP’de ifadesini bulan Kürt demokratik siyasetine bile nasıl yönelindiği aşikardır. Her gün bir il ya da ilçe yönetimi alicengiz oyunlarıyla-birçoğunda buna bile ihtiyaç duyulmadan- tasfiye edilmektedir. Gözaltı ve tutuklanmalar yaşamın doğal bir parçası haline getirilmekte, ‘hareket ederseniz akıbetiniz böyle olur’ denilmektedir. Bununla da yetinilmeyip açıktan Kürt halkına dönük saldırılar yapılmakta, bu saldırılarda rol oynayan devlet güçleri aleni bir biçimde korunmaktadır. Kemal Kurkut, Osman Şiban-Servet Turgut, Şenyaşarlar dosyaları bu duruma sembolik birer örnektir. Devlet herkesin gözü önünde gerçekleşen bu saldırıların tek bir failini dahi cezalandırmamakta, sahip çıkıp himaye etmektedir.
Kuşkusuz, tüm bunlar kendiliğinden olmayıp planlıdır ve kapalı kapılar ardında belirlenen bir politikanın sonucu olarak vuku bulmaktadır. Amaç açıktır: Kürt halkını sindirmek, sesini çıkaramaz, itiraz edemez hale getirmek ve nihayetinde soykırım saldırılarıyla toplum olmaktan çıkarmak. AKP-MHP iktidarının uygulamaları, pratikleri böyle bir amaç güdüldüğünü gösteriyor.
Peki iktidar bunları düşünüp uygularken Kürt halkı ne durumda? Tüm bu saldırıları Kürtler nasıl değerlendiriyor?
İşte! Amed ofis meydanında toplanan ve sloganlarıyla meydanı inleten Kürtler esas olarak bu saldırılara cevap vermiş oluyor. İrade kırma, yok sayma siyasetine Amedliler böylece yanıt oluşturuyor. Her altı ayda bir Kürt özgürlük hareketini bitirdik diyen, son olarak sahiplerinden bir yıl daha süre isteyen iktidar sözcüsüne, Amed halkı hayal görmemelerini, ayaklarını yere basmalarını salık veriyor. PKK’yi bitirdik, bitireceğiz söylemlerine Amed halkı bir kez daha PKK’nin halklaştığı cevabını veriyor. Ki bu ses yerine ulaşıyor. Duymayan kulaklar duyuyor, görmeyen gözler görüyor.
Ve bundandır ki, iktidar güçleri bu sesi duyar duymaz ezberlenmiş yollara başvurmaktan geri durmuyor. 20 Kasım günü Amed, yine bilindik bir ‘operasyona’ tanıklık ediyor. 101 kişi hakkında 2 yıl önce başlatılan bir soruşturmadan dolayı yakalama kararı çıkarılıyor ve sonrasında 72 kişi gözaltına alınıyor. Belli ki, bu biçimde Amed meydanını doldurup, Kürdistan halkının yüzünü bir kez daha güldürenlere yargı sopası gösterilip ve geri adım atmaları isteniyor. Gözaltına alınanlar şahsında tüm Kürt halkı hapisle, zindanla tehdit ediliyor.
Yani devlet saldırmaktan Kürtler ise direnmekten vazgeçmiyor. Bir kısırdöngü olarak yorumlanabilir bu durum, fakat değil. Amed halkı şahsında, her geçen gün Kürtlerin direnişi büyüyor, mücadelesi gelişiyor fakat devlet her saldırısında biraz daha küçülüyor ve zayıflıyor. Büyüyen Kürt halkı karşısında giderek küçülen bir devlet hali denilse yeridir. Tarihe bir not düşme babında rahatlıkla diyebiliriz ki, Türk devleti hiçbir dönemde Kürt halkı karşısında bu kadar zayıflamamış, meşruiyet kaybı yaşamamıştır. Dikkat edilirse, Kürt halkı tüm bu saldırılara rağmen yılmadan usanmadan Önderliğinin izinde, özgürlük hareketinin yolunda birliğini güçlendirirken, Türk devleti her anlamda bir dağılmayı yaşıyor.