Türkiye’nin yakın tarihi boyunca her zaman devletin “iyi çocukları” olmuştur. Siyasi liderlerin ve ordunun üst düzey komutanlarının bunu açıkça dile getirdikleri görülmüş, bu “iyi çocukların” kimi eylemleri ülkenin önde gelen kapitalistleri tarafından finanse edilmiştir. Süleyman Demirel’in 1970’li yıllarda “bana ‘sağcılar cinayet işliyor’ dedirtemezsiniz” derken işaret ettiği de, yıllar sonra Yaşar Büyükanıt’ın Şemdinli saldırılarından sonra “iyi çocuklar” diye sırtını sıvazladıkları da bu aynı paramiliter gruplardır.
1960’larda emperyalizmin yükselen sol muhalefete karşı kuruluşunu desteklediği kontrgerilla projelerinin bir ayağı resmi kurumlarda olduysa, diğer ayağı da sivil siyasetin içindeydi. Sonrasında Türkiye’de kendilerini ‘ülkücüler’ olarak adlandıranlar da işte bu teşekkülün parçasıydı. Türkiye’de toplumsal muhalefetin yükseldiği ve kitleselleştiği 1970’li yıllarda ülkücü militanlar halkın devrimci gençlerine karşı
çok sayıda suikast düzenledi. Devletin resmi güçleri ve kapitalist egemen sınıf, sol muhalefete ve Kürt siyasetine yönelik bu saldırıları uzun süre seyretti, zaman zaman faillerin sırtını sıvazladı. Bu ülkücü militanların ne zaman devlet hesabına kiralandığı, ne zaman organize suç örgütleri kurarak para peşinde koştukları sık sık belirsizleşir. Ama gerek Susurluk skandalında ortaya çıkan toplu fotoğraf, gerekse Devlet Bahçeli’nin Çakıcı’nın Kemal Kılıçdaroğlu’na yazdığı tehdit mektubuna arka çıkışı bu
karmaşık ilişkilerin kanıtıdır.
AKP, MHP ile Cumhur İttifakı adını verdikleri koalisyonu kurduğundan beri bu karmaşık ilişkiler gün be gün iktidarda daha çok nüfuz sahibi oldu. Eğer şimdi AKP üst yöneticilerinin ülkede hukuksuzluğun geldiği noktadaki şikayetleri samimiyse, bu şikayetin müsebbibi ve muhatabının koalisyonun küçük ortağı olup olmadığı araştırılmalı ya da AKP yönetimi tarafından açıkça ifade edilmelidir.
Özellikle Bülent Arınç’ın bir televizyon kanalında yaptığı açıklamalardan, hakimlerin hukuksuz kararlarından ve uzun tutukluluk sürelerinden şikayetinden sonra bu kaçınılmaz olmuştur. Arınç konuşmasından isim vererek Selahattin Demirtaş’ın tutukluğunu gündeme getirmiş ve serbest
bırakılması gerektiğini belirtmiştir. Bu bile göstermektedir ki, iktidar koalisyonunun yıllardır mesnetsiz suçlamalarda bulunmasına rağmen Demirtaş ve diğer HDP’lilerin, Osman Kavala gibi sivil toplum örgütü
yöneticilerinin ve gazetecilerin tutukluluğunun kamu vicdanında açtığı yaralar kanamaktadır.
İçeride ve dışarıda birçok alanda sıkışmış olan AKP hükümeti bu yüzden artık bir hukuk reformundan bahsetmektedir. Ancak bunun için MHP ile ortaklığını sonlandırması gerektiğini de anlamış görünüyor. Şu anda iki ortak birbirlerini tartmakla meşgul. Kimin kazanacağı henüz belli değil.
Ancak milletlerüstü ümmetin yerlicileri, millicileri, gericileri, yobazları, vatan partilileri, namı diğer kızıl elmacıları, tetikçiler, mafyacılar, silahlı çeteler uzun vadede Türkiye’yi yönetemeyecektir. Bu ortaya çıkmıştır. Türkiye’nin sorunlarını ancak radikal demokrasiyi savunan ve barışçı özgürlükçü paradigmayı şiar edinmiş siyasi partiler, STK’ler, özgürlükleri için direnen kadınlar birlikte, halkçı bir anlayışla çözebilir.
Doğa ve radikal sosyalizm bize yol gösterecektir.