Bir önceki yazımızda dünyada kapitalizmin içine girdiği zombileşme eğilimine değinmiştik, bu yazımızda Türkiye kapitalizminin zombileşmesini ele alacağız.
Türkiye’de (yeterli ve şeffaf verinin olmaması nedeniyle) şirketlerin zombileşmesi olgusu çok görünür olmasa da, buna neden olan faktörler aktif bir biçimde varlığını sürdürüyor.
Yazının ilk bölümünde belirtildiği gibi, faiz oranlarının yüzde 24’ten yüzde 8,25’e kadar indirilip, ardından bir kaç gün önce yapıldığı gibi, politika faizinin yüzde 475 baz puan artırılarak yüzde 15 seviyesine çıkartılması, piyasadaki kredi faizlerininse ise yüzde 20’yi aşması zombileşmenin bir nedeni.
Çünkü uzunca bir süredir gerçek değerinin ve enflasyonun çok altında tutulan faiz oranları, şirketlerin kredi biçiminde borçlanmasını (bir kısmının da döviz cinsinden) teşvik etti. Korona Salgını sırasında iyice açılan kredi musluğu şirketlerin bu borçluluk durumunu iyice artırdı.
Ancak Salgınla derinleşen krizde kârları iyice azalan, borçlarının faizini dahi ödeyemeyerek iflas etme durumuyla yüz yüze gelen şirketler ancak aldıkları “yeni borçlarla ayakta durabilen” zombi şirketlere dönüşmeye başladılar.
Bol ve ucuz kredi zombileşmeyi teşvik etti
Kredilerden başlayalım: Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) verilerine göre geçen yılın sonu ile kıyaslandığında bu yılın Eylül ayında bankacılık sisteminden kaynaklanan kredilerin miktarı yüzde 34 oranında arttı ve 3,6 trilyon liraya yaklaştı.(1) 10 Temmuz haftasında son 3 aylık TL cinsinden kredi artışı ise yüzde 43’lük bir büyüme hızıyla 324 milyar TL ile zirveye çıktı. (2)
Bu süreçte hem BDDK’nın ticari bankalar için aktif rasyosunun yüzde 100’ün altında olamayacağı, aksine davrananların para cezasıyla cezalandırılacağı yönündeki kararı, hem de siyasal iktidarın doğrudan kontrolü altında hareket eden kamu bankaları bol kredi dağıtımında belirleyici rol oynadılar.
Öyle ki kamu bankalarının bu yılın ilk sekiz ayında verdikleri yeni kredi miktarı 406 milyar TL oldu. (3) Diğer yandan Haziran başından bu yana kamu bankaları aracılığıyla piyasaya sürülen 600 milyar TL’lik ucuz kredinin 465 milyar TL’si dövize ve altına yatırıldı.(4) Bu da kurun yükselmesinin bir diğer nedeni oldu.
Zombileşmeyi körükleyen böyle bol ve göreli olarak ucuz kredi hacmindeki artışın ardındaki faktörlerin başında Kredi Garanti Fonu (KGF) ve onun aracılığıyla verilen krediler geliyor.
Öyle ki KGF kredilerinin toplam krediler içindeki payı 2019 yılı sonunda yüzde 6 iken 2020 yılının ilk çeyreğinde yüzde 10’a çıktı. Mart-Ağustos 2020 arasında ise ekonomideki tüm kredi artışının yüzde 44’ünden KGF sorumluydu. Benzer biçimde hem tüketici kredilerinde, hem de ipotekli konut kredilerinde ciddi bir artış oldu. (5) Bu süreç Eylül ayından itibaren yavaşlayarak tersine dönmeye başladı. Bu iniş çıkışlar zombileşme sürecini hızlandırdı.
Yüksek kur zombileşme nedeni
Düşük faizle birlikte sürekli artan döviz kuru Türkiye’deki zombileşmenin ikinci nedeni (ekonomi politikalarındaki yanlışlıkları veri kabul ederek). Yani Türkiye’deki şirketler sadece faiz değil, yüksek kur baskısının da neden olduğu bir zombileşme süreci yaşıyor.
Öyle ki bu yılın başına göre dolar kuru Ekim ayında 8.50’yi aştığında TL’nin döviz karşısındaki değer kaybı yüzde 43’e yaklaşmıştı. Bu da sadece, artık giderek daha fazla dolar cinsinden iç borçlanma yapan Hazine’yi değil, aynı zamanda (ve çok daha fazla bir biçimde) döviz cinsinden ciddi miktarda borçları olan, döviz açık pozisyonu giderek büyüyen şirketleri ve dolayısıyla da bankaları zora soktu.
Artan kur nedeniyle döviz cinsinden borçlarının TL karşılığı sürekli artan, buna karşılık kriz yüzünden kârları azalan şirketler borç servisi yapmakta zorlandıkları gibi, ülkenin bir ara 500’ün üzerine çıkan CDS puanı nedeniyle uluslararası piyasalardan yeni kredi almakta da zorlanıyorlar.
Dövizli borcun TL karşılığı hızla arttı
Döviz borçlusu şirketlerin bu durumunu şöyle bir küçük hesaplama ile açıklayalım: Bu yılın başındaki dolar kurundan 1 milyon dolar borcu olan bir şirketin, bu borcunun o günkü kurdan TL karşılığı 5 milyon 950 bin TL idi. Doların bugün itibariyle 7,60 olduğu bir anda bu borcun TL karşılığı 7 milyon 600 bine çıkıyor. Yani 11 ayda şirketin borcu yüzde 28 oranındaki kur artışından ötürü 1 milyon 650 bin TL artıyor. Özellikle de Salgın nedeniyle kârlarının iyice düştüğü, büyük zararların ortaya çıktığı bir dönemde bu durumdaki bir şirketin ayakta kalabilmesi çok zor.
Nitekim özel sektörden gelen tepkiler de bu tespitleri doğruluyor. İzmir Ticaret Odası’nın (İZTO) Başkanı Mahmut Özgener, hem kurun, hem faizlerin yükselmesinin reel sektörün işini iki kat zorlaştırdığının altını çiziyor. (6)
Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşunun toplam dış borcunun 50 milyar dolar (ve bunun da toplam kredilerin yüzde 73,6’sına denk düştüğü) (7) dikkate alındığında, kurlardaki hızlı yükselişin en büyük şirketleri de zombileştirebileceğini, aynı zamanda da olası bir bankacılık krizini tetikleyebileceğini öngörebiliriz.
Döviz pozisyonu açığı büyüyor, zombilerin sayısı artıyor
Finans sektörü dışında faaliyet gösteren “şirketlerin döviz cinsinden ve dövize endeksli borçları ile döviz cinsinden veya dövize endeksli alacakları arasındaki fark” demek olan döviz açık pozisyonunun gelişimi (döviz kurundaki artışla bağlantılı olarak) zombileşmeyi anlatabilmek açısından bir diğer önemli gösterge. Çünkü yüksek düzeyde döviz açık pozisyonuna sahip şirketlerin döviz borçlarını ödeyebilmek için yeni dış borç bulmaları zorlaşıyor, bu da kuru daha da sıçratıyor.
2007’nin başında GSYH’nin yüzde 5’i kadar olan bu açık pozisyon sürekli arttı ve 2018 döviz krizi öncesinde GSYH’nin yüzde 25’ine yükseldi. Bu tarihten sonra açık pozisyonu (dış borç bulmak zorlaştığı ve döviz geliri olmayanların döviz cinsinden borçlanmaları 2018 başında alınan bir kararla zorlaştırıldığı için) yüzde 22,3’e gerilese de bu hala çok yüksek bir oran. (8)
Kısaca, Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşlarının bilançolarında kur farkı kaynaklı yükler giderek artıyor, bu da döviz cinsinden borçlanmış olan şirketlerin bilançolarını olumsuz etkiliyor. Yüksek kur, bankacılık krizlerinin de nedenlerinden biri olan şirket bilançolarının tahrip edilmesiyle sonuçlanırken, zombileşmeyi de artırıyor.
Konkordato sistemi ve batık kredi tanımında yapılan değişiklikler zombileşmeyi teşvik ediyor
Zombileşmeyi teşvik eden diğer faktörler arasında; zor durumdaki işletmelerin, borçlarını zamana yayarak ödemelerini öngören konkordato sisteminin şirketler tarafından suiistimal edilmesi ve batık kredilerle ilgili olarak yapılan resmi düzenlemeler ön plana çıkıyor.
Türkiye’deki kamu bankaları başta olmak üzere ticari bankaların büyük bir kısmı batık kredilerinden dolayı ciddi riskler altındalar. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun (BDDK) ise batık kredi tanımında yaptığı değişiklikle, bu sorunu ötelemeye ve banka bilançolarını rahatlatmaya çalışıyor.
Yeni tanımlamaya göre; birinci ve ikinci grupta izlemeye alınan ve “donuk kredi” olarak adlandırılan krediler eskiden 90 gün geri ödenmediğinde batık sayılırken, bu yılın sonuna kadar geçerli olmak üzere bu süre iki katına çıkartılarak 180 gün oldu. (9) Yani 6 aya kadar geri ödemesi yapılmayan bir kredi artık batık kredi sayılmıyor. Böyle olunca da banka bilançolarındaki batık kredi oranı azaltılmış oluyor.
Buna rağmen bu tür geri dönüşü riskli kredilerde yeniden bir yükseliş trendi başladı. BDDK verilerine göre; 9 Ekim itibariyle bankacılık sektöründe ticari ve diğer kredilerde takibe düşen alacak miktarı 132 milyar 207 milyon liraya çıktı. Bir önceki hafta 131 milyar 322 milyon lira seviyesindeydi. Bir haftada 885 milyon liralık artış yaşandı. Bankaların sahiplik yapısına göre incelendiğinde ise bunun; yerli özel bankalarda 9 Ekim’de 49 milyar 77 milyon lira olduğu, yabancı bankalarda 44 milyar 669 milyon liraya, kamu bankalarında ise 38 milyar 461 milyon liraya ulaştığı görülüyor. (10)
Tahsili zor kredilerin yüzde 89’unun KOBİ, ticari ve kurumsal nitelikte olması (11) ise sektörün ve dolayısıyla da bankaların nasıl bir sorunla karşı karşıya bulunduğunu gösteriyor.
Borsa zombileşiyor
Zombileşme sadece şirketlerle sınırlı değil. Borsa da giderek zombileşiyor. Döviz kurunun çok hızlı yükseldiği Ekim ayının sonlarında BİSTUM endeksinde alınıp satılan şirketlerin hisselerinin değerinin ciddi oranda gerilemesi bunun bir göstergesi.
Öyle ki Borsanın neredeyse yarısına yakın bir rakam olan 193 şirketin hisse fiyatı 1 doların, 212 şirketinki ise 1 avronun altında işlem gördü. Bu şirketler arasında TSKB, Yapı Kredi Bankası, Vakıf Bank, Halk Bankası ve T. İş Bankası’nın da bulunması (12) zombileşmeşmenin adım adım bankalara doğru sirayet edebileceğinin bir göstergesi.
Nitekim 2 Kasım tarihli bir haber Borsadaki batık şirketlere ilişkin sayının giderek artabileceğine işaret ediyor.
Buna göre, Borsa İstanbul, Egeli & Co’ya ait 3 şirketin “faaliyetini devam ettiremeyecek seviyede finansal durumunun bozulmuş olması nedeniyle” borsa kotundan çıkartılmasına karar verdi. Oysa bu şirketlerden piyasa değeri 50 milyon lira olan Egeli Yatırım’ın hisse senedi son 1 yılda yüzde 1,170 yükseldi. Şirketin borsadan çıkarıldığı gün de hisseleri yüzde 9,49 zıplayarak tavan oldu. Şirketin, bu yılın ilk 9 ayında 8,4 milyon lira kâr etmesine rağmen, 42 milyon liralık birikmiş zararı var. Yılın ilk 9 ayında 306 milyon lira zararı olan ikinci şirket Egeli Enerji hisseleri de 1 yılda yüzde 537 arttı. Üçüncü şirket Egeli Tarım’ın ise 19 milyon liralık aktifine rağmen 12 milyon lira geçmiş yıl zararı bulunuyor. Şirket sadece yılın ilk 9 ayında 1,5 milyon lira zarar etti. (13)
Vergi ve borç yapılandırması zombileşmeyi artıracak
17 Kasım tarihinde yürürlüğe giren bir kanunla (14) büyüklüğü 500 milyar lirayı bulan; vergi, para cezaları, faizler, gecikme cezaları, SGK prim borçları ve bunların cezaları gibi ödenmemiş borçların yeniden yapılandırması özel sektörün sorunlarını ötelemenin dışında, bazı zombi şirketlerin ölümünü geciktirirken, başka şirketlerin de zombileşmesinin önünü açacak.
Ayrıca bu yılın sonuna kadar gerçekleştirilmesi öngörülen şirketlerin borç yapılandırmasına ilişkin düzenleme de zombileşmeyi artıracak. Çünkü şirketlerin Salgın ile ağırlaşan finansal koşulları hükümetin ve bankaların devreye aldığı yeniden yapılandırma ve kredi erteleme ile çözülmeye çalışılmıştı. Bu çerçevede Nisan’dan bu yana birçok şirketin kredi borcu ertelenmişti ancak bu ertelemelerin sonuna gelindi. Yapılan borç erteleme ve yapılandırmaya rağmen birçok şirket borçlarını geri ödemede zorluk yaşadığı görülüyor.
Bu yönde ilk sinyal Diriteks Tekstil’in KAP’a yaptığı ‘ödeyemiyorum’ açıklamasıyla geldi. Uzmanlar bu tarz açıklamaların artacağına dikkat çekiyor. (15) Diğer yandan bu şirketin hisseleri Borsa İstanbul’da yakın izleme pazarında alınıp satılıyor. Şirketten gelen kredi borcunun ödenemediği açıklamasına rağmen şirketin hisseleri artmaya devam etti. Öyle ki hisselerinin değeri bu yıl yüzde 246 arttı. Sadece Ekim ayındaki yükselişi ise yüzde 20 seviyesinde. (16)
Bu durum bir yandan, ekonomi krizdeyken borsadaki yükselişin altının boş ve daha ziyade spekülatif olduğunu gösterirken, diğer yandan borsanın da zombileşmeye başladığına işaret ediyor.
Bu durum aslında gelişkin ekonomilerde de yaşanıyor. Örnek olarak ABD’de Mart- Haziran 2020 tarihleri arasında devletin piyasalara verdiği devasa finansal desteğinin sonucunda S&P 500 Endeksi kurgusal olarak yüzde 40 değer kazandı. Üstelik bu yükseliş devasa biçimde artan işsizliğe rağmen gerçekleşti. Bu nedenle de, daha önce de vurgulandığı gibi, ABD’de borsaya kote her 5 şirketten 1’i zombileşmiş durumda.
Emek sömürüsü daha da artacak
Diğer yandan hem dünyada, hem de Türkiye’de borsalardaki böyle spekülatif yükselişlerin nesnel sınırları var. Çünkü ucuz kredilerin borsaya akıtılmasıyla şişirilmiş olan bu kurgusal sermayenin kendi reel bir değer yaratmıyor. Gerçekte, kapitalist bir ekonomide borsadaki hisseler dâhil tüm finansal varlıklar işçi sınıfının emeğinin sömüründen elde edilecek gelecekteki değerler üzerindeki iddialardan ibaret.
Yani borsanın her yükselişi gelecekte emeğin çok daha fazla sömürülmesini, bu sömürünün inanılmaz ölçülerde yoğunlaştırılmasını gerekli kılıyor. Siyasetteki giderek artan tekçiliğin ve otoriterleşmenin arkasındaki ekonomik motiflerden biri de bu.
Paralel bir biçimde, ölmesine izin verilen ya da devletçe kurtarılan zombi şirketler ve bankaların, bu batış ve kurtarmaların neden olduğu ve devletçe üstlenilen maliyetler işçi sınıfının daha çok çalıştırılarak, daha fazla artı değer üretmesiyle, daha fazla sömürülmesiyle ve daha fazla vergi vermesiyle telafi edilecek.
Döviz krizi, bankacılık krizi ve devlet mali krizi
Sorun bununla da sınırlı değil. Şirketler ve piyasalar düzeyinde gözlemlenen bu zombileşme makro düzeyde bir büyük tehlikeye de işaret ediyor. Bu “ödemeler bilançosu krizi” ya da “döviz krizi” riskinin giderek artması ve bunun neden olacağı büyük çaptaki ekonomik ve sosyal zararı anlatıyor.
Bu tür krizler, kısa vadeli dış borcun ciddi bir büyüklüğe erişmesine paralel bir biçimde (önümüzdeki 1 yıllık bir sürede Türkiye’nin döviz açığı 211 milyar dolar civarında, buna karşılık MB’nin net rezervleri eksi 40 milyar doların üzerinde seyrediyor), cari açığı finanse etmek için gerekli olan sermaye girişleri aniden durduğunda doğuyor.
Böyle bir ani duruşun nedeni yabancı kreditörlerin ülkenin borçlarını zamanında ve eksiksiz ödeyebilecekleri konusunda endişeye düşmeleri. Bu endişeler henüz küçük olduğunda bu durum sadece ülkenin risk primine yansıyor ve bu prim artıyor. Akut bir hal aldığında ise risk primi füze hızında yükseliyor ve sonuç olarak finansman akışı duruyor. Türkiye’de 5 yıllık CDS’lerin 400- 500’ler civarında olması bu açıdan son derece önemli.
Ani duruştan daha da tehlikelisi ise artan sermaye çıkışları. Güven yitimi söz konusu olduğunda ülkeye gelen yabancı sermaye (ya da yerli sermaye) aniden ülkeden kaçmaya başlıyor. Bunun sonucunda hem ekonomik kriz derinleşiyor, hem de özel şirketlerin ve devletin döviz cinsinden borçlarının servisinin yapılamaması yüzünden, sistemik bir bankacılık krizinin önü açılıyor. (17)
Bu bağlamda borçların ağırlıklı olarak döviz cinsinden olması çok riskli. Zira bankalara bir hücum söz konusu olduğunda, rezervleri erimiş Merkez Bankası’nın bu çapta bir döviz talebini karşılayabilmesi ve bankalara likidite sağlayabilmesi mümkün değil.
Sistemik bir bankacılık krizi ise devlet borçlarını artırarak devlet mali krizine neden oluyor. Devlet borcundaki artışın ise doğrudan ve dolaylı olmak üzere iki nedeni var. Sırasıyla:
(i) Doğrudan maliyetler biçiminde; yani devlete ait mali kaynaklar zor durumdaki finansal kuruluşların sermaye yapısını güçlendirmek ve yeniden yapılandırmak için kullanılıyor.
(ii) Dolaylı maliyetler biçiminde; yani ekonomik faaliyetlerdeki düşüş bütçe açığını artırıyor, ekonomiyi istikrara kavuşturmak için anti döngüsel maliye politikaları uygulanmak durumunda kalınıyor ki, bu da borçlanma gereğini artırıyor. (18)
Özcesi
Türkiye’de bir süredir çoklu krizler mekaniğinin devrede olduğuna kuşku yok. Bunun tam bir çöküşe gidişini önleyebilmek için olsa gerek, siyasal iktidar son bir çaba olarak eldeki iki önemli ekonomi politikasından sorumlu konumundaki MB Başkanını ve Hazine ve Maliye Bakanını değiştirdi, faiz artırımına gitti, yerli ve yabancı sermayeye güven tazelemek için hukukta ve ekonomide reformlar yapma sözü verdi. 18 yıllık uygulamalarına ve özellikle de son yıllarına bakarak siyasal iktidarın demokrasi sevdalısı olduğunu söyleyebilmek mümkün değil.
Verilen sözler ağır Salgın koşullarında tekrar kapanmaya başlayan ekonomideki çöküşü (beraberinde siyasetteki) önleyebilecek mi, toparlanmaya yardımcı olacak mı, şimdiden kestirmek zor.
Ancak asıl sorulması gereken soru şu olmalı: Devasa boyutlara erişen işsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığında, demokratik hak ve özgürlüklerin iyice kısıtlandığı bir ortamda ekonomik, demokratik ve politik mücadeleyi nasıl örgütleyeceğiz, giderek zombileşen insanımızın üzerindeki gri kıyafetleri çıkartıp, sorumlu ve bilinçli yurttaşlar olarak siyaset sahnesine çıkmasını nasıl sağlayacağız?
Anahtar sözcükler: Bankacılık krizi, Döviz krizi, Döviz kuru, Faiz, Toplumsal canlanma, Vergi ve borç yapılandırması, Zombi kapitalizm, Zombi piyasalar, Zombi şirketler.
Dip notlar:
- https://www.bddk.org.tr/BultenAylik (3 Kasım 2020).
- Uğur Gürses , “Yangına körükle koşan itfaiyeci”, https://ugurses.net (22 Ekim 2020).
- https://www.dunya.com/kose-yazisi/hazine-neden-fazla-borclaniyor (3 Kasım 2020).
- https://ahvalnews.com/tr/ekonomi/kamu-bankalarindan-ucuz-kredileri-kapanlar-465-milyari-doviz-ve-altina-yatirdi (25 Eylül 2020).
- https://www.fitchratings.com/research/banks/coronavirus-will-weaken-turkish-banks-asset-quality (9 September2020).
- https://www.dunya.com/finans/haberler/kurdaki-dalgalanma-reel-sektoru-zorluyor-haberi (30 Ekim 2020).
- Vahap Munyar, “‘500 Büyük’te 50 milyar dolar dış borç var”, https://www.dunya.com (17 Temmuz 2020).
- Fatih Özatay, “Yüksek açık pozisyon varsa…”, https://www.dunya.com (27 Ekim 2020).
- 8948 Sayılı 17 Mart 2020 tarihli Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Kararı.
- https://www.dunya.com/finans/haberler/yapilandirilan-kredilerin-geri-odemelerinde-sikinti-haberi (20 Ekim 2020).
- https://www.dunya.com/finans/haberler/sorunlu-kredilerin-yuzde-89u-ticari-haberi (2 Kasım 2020).
- https://www.dunya.com/finans/haberler/193-hissenin-fiyati-1-dolarin-altinda-haberi (28 Ekim 2020).
- https://t24.com.tr/haber/yilda-yuzde-bin-yukselen-cuma-gunu-tavan-olan-hisse-borsadan-cikarildi (2 kasım 2020).
- Bazı alacakların yeniden yapılandırılması ve bazı kanunlarda değişiklik yapılması hakkında kanun, Kanun No. 7256 (11 Kasım 2020).
- https://www.dunya.com/finans/haberler/yapilandirilan-kredilerin-geri-odemelerinde-sikinti-haberi (20 Ekim 2020).
- Stephen Cecchetti, Kim Schoenholtz ,”Sudden stops: A primer on balance-of-payments crises”, https://voxeu.org (9 July 2018).
- Claudio Borio, Juan Contreras and Fabrizio Zampolli, “Assessing the fiscal implications of banking crises”, https://www.bis.org/publ/work893.htm (22 October 2020).