Galatasaray Meydanı’nda 27 Mayıs 1995’ten bu yana her Cumartesi devlet tarafından kaybedilmiş çocuklarından bir iz bulmak umuduyla bir araya gelen anneler, 23 yıldır asla vazgeçmedi. Beni çok etkilemiş olan bir anne değil belki ama anne tadında bir insandan söz etmek istiyorum.
Didar Şensoy! Bu güzel devrimci ve onurlu kadın, yanında bir avuç insanla işkencecilerin ve faşist devletin karşısına ilk 1981 yılının ekim ayında dikilmişti. İşkencelerin, işkencede ölümlerin ve o yıllarda başlayan kayıpların en çok konuşulduğu ve inanılmaz bir baskı döneminin içinde, bu kadın bir abla ve bir anne olarak, cesur arkadaşlarıyla birlikte 1. Ordu Karargahı’nın önünde “Oğullarımızı, kardeşlerimizi verin” diye haykırdı ve gözaltına alındı. Gözaltında tutulduğu 15 gün boyunca yoğun işkence gördü ve dışarıya daha da bilenmiş, daha kararlı ve kaldığı yerden hiç geri basmadan mücadelesine devam etmişti. Ve o artık sadece kardeşi Hasan Şensoy’un değil, bütün devrimci tutsakların ablası, annesi ve yoldaşı olmuştu. Kırmızı karanfil işli beyaz eşarbıyla meydanlara çıktı, grevde olan işçilere destek verdi, üniversite önünde açlık grevi yapan öğrencilerin yanında açlık grevine girdi.
Kardeşinin yanında bir abla olarak haykırmasıyla başlayan mücadelesi sonunda, bütünleştirici ve cesur tavrı, kavgaya olan inancıyla bir önder olmuştu artık. Meclis önünde oturmuş ve “Çocuklarımı serbest bırakmadıkça buradan ölümü kaldırabilirsiniz” diyordu. Dilekçe vermek için oradaydılar. Onları gözaltına almaya girişen polislere “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek” diye bağırırken dövülmeye, coplanmaya başlandı.
Ve işte o gün 1987 yılında işkenceci faşist polislerin darbeleri sonucu arkadaşlarının arasına yığılıp son nefesini vermişti. Ölümünün ardından yayınlanan bir mesajda şu sözler yer almıştı: “Tarih, karanlığı yenme kararlılığı ve direnişidir. Yarına attığımız köprüde, zulme karşı yürüyüşümüzde, omuz başımızda yiğit ana sıcaklığını duyarken onurluyduk. Şimdi ise; o içimizde yaşattığımız canlı başeğmezliğinle karanlığın maskelerini nasıl indirdiğini, yaşamın kadar ölümünle de kanıtladın. Direnirken ve ölürken sunduğun çağrı yaşayacak. Ne mutlu bize, böyle analarımız var. Büyük acımızı, onurlu anısı önünde içtiğimiz andımızı yaşama dönüştüreceğiz.” Didar Şensoy 1 Eylül Dünya Barış Günü’nü kutlayanlara meclis önünde ise şöyle seslenmişti: “Barış için dünyanın bütün olumsuz olgularıyla dövüşmek, bütün sömürü düzeninin üstüne kurulmuş egemen güçlerle vuruşmak gerekiyor.”
Berfo Ana
Ve Didar Şensoy’un bıraktığı mücadele bayrağı, tam 23 yıldır ‘Cumartesi annelerinin’ elinde. Onlar ki asla vazgeçmediler. İşkencelerde katlettikleri, dağ başlarında kurşunlayarak yok ettikleri, helikopterlerden attıkları ve izinin bulunmaması için yok ettikleri devrimciler asla yalnız değildi. Anneleri, aileleri, yoldaşları onları unutmadı ve asla unutmayacak.
“Benim evladım gelir diye kapıyı bacayı açık bıraktım. Ay geçti, gün geçti, sene geçti benim çocuğum gelmedi” sözleriyle aklımızdan çıkmayan Berfo Ana’nın ölümünün üzerinden 3 yıl geçti. Evet, Berfo Ana öldü ama yoldaşları, Berfo Ana’nın oğlunun izi bulununcaya kadar onun yokluğunu hissettirmeyecekler. 2011 yılında Tayyip Erdoğan, Berfo Ana’yı yanına çağırmıştı. Berfo Ana’ya Cemil Kırbayır’ın faillerinin bulunması için çaba göstereceklerini söylemişti. Erdoğan, Berfo Ana’ya verdiği sözü tutmadı. Tutmayacağını herkes biliyordu ancak Berfo Ana umutlanmıştı. Berfo Ana sözünü tutmayan Erdoğan’a, “Benim cenazemi, çocuğumu bana verin. Poşet elimde kapıda oturmuşum, başımı vermişim taşların üstüne kemiğini bekliyorum.
Ben yandım. Anaları yakmayın. Hani mezarı? Hani toprağı? Niye bana söz verdiler, niye getirmediler? Getirsinler” diye isyan etmişti. Berfo Ana, faşist askeri diktatör Kenan Evren’e, “Ben Kenan Evren’in peşindeyim. Ben anayım, bana oğlumun tabutunu verin. Ben kurtuldum demesinler. Senin ocağın söne, evin yıkıla. Ben ölünceye kadar onun peşindeyim” diye haykırıyordu. O güzel, o insan, o hepimizin annesi Berfo Ana öldü. Ancak gözleri kapalı gitmedi. O iyi biliyordu, Berfo Ana’nın devrimci oğlu Cemil Kırbayır’a ve diğer kayıp yoldaşlarımıza ne olduysa ve buna neden olanların ve faşist iktidarların sonu gelene kadar yoldaşları onun bıraktığı bayrağı asla yerde koymayacaklar. Sen rahat uyu Berfo Ana!