“Eyvah yine reform geliyor” yazısı yazacaktım ki son anda kendimi tekrardan kurtuldum. Neyse ki arşiv var. 1,5 yıl önce yazdığım yazının noktası virgülüne dokunmadan halen geçerliliğini koruması benim derin öngörümden, analiz gücümden kaynaklanmıyor, ülkeyi yönetenlerin adaletsizlikte, krizde, saldırılarda, açlık ve işsizlikte yarattıkları istikrardan kaynaklanıyor. Haliyle biz tekrardan kaçınsak da yönetenler her açıdan tekrarda ısrar ediyor. Hep aynı rüya, hep aynı aç tavuk ve hiç değişmeyen darı ambarı.
İktidar için her derde deva “beklenti yaratma” stratejisi yine yürürlükte, hayal satan tüccarların işi tıkırında. 1,5 yıl önce de reformdan bahsediyorlardı, bugün de. Tıpkı 2002 yılında reform sözüyle 80 milyonun ağzına bir parmak bal çalarak iktidara geldikleri gibi, tıpkı daha önce sayısız reform paketi açıkladıkları gibi. Hepsinin de inkar edilemez, yadsınamaz karşılığı oldu hayatımızda. Bir muktedir ve AKP icadıdır; ne kadar “reform” o kadar kriz ve kaos, o kadar baskı ve saldırı, o kadar inkar ve imha siyaseti. Üstelik hepsinin hedefinde de öncelikle Kürtler var. KCK operasyonları, yakılıp yıkılan kentler, en son Kemal Kurkut davasında görüldüğü gibi Kürt katilerini tek tek aklayan yargı pratikleri, doğaya, kadına, gençliğe, ezilen toplum kesimlerine karşı işlenen suçlara yönelik uygulanan cezasızlıkları, Kobanî soruşturması gerekçesiyle devam eden siyasi soykırım operasyonları, halk iradesine darbe yapan kayyım politikaları… Bütün bunlara da gelen-giden reform paketleri eşlik etti. Her açtıkları paketten payımıza yeni bir kumpas ve saldırı çıktı.
Bu kez şapkadan tavşan mı çıkar, civciv mi çıkar diye meraktan dört köşe olurken, bizi daha fazla merakta bırakmadan şapkadan nur topu gibi bir mafya lideri çıkardılar. Zaten Çakıcısı, Ağar’ı, Korkut Eken’i, Engin Alan’ı hep birlikte Bodrum’da arzı endam ettiklerinde “reformun” eli kulağında olduğunu anlamalıydık, bu da bizim öngörüsüzlüğümüz olsun. Reform sözlerinin mürekkebi kurumadan, ülkenin ana muhalefet partisi lideri AKP-MHP ortak yapımı bir operasyon ile cezaevinden çıkarılan Alaattin Çakıcı tarafından son derece seviyesiz bir şekilde tehdit edildi. Elbette mesele Çakıcı değil; konuşana değil konuşturana bakmak lazım. Muhalefeti mafya ile muhatap ederken, toplumu da “bekleyin size çok güzel sürprizler hazırlıyoruz, çok güzel paketler açıklayacağız” diyerek uyutmanın hesaplarını yapıyorlar. 1,5 yıl önce reformdan bahsettiklerinde de Kılıçdaroğlu bu kez Ankara’da yumruklu saldırıya uğramıştı. Saldırı, yönelim, tehdit ve kriz anlamına gelen “reformlarının” artık tek muhatabı Kürtler değil. Elbette yine Kürtler öncelikli olarak hedefteler, ama artık herkes iktidarın “reformlarından” nasipleniyor. Fetullah Gülen’in eski gözdelerinden Mustafa Albayrak daha birkaç gün önce ekranlarda “Erdoğan’a biat edeceksiniz, ram olacaksınız, sizi biz yönetiyoruz” diye boşuna kükremiyordu. “Ermeni’yi dövdürtmeyecektik” hikayesi her fırsatta acı acı kendisini hatırlatıyor ama anlayabilene. İçişleri Bakanı Soylu HDP Eş Genel Başkanı Buldan’ı tehdit ettiği gün CHP ve Kılıçdaroğlu tepki göstermiş olsaydı bugün bir mafya lideri cesaret edip Kılıçdaroğlu’nu, iktidarın küçük ortağının açık desteğini alarak bu seviyesiz dil ile tehdit edemeyecekti.
Bu sahte reform söylemleri konusunda kimse iktidarın eline su dökemez. 4’lü çete görüntüsü, OHAL ilanı, saldırılar, otoriter ve baskıcı politikalar iktidarın sopası, “reform” söylentisi de havuç politikalarının gereğidir. İkisi de aynı amaca hizmet ediyor, aynı sonuca çıkıyor, ikisi de biat ettirmeyi, rıza üretmeyi, kabullenmeyi dayatıyor. Sopayla bu toplumun terbiye olmadığını fark ettiklerinde havucun dozunu arttırıyorlar. Sopanın yanına konulan her havuç zehirlidir; önce bilinci bulandırır, durum ve gidişat değişecekmiş gibi koca bir yanılsama yaratır. Gösterilen havuca duyulan açlık arttıkça sopanın acısı artar. Haliyle bu tür söylemler karşısında beklentiye girmek, iktidarın durumu değiştireceğini var saymak ancak yenilen dayağın sersemliğiyle açıklanabilir.
Mış gibi yapmalarının, bu sahte reform söylemlerinde bulunmalarının bir başka önemli nedeni daha var. Toplumsal dinamikler değişim istiyor, değişim her açıdan kendisini dayatıyor, bu gömlek topluma dar geliyor. Ülkeyi yönetemiyorlar, dünya değişiyor ve Türkiye de öyle ya da böyle değişecek, değişmek zorunda. Ama bu değişim iktidarın reformlarıyla gerçekleşmeyecek. Aksine iktidara rağmen ve iktidar zihniyetinin ortadan kalkmasıyla mümkün olacak. Yeni bir değişim döneminin arifesindeyiz, en büyük çıkmazımız halen iktidardan değişim bekleyen tutumlardır. Mafya tarafından tehdit edilen ana muhalefet partisi liderinin, “getirin reformları birlikte Meclis’ten geçirelim” çağrısı yapmasıdır.
Gerçek bir değişim ve reform bekleyen her güç öncelikle kendisini değiştirmek, tarihin, koşulların, toplumsal realitenin dayattığı bu değişime göre kendisini konumlandırmak, buna öncülük etmek üzere konumlanmak zorundadır. Aksine iktidarın havucunu bekleyen, önce sopasına kendini hazırlamalıdır.