Sanırım arife günüydü. Hediye gelmiş bir radyoyu ayarlayayım derken bir müziğe takıldım. TRT imiş. Müzik bittiğinde haberlere geçildi. Bir spiker siyasi parti liderlerinin bayramı hangi illerde geçireceklerine dair bir haber okumaya başladı. AKP’den başladı, CHP, MHP, İYİ Parti, Saadet ve DP’yi de verdikten sonra haber bitiverdi. Sanki Türkiye’nin 3. Büyük partisi HDP yokmuş gibi verilen bu haber giderek alıştığımız bir durumdu bir bakıma. Ama, TRT’nin bir devlet kuruluşu olduğunu düşündüğümde öfkelendim. Çünkü, TRT’yi yönetenlerin maaşlarının ödenmesinde HDP’ye oy vermiş 6 milyon insanın vergileri de kullanılmıyor muydu?
Bu durum, bırakın hak hukuku, büyük bir ahlaksızlık değil miydi? Peki ama AKP’ye gönül ve oy vermiş insanlarımız bu ahlaksızlığı görmüyorlar mı? Bu durumu normal mi buluyorlar? Özellikle bu seçmenin “İslami duyarlılıkları yüksek” bir seçmen olduğunu akla getirdiğimizde nasıl oluyor da bu yapılanın İslam dinine de ahlaka da uymadığını, uymayacağını anlamıyorlar? Anlamıyorlar mı sahiden? Yoksa kendi kimliklerinin içine kendilerini kapatmış, toplumdaki diğerlerinin seslerini duymuyorlar mı? Doğrusu dünya konjonktürü de denk geldi ve iktidar partisi Türkiye’de daha ileri bir demokrasinin kurulabilmesi ve gerçek bir ortak kimlik üretebilmesi için yaşanan kimlikleşme sürecini kendi çıkarları ve fikirlerini konsolide etmek için kutuplaştırarak böldü. İslami ve milli olan her şeyi önüne katarak, toplumda demokratikleşme taleplerinin önünü kesti.
Herkesi kendi kimliklerinin içine hapsetti. Sanırım bundan dolayıdır ki özellikle İslami kesim hiçbir şey duymuyor, hiçbir şey görmüyor. Yapılan bütün hukuksuzlukları, çalma çırpma hadiselerini ve ahlaksızlıkları kendi kimliğinin lideri ve arkadaşlarının uydurdukları saçma sapan gerekçelerle pas geçiyor. İşte böyle bir çerçeve içinde anlaşılan o ki iktidar partisi HDP’yi “şiddetin sorumlusu düşman bir parti” olarak onlara tanıtıyor. Çünkü onların kulaklarının ve gözlerinin alabileceği bütün radyo ve televizyon frekansları bunları söylüyor. Belki de o nedenle HDP’nin sürekli olarak “barış” dediğini duymuyor, “kardeşlik” dediğini” duymuyor, “beraber yaşamak” dediğini duymuyor.
37 bine yakın HDP’li insanın hapislerde tutulduğunu, hiçbir suç delili olmadığı halde eş başkanlar Demirtaş ve Yüksekdağ’ın ve seçilmiş bir çok belediye başkanının hala içerde olduğunu bilmiyor. İşte AKP hükümetinin sürekli seçimleri kazanıyor olması başarısının altında bu kutuplaştırıcı siyaset anlayışı yatıyor.
Toplumu kimliklerinin içine hapsetmek. Ve en geniş kimliğin (İslamcı ve milliyetçi) duyabileceği ve görebileceği bir medya dünyası yaratmak! Böylelikle her seçimde elindeki medya imkanlarıyla düşmanlar yaratıyor, bu düşmanlara bakarak siyasi pozisyon alan kesimler de bu parti etrafında konsolide oluyor. Hesap bu. Ama insan bunca yıldır kutuplaştırıcı bu siyasetin tiyatro tadında bir oyun olduğunu görmeli.
İnsan tabii ki İslami kesim içinden kimlik örtüsünü aralayıp bu duruma dur diyecek cesur insanların çıkmasını bekliyor. Ama henüz çıkmıyor! (Daha doğrusu çok sınırlı). O zaman durup dönüp, kendilerine “çağdaş”, “seküler”, “modern” ve hatta “sosyal demokrat” diyenlere bakıyor ve “Arkadaşlar, haydi bir cesaret, siz bari kimlik örtünüzü aralayıp bu saçmalığa hiç olmazsa sizler bir şey söyleyin” diyoruz. “HDP, anasının sütü gibi meşru, yapılan her türlü haksızlığa, adaletsizliğe ve eşitsizliğe hayır diyen bir partidir” deyiverin. Emin olun bundan zarar görmezsiniz. Gerçekleri söylemek herkese her zaman güç verir.
Üstünüze örtülmüş kimliğinizden sıyrılıp Erdoğan devletinin yanında olmayı devlete sahip çıkmak olarak görmektense topluma yüzünü dönmek ve orada bir HDP’nin var olduğunu görmek sizlere de iyi gelir. Çünkü HDP bütün kimlikleri içeren ve onların taleplerini siyasete taşıyan bir parti. Öyle ya da böyle, başarılı, başarısız ama HDP Türkiye’nin geleceğinin partisidir. Çünkü HDP haklıdır!