Erdoğan’ın Berat Albayrak’ın istifasını kabul etmesi, ‘Ekonomi, hukuk ve demokraside yepyeni bir seferberlik başlatıyoruz’ açıklaması ve Efkan Ala’yı AKP Dış ilişkilerinden sorumlu kılması siyaset çevrelerinde bir tartışma başlatmış görünüyor. Yaşanan bu gelişmeler çoğunlukla ABD seçimleriyle bağlantılı olarak ele alınıyor ve iktidarın yeni duruma göre pozisyon alması biçiminde yorumlanıyor. Şüphesiz, ülkede bir siyasal ve ekonomik kriz söz konusu. Savaşla ayakta durmaya çalışan iktidarın gelinen aşamada, hem büyük bir siyasal kriz ürettiği hem de ekonomik bir çöküşe yol açtığı görülüyor. İktidar çevreleri her ne kadar yaşanan bu buhranı görünmez kılmak istese de, artık gizlenecek, saklanacak bir şey kalmadığı, mızrağın çuvala sığmadığı belli. Her gün yurdun bir köşesinden itiraz sesleri yükseliyor, tepkiler dile geliyor. Toplumun geniş kesimleri ile iktidar cenahı arasındaki makas gittikçe açılıyor, var olan güven krizi derinleştikçe derinleşiyor. Kamuoyu araştırmaları iktidardaki AKP-MHP’nin oy oranlarının her geçen gün düştüğünü gösteriyor. Bahçeli desteğindeki Erdoğan ne yaparsa yapsın, hangi söylemde bulunursa bulunsun artık inandırıcılık sorununu aşamıyor. İktidarın her dediği ‘acaba’lar ile cevap buluyor, kuşku ile yaklaşılıyor.
Haliyle bu durum başta Erdoğan olmak üzere iktidar bloğunu ürkütüyor. En genel anlamda bir meşruiyet sorunu olarak yansıyan bu vaziyetin AKP-MHP iktidarını belli arayışlara sevk ettiği söylenebilir. Erdoğan’ın pragmatist karakteri de zaten bunu koşulluyor. İktidar olduğu her dönem topluma sahte vaatlerde bulunup yönetime geldiğinde tüm bunları unutan ve kendi ajandasını uygulayan Erdoğan, belli ki bu dönemde de benzer bir politik yaklaşım ile sahnede.
Trump gibi önemli bir dostunu yitiren, Avrupa’ya dönük tehdit ve şantaj siyaseti deşifre olan, Arap aleminde işgalci kimliğiyle tanınan Erdoğan’ın bir manevra yapmak istediği anlaşılıyor. Erdoğan ve çevresindekiler de açıkça görüyor ki, var olan gidişat büyük bir yıkımın habercisi. Eğer önünü alamazlarsa altında kalmaları an meselesi. Bundan dolayı şekli de olsa bazı adımlar atmakta, sembolik bazı girişimlerle toplumda bir yanılsama yaratıp, bir süre daha koltuklarını korumak istedikleri anlaşılıyor.
‘Demokrasi de seferberlik başlatıyoruz’ sözü, işte! Tam da böylesi bir zeminde söyleniyor.
Erdoğan’ın başında bulunduğu iktidarın ne böyle bir iradesi ne de gücü vardır. Artık ikibinlerin başındaki AKP ve Erdoğan algısı yoktur. O, tarihe mal olmuş, toplumun güzel bir gelecek hayalinin istismarından öte bir anlam ifade etmemektedir. Bugünün Erdoğan ve AKP’si için toplumun sunacağı bir kredi de kalmamıştır.
Ki, mesele sadece iç politika ile de sınırlı değildir. Erdoğan’ın başında bulunduğu TC iktidarı, bugün dünyada çete ihracıyla gündemdedir. Irak-Suriye’den başlayarak Libya ve Azerbaycan’a kadar hemen her yerde Türkiye’deki iktidarın sicili kabarıktır. Kriz bölgelerine çete ihraç eden, çeteler eliyle dünyanın belli başlı merkezlerinde kaos yaratarak varlık göstermeye çalışan iktidar algısı, giderek hakim hale gelmektedir. İktidarın denge politikası gereği ilişkilendiği hem ABD-Avrupa cephesi hem de Rusya-Asya cephesi Türkiye’deki mevcut yönetimin esasen ne yaptığının farkındadır.
Dikkat edilirse, dünyanın başına bela olarak gösterilen İran’dan artık eskisi gibi söz edilmemektedir. ABD dışındaki güçler İran’ı geçmişteki gibi öcüleştirmeyi bırakmış durumdalar. Fakat Türkiye için tersi bir durumun yaşandığı, dünya için asıl tehlike-tehdit olarak Erdoğan iktidarının gösterildiği de bilinmektedir. Her ne kadar açıktan böylesi söylemler dile gelmese de, izlenen siyaset-politikalar gerçek düşüncenin bu yönlü olduğunu gözler önüne sermektedir.
Bu nedenle şunu rahatlıkla söylemek mümkündür. Gerek ülke içindeki siyasal atmosfer gerekse dünyadaki mevcut iktidar algısı, Erdoğan’a yeni bir manevra yapma şansı vermemektedir. Hem iç siyasette oluşan dengeler hem de dış dinamikler AKP-MHP iktidarının artık yolun sonuna geldiğini gösteriyor. Elbette, Erdoğan’ın kolay pes etmeyeceği de görülüyor fakat yeni politik manevralarla, psikolojik özel savaş oyunlarıyla da toplumu kandırmanın ve peşinden sürüklemenin zamanı geçmiştir. Bu aşamadan sonra atılan her adım göz boyama olarak algılanacak, öyle değerlendirilecektir. Ki özünde yapıp edilenlerin tümü bu kapsamdadır. Fark: Geçmişte bunlar yeterince görülmüyor, anlaşılmıyordu ama bugün her yönüyle deşifre olan ve bir iktidar söz konusudur.