Seattle Üniversitesi Öğretim üyesi Doç. Dr. Onur Bakıner ile ABD seçimini konuştuk: Erdoğan Kuzey Suriye için bir telefonla Trump’ı ikna etmiş. Biden böyle olmayacak. Erdoğan için zorlu geçecek, pragmatik yaklaşacak
Mehmet Ali Çelebi
Dünya genelinde ekonomiyi, işsizliği, emek hareketlerine yönelik politikaları, hükümetleri, askeri gelişmeleri, insan hak ve özgürlük iklimlerini, yargısal süreçleri, küresel ekolojik zeminini etkilediği için dikkatle izlenen ABD’deki 3 Kasım 2020 Başkanlık seçimi oldukça sancılı geçti. Irkçılığı yükseltip yeniden kazanmak isteyen Donald Trump son 120 yılda William Howard Taft, Herbert Hoover, Gerald Ford, Jimmy Carter, I. George Bush’tan sonra ikinci dönemi kazanamayan isim oldu. Trump’ın düşüşünde BLM öncülüklü ırkçılık karşıtı sokak hareketleri, Bernie Sanders kampanyasının, kadınların sinerjisi ve Corona pandemisinin yarattığı yoksulluk ve işsizlik etkili oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Trump’ın kazanmasını beklediği için diğer ülkelerden çok sonra 10 Kasım’da Biden’a tebrik mesajı gönderdi. Washington Eyaleti’nde bulunan Seattle Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü Öğretim üyesi Doç. Dr. Onur Bakıner, WhatsApp üzerinden seçim çalkantısı ve dış politikaya dair sorularımızı yanıtladı.
- 3 Kasım 2020 başkanlık seçimi neden kaotik bir zemine dönüştü? Seçim sisteminde mi sorun yoksa Donald Trump’ta mıydı?
Seçimlerdeki kaosun sebebi aslında hem seçim sistemi hem Donald Trump denebilir. Seçim sistemi oy çoğunluğunu alan değil Seçiciler Kurulu’ndaki oyların çoğunu alan adayların kazanması üzerine kurulu. Bu da zaman zaman çoğunluk alan adayın kazanamamasına sebep olabiliyor. Hem 2000’de hem 2016’da Demokratlar oyların çoğunluğunu kazandıkları halde kazanamadılar mesela. Bunun yanında son derece kutuplaşmış bir toplumda seçimler yapıldığı zaman özellikle birçok eyaletteki farkın çok az olduğu bir ortamda gerginlik kaçınılmazdı. Trump ile ilgili olan kısım kendisinin hem 2016’da hem 2020’de daha seçim yapılmadan eğer seçimi kaybederse o seçimin hileli olacağını, hileli olduğunu öne sürmesiydi.
2016’da kazandığı için bu kadar olay olmadı, ancak 2020’de kaybedince, kaybettiğini kabullenmeyi reddediyor. Biraz bu sebepten ötürü gördüğümüz karışıklığın içindeyiz. Açıkçası Amerika’daki seçim sisteminin bir şekilde değişmezi lazım, bir şekilde daha temsili olması lazım. Yoksa evet bu defa belki Trump’ın kişiliğinden kaynaklı birtakım sorunlar yaşandı ama Trump olmasa bile sanırım bu tarz tartışmalar, bu tarz gerginlikler önümüzdeki seçimlerde de yaşanacak.
Kadınların tutumu
- Başkanlık seçiminde Cumhuriyetçilerin adayı Donald Trump, Demokratik Parti’nin adayı Joseph Biden karşısında anketlerin ve yaygın analizlerin aksine ciddi oranda oy aldı. Kızılderililer beyazlar, siyahlar, Hispanikler, diğer göçmenler açısından sosyolojik ve siyasal olarak ne ifade ediyor?
Verilere bakılacak olursa Donald Trump aslında seçimler tarihinde en çok oy alan ikinci aday oldu. Birinci Biden. Bir başka deyişle her iki aday da aslında bu seçimde kendi kitlesini mobilize etmeyi, kendi kitlesini seçimlere gitmeye ikna etmeyi başardı. Amerika seçimlerinde çoğu zaman yüzde 60’ın üzerinde katılım olmuyor. Bu defa katılımın nispeten artmış olması çok önemli.
Farklı toplumsal kesimlere bakılacak olursa… Genelde Amerika’da beyaz erkekler Cumhuriyetçi Parti’ye oy veriyor ve Trump onları temsil ettiği için büyük oranlarda ona oy vermeye devam ettiler. Beyaz kadınlar da beyaz erkekler kadar olmasa da ilk planda Trump’a oy vermeyi tercih ettiler. Özellikle şehirlerin kıyısında yaşayan, burada Suburb denen yerlerde yaşayan insanların ve özellikle kadınların Trump’a desteğinin 2016’ya göre daha az olduğu söyleniyor. Bunun dışında azınlık gruplar genel olarak Demokrat Parti’ye, Biden’e oy verdiler. Ama şunu da tabii gözlemlemek lazım. En azından seçim sonrası yapılan bazı anketlerde siyah erkeklerin yüzde 18’inin, siyah kadınların yüzde 8’inin, genelde Latino olarak adlandırılan Latin Amerika kökenlilerin yaklaşık yüzde 25-30’unun da Trump’a oy verdiği gözüküyor. Evet Amerika’da kimlik farklılıklarına dayalı siyaset hala çok yaygın. Ve özellikle Cumhuriyetçi Parti’nin azınlıklara büyük rakamlarla ulaşamamış olduğu bir gerçek. Ancak özellikle gelecek seçimler düşünüldüğü zaman Demokratlar bence azınlıkları cepte görmemeli. Eğer böyle bir tavır içine girerlerse ciddi kayıplar yaşayabilirler. Beklemedikleri kayıplar yaşayabilirler. Özellikle Latino seçmenin önemli kısmı aslında kendisini tarihsel olarak beyaz olma deneyimiyle özdeşleştirebiliyorlar. Yani yeni göçmen olarak gelenler hariç. Dolayısıyla bence Demokratların artık sadece kimlik sayesinde değil üretecekleri projeler üzerinden de azınlıklara eğilmesi gerekiyor.
Black Lives Matter ve sol
- Biden mı kazandı yoksa Trump mı kaybetti? Black Lives Matter hareketinin çalkaladığı sokakların ve Barnie Sanders kampanyasının etkisi oldu mu?
Biden mı kazandı Trump mı kaybetti? Aslında cevap her ikisi de. Trump beklenenden daha iyi bir performans gösterdi. Özellikle son 8-9 ayda Corona salgınıyla ilgili hiçbir şey yapmamış olması ve buna bağlı olarak ekonominin de ciddi gerilemesi Trump’ın seçimlerde ağır yenilgi alacağı beklentisi yaratmıştı. Ama pek öyle olmadı. Trump’ın tabanı bir şekilde ona sadık ve ne olursa olsun sonuna kadar Trump’la gitmeye niyetli. Peki Biden mı kazandı? Otomatik olarak Trump kaybetti diyemeyiz. Şu yüzden: Biden zor bir ittifakı ya da bir arada durması zor olan bir ittifakı bir arada tutmayı başardı. Özellikle sizin sorduğunuz gibi Black Lives Matter hareketinden sonra Amerika’daki ilerici sol hem sosyo-ekonomik adalet anlamında hem de artık ırkçılığın bitmesi anlamında kendini ilerici olarak konumlandıran sol tabi daha büyük taleplerle gelmeye başladı. Ve temsiliyetinin artmasını istemeye başladı.
Bununla beraber Trump’ın söz dizisi beyazları korkutmak, beyazları siyah aktivizm üzerinden korkutmak olduğu için Biden kendisini ortada buldu. Solunda solcular, sağında sağcılar Biden kendisini ortada kalmış gibi buldu. Biden’ın başarısı her ki grubu da ürkütmeden, ya da her iki grubun desteğini yitirmeden büyük bir ittifak kurmuş olmasıydı. Özellikle son bir kaç aydır Amerika’da yaşayanlar için bunu görmek çok bariz. Hem solda hem sağda Biden’dan nefret ettiğini açıklayan, Biden’a asla oy vermeyeceğini açıklayan gruplar oldu. Fakat görünen o ki hem solda hem de Biden’ın sağında kalan kitle bir şekilde Biden’a oy verdi.
Tamam burada belki Trump’a nefretin rolü de büyük ama bence Biden da bir şekilde farklı kitleleri ürkütmedi. Şunu da söylemek lazım Biden’ın siyah seçmenle olan ilişkisi gayet iyi. Hatta ön seçimlerde Bernie Sanders’ın Biden karşısında kaybetmesinin bir numaralı sebebi güneydeki siyah demokratların çoğunluk olduğu eyaletlerde Biden’ın büyük oranda siyahlardan oy almasıydı. Biraz da Obama döneminin başkan yardımcısı olması da kendisinin siyah seçmenle olumlu olan ilişkisine yansıdı. O bakımdan Biden’ın böyle bir koalisyonu bir arada tutması önemli bir başarı.
- Biden başkanlık yükünü taşıyabilecek mi?
Başkanlık yükünü taşıyabilecek mi? Deneyim anlamında soruluyorsa evet. Biden 8 sene başkan yardımcılığı yaptı. 30 küsur sene Senatörlük yaptı. Amerikan devletinin en üst düzeyinde her zaman bulunan birinden bahsediyoruz. 1972’den beri senatör olarak, daha sonra başkan yardımcısı olarak siyasetin en tepelerinde bulunan birisi. Yalnız kendisi Amerikan tarihinde seçilmiş en yaşlı başkan. Çoğu insan 2024’te aday olacağını da zannetmiyor. Çünkü 80’li yaşlarda olacak artık. Sağlık anlamında zorlanabilir mi? Zorlanabilir. Deneyim açısındansa Amerika tarihinde en hazır başkanlardan biri denebilir.
Komplo teorisi ve Cumhuriyetçi Parti’nin kontrolü
- Trump Beyaz Saray’da 5 Kasım’da basın toplantısında, “Yasal yollarla kullanılmış oyları sayarsınız ben bu seçimi kolaylıkla kazanıyorum!” dedi. Trump’ın en büyük oğlu Donald Trump Jr., Twitter hesabından “Amerika’nın geleceği için en iyisi, Donald Trump’ın tüm hileyi, tüm dolandırıcılığı ortaya çıkarmak için topyekûn bir savaşa girmesi olur” mesajını paylaştı… Kutuplaşma ne boyutlara varabilir?
Trump’ın kutuplaştırma, öfke, nefret gibi duygularla siyaset yaptığını bir süredir biliyoruz. Hem seçim öncesinde hem seçim esnasında hem de seçimi kaybettikten sonra kitlesini seçimlerin meşruiyetini sorgulamak üzerinden mobilize etme yoluna girişti. Ve Trump’ın kaybetmediğine inanan ciddi bir kesim var. Amerika’da zaten genel olarak komplo teorilerine inanmaya hazır ciddi bir kesim var. Ve bunlar önemli ölçüde Trump destekçisi. Bu anlamda Trump bir süre daha bunu devam ettirebilir. Genelde yüksek mahkeme’nin bugüne kadar verdiği en önemli karar 2000 seçimlerinde oyların yeniden sayılıp sayılmamasıyla ilgiliydi. Ama bir seçimin topyekûn yenilenmesi gibi bir kararı Yüksek Mahkeme verir mi emin değilim. Açıkçası böyle bir şey beklemiyorum. Trump’ın şu andaki stratejisi aslında Cumhuriyetçi Parti içindeki etkinliğini kaybetmemek adına sürekli olarak kendi kitlesini böyle bir komplo teorisiyle ayakta tutmak. Buna Cumhuriyetçiler de çanak tutuyorlar. Cumhuriyetçi Parti’nin müesses nizamı da çanak tutuyor. Çünkü Trump’ın ne kadar popüler olduğunun farkındalar. Trump destekçisi kitleyi küstürmek istemedikleri için Trump’ın “bu seçimi kaybetmedik” fikrine inanıyormuş gibi gözükmeye çalışıyorlar. Henüz üst düzey Cumhuriyetçilerin bir-iki tanesi hariç, Mitt Romney, eski başkan Bush hariç hiçbirisinden Biden’a kutlama mesajı gelmedi. Sanırım bir noktada artık Trump’ın yakın çevresinden de kendisini terk edenler olacak. Ben konuşurken Savunma Bakanı Esper kovuldu. Bence asıl mevzu Cumhuriyetçi Parti’nin kontrolüyle ilgili.
‘Erdoğan pragmatist yaklaşacak’
- Türkiye, Rusya gibi ülkeler Trump’ın kazanmasını istiyordu. Joseph Biden-Kamala Harris yönetiminde ABD-Türkiye ilişkileri ne yönde cereyan edebilir?
Benim tahminin o ki her iki taraftan özellikle Erdoğan, bir noktada daha pragmatik yaklaşacak. Türkiye’nin Trump’ı tercih etmesinin nedeni, Erdoğan’ı destekleyen kitle bir bakıma kendisini Trump’ı destekleyen kitleyle özdeş görüyor. Kültürel ve siyasi bakımdan. Bunun yansıra Trump’ın dış politikasının tamamen öngörülemez ve birtakım kişisel kaprislere bağlı olması Erdoğan’ın biraz işine geliyor. Rivayet odur ki Amerikan askerlerinin Kuzey Suriye’den çekilmesi, Erdoğan’ın Trump’ı arayıp birkaç dakikalık telefon konuşmasında onu ikna etmesiyle gerçekleşmiş. Tabi büyük bir ülke için böyle büyük bir siyasi kararın bu kadar çabuk veriliyor olması biraz alışılagelmişin dışında.
Biden böyle olmayacak. Ülkenin Dışişleri bürokrasisin de çok uzun yıllar çalışmış bir insan. Dolayısıyla biraz daha standart Amerika Birleşik Devletleri dış politikası görmeye başlayacağız. Biden, Trump’ın şüpheciliğini bir kenara atıp tekrar NATO ilişkilerini kurma yoluna gidecek. Bu anlamda Erdoğan rejimi kendisini Biden ile anlaşmak zorunda hissedebilir. Şunu da söylemek istiyorum, önümüzdeki dönemin Erdoğan için zorlu geçeceği düşünülse de Biden için de zorlu bir dönem olacak. Trump’ın zarar verdiği dış ilişkileri tekrar kurması bir hayli vakit alacak. Japonya, Kore gibi doğudaki müttefiklerden NATO müttefiklerine kadar Amerika’nın geleneksel müttefiki olan birçok ülke şu anda “Acaba biz yolumuza Amerikasız devam edebilir miyiz. Nasıl devam edebiliriz”i sorgulamaya başladı. Aslında daha Trump gelmeden bile özellikle Irak ve Afganistan işgallerinin görece başarısızlığından sonra Amerikan dış politikasının bir daha eskisi gibi olamayacağını, Amerika’nın artık dünyanın her yerinde gücünü gösteremeyeceği konuşuluyordu. Bu anlamda Biden’ı çok zorlu bir süreç bekliyor.
Çin ve Rusya ile ilişkiler
- Hegemonya savaşında hangi parametreler devreye girebilir ABD-Rusya, ABD-Çin ilişkilerinde?
Hegemonya ilişkilerinde ilk olarak Amerika-Çin ilişkisini konuşalım. Çünkü Biden seçim dönemi boyunca defalarca “ilk olarak Çin’le ilişkilerimizi hal yoluna koyacağım” dedi. Özellikle Trump’ın Çin’e yüksek vergiler koyarak, bir bakıma ticaret savaşı açması sanırım Amerika’da etkili oldu. Özellikle Amerika sermayesi şu anda Çin’le olan kötü ilişkileri gayet kaygılı şekilde izliyor. Amerika’nın Çin’e olan tavrı biraz daha dostane olacak önümüzdeki dönemde. Çin’le olan ilişkilerde genellikle askeri gerilim Doğu Asya’daki adalar, su yolları gibi şeyler üzerinden gerçekleşti. Onun dışında iki taraf da birbirlerine askeri olarak çok negatif yaklaşmadı. Bu arada tabi Çin’in insan hakları karnesi herkesin malumu. Bununla ilgili Biden ne yapar göreceğiz. Ama benim beklentim nispeten daha olumlu, daha dostane ilişki geliştirileceği yönünde. Rusya daha farklı, çünkü Rusya çok açık bir şekilde Avrupa ve Amerika kaynaklı savunma ittifaklarının çökmesini bekliyor. Bunu gerçekleştirmek istiyor. Dolayısıyla daha net bir askeri gerilim var orda. Amerika Birleşik Devletleri için en büyük sorun son 10 yılda bayağı zemin kaybetmiş olması. Kırım Rusya tarafından ilhak edildiğinde aslında Biden devlet başkanı yardımcısıydı. Pek bir şey yapamadı. Suriye’deki iç savaş boyunca genel olarak Amerika’nın tek askeri varlığı IŞİD’in geriletilmesine yönelikti. Onun dışında Suriye rejiminin kimin tarafından yönetileceğiyle ilgili pek rolü olmadı Amerika’nın. Biden ilk başta iç politikaya yöneleceği için çok hızlı şekilde Rusya ile ilişkilerin gerilim ya da çatışma noktasına geleceğini düşünmüyorum. Biden standart Amerikan dış politikasına dönerek Rusya ile bir tür denge politikası gütmeyi, Rusya’nın asker bulundurduğu yerlerin hemen yanında asker bulundurmayı seçebilir. Ya da Amerika’nın asker bulundurduğu yerlerde Rusya asker bulundurmayı seçebilir. Trump dönemindeki kadar Rusya’nın tek başına küresel bir hegemon gibi davranamayacağını tahmin ediyorum.
Dağlık Karabağ Savaşı
- Türkiye’nin de dahil olduğu Dağlık Karabağ Savaşı meselesinde ABD, Rusya ve Fransa ile birlikte Minsk Grubu eşbaşkanı. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Biden’a gönderdiği kutlama mesajında Dağlık Karabağ’ın kendi kaderini tayin hakkının gerçekleşmesi ve güvenliğini sağlama konusunda umut dolu” olduğunu kaydetti. Biden, savaşın birinci ayında 28 Ekim’de yazılı açıklamada Trump’a Azerbaycan ve Türkiye’ye karşı bazı adımlar atmasını istemişti. Kafkasya ve Karabağ konusunda nasıl bir konsept görülebilir?
Soru biraz daha zor. Dış politika özellikle seçim dönemlerinde ikinci planda kalıyor. Özellikle Azerbaycan, Ermenistan, Dağlık Karabağ ilişkilerinde Amerika’da nerdeyse hiç üst düzey tartışma yaşanmadı denebilir. Türkiye’nin NATO müttefiki olması dolayısıyla birtakım uyarılar gidebilir. Belki Türkiye’nin bir NATO üyesi olarak ne tarz angajmanlara girebileceğiyle ilgili uyarılar gelebilir. Özellikle son 10 yılda Amerika’nın ciddi mevzi kaybettiği de düşünülünce Rusya’nın hegemonik alanındaki bir yerde Amerika’nın ne kadar kendisini riske atacağından, ne kadar kaynak aktaracağından emin olamıyorum.
Alternatif küreselleşme
- Bir soru daha sorabilirim. Trump gümrük duvarlarını yükseltiyordu “önce Amerika” diyerek. Yeni dönemde kapitalizm, küreselleşme veya neo-ulusalcılık anlamında dünyayı ne bekliyor? Bu bağlamda nasıl bir analiniz ortaya konabilir?
Bir semptom olarak ortaya çıkan Trump’ın bize gösterdiği şey, küresel kapitalizm kazananlar yarattığı kadar çok da kaybedenler üreten bir sistem. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde küresel kapitalizmin belki de en çok etkilediği kitle standart sendikalı işçi sınıfı olarak görülen ve çoğu da beyaz erkek olan kesimdi. Fabrikaların, sermayenin, özellikle fiziksel sermayenin Çin’e ve gelişmekte olan diğer ülkelere doğdu kaçmasıyla sektörler aslında 1970’lerden 1980’lerden beri gerilemeye hatta çökmeye başladı. Trump’ın Clinton’u yendiği 2016’daki en büyük başarı da başta madencilik ve otomotiv olmak üzere Amerika’da gerilemekte olan sektörlerin bir zamanlar merkezi olan yerleri, Pensilvanya gibi yerleri Hillary Clinton’un elinden almasıydı. Trump bu yüzden semptom olarak görülebilir. Daha büyük bir sorunun bir parçası olarak görülebilir. Bu seçimde birazcık da olsa durum değişti ama yine de Trump’a olan desteğin çok çok güçlü olduğu yerler Amerika’nın özellikle kırsalda ve küçük şehirlerde, kasabalarda Trump son derece güçlü. Genel olarak küresel kapitalizmin iş piyasasından yararlanma imkanı olan insanlar doğudaki, batıdaki, ortadaki büyük şehirlere gittiği için geri kalan insanlar genel olarak gayet mutsuz. Dolayısıyla Trump’ın ortaya koyduğu küreselleşme eleştirisi son derece sığ. ve aslında sorunu çözmekten ziyade sorundan yararlanmaya dönük bir eleştiriydi. Daha sorun ortadan kalkmış değil. Ki Amerikan solunda da ki Bernie Sanders hareketinde de görülen ve uzun süredir dile getirilen bir şey. Bir noktada Amerikan halkının büyük çoğunluğunu ciddi anlamda güvenceli işler getiren istihdama yöneltmek sistemin karşılaştığı en büyük zorluklardan biri. Bu anlamda neo-ulusalcılık olmasa bile bir tür küresel kapitalizm eleştirisi her zaman olacak. Bunun siyasete yansıması nasıl olur? Önümüzdeki günlerde göreceğiz. Bundan yararlanan genel olarak sağ siyaset oldu. Çünkü küreselleşme bir bakıma göç demek olduğu için göçmen karşıtlığı üzerinden birtakım siyasi hareketler güç kazandılar. Bunun biraz da sol artikülasyonu, soldan gelen bir eleştirisi, alternatif toplum dizaynı olur mu, ya da alternatif küreselleşme olur mu? 90’ların ikinci yarısındaki alternatif küreselleşme hareketlerini takip edenler bunun mümkün olduğunu söyleyeceklerdir. Şu anda solun tam olarak küresel ya da evrensel bir vizyon içinde bir arada hareket etmiyor olması tabii ki sorun ama umut o ki bence sol böyle bir yere evrilecek.
Onur Bakıner kimdir?
Onur Bakıner, Siyaset Bilimci. Washington Eyaleti’nde bulunan Seattle Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde doçent olarak çalışıyor. Lisansını Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslaraası İlişkiler bölümünde tamamladı. Doktorasını Yale Üniversitesi’nde yaptı. Latin Amerika ve Ortadoğu’da geçiş dönemi adaleti, insan hakları ve yargı siyaseti alanlarıyla ilgili çalışmalar yapıyor. Kolombiya ve Türkiye’de uzun süreli iç çatışma dönemlerinde yargısal aktörleri inceliyor. Şili ve Peru’da siyasetçiler, sivil toplum aktivistleri, aydınlar, siyasi şiddet mağdurları ve mağdur yakınlarıyla görüşüp Hakikat Komisyonları’nın günümüz toplumlarındaki rolü üzerine çalışma yaptı.