Sanatçı Ahmet Kaya’nın sürgünde aramızdan ayrılışının 20. yılı. Kürt sanatçı geriye unutulmaz müzikler ve halk sanatçılığı mirası bıraktı
Hasan Akbaba/İstanbul
Yaşamında ve müziğinde yarattığı halkçı ve devrimci kişiliğine karşı hakkında bir kampanyaya dönüştürülen ırkçı söylemlere daha fazla dayanamayarak 1999 yılında yurt dışına çıkmak zorunda kalan sanatçı Ahmet Kaya’nın aramızdan ayrılışının 20. yıldönümü. Ahmet Kaya, 1957 yılında Malatya’da Kürt bir ailenin beşinci çocuğu olarak dünyaya gelir. Kaya, müziğe altı yaşında babasının hediye ettiği bağlama ile başlar. Kendisine ait hazırlanan bir belgeselde bu durumdan öncesine dair bir tahtaya tel bağlayarak bir bağlama yaptığından bahseden sanatçı kümeste sürekli türküler söylediğinden bahseder ve ilk dinleyicilerinin tavuklar olduğunu söyler.
Ailesinin yaşadığı geçim sıkıntıları nedeniyle 1972’de İstanbul’a gelen Kaya, eğitimini bırakmak zorunda kalır. Hayatının bu dönemini metropollere göç etmek zorunda kalan birçok insanın yaşadığı uyum sorunlarıyla geçiren Kaya işportacılık, çıraklık olmak üzere birçok işte çalışır. On altı yaşında yasa dışı afiş basmaktan hapse atılır. Daha sonra birkaç arkadaşıyla birlikte Halk Bilimleri Derneği’nin çalışmalarına katılan Kaya, bu çalışmaları sırasında çeşitli etkinliklerde bağlama çalmaya devam etti. Boğaziçi Üniversitesi’nde Ruhi Su ile tanışıp Mahsus Mahal isimli türküyü çaldığı zaman, bağlamanın bu şekilde, “at teper gibi” çalınmayacağını söylerek kendisine tepki gösteren Su’ya karşı yıllar sonra bir konserinde “Bağlama böyle de çalınır” diyerek nüktedan bir gönderme yapar. Ahmet Kaya uzun uğraşılar sonucunda 1984 yılında ilk albümü Ağlama Bebeğim’i yayınladı. Yayımlandığı yıl albüm toplatıldı.
Ahmet Kaya müzik hayatının ilk dönem albümlerinde genel olarak bağlamaya ağırlık verdi. Sözlerini kendisinin yazdığı besteler olmakla beraber, Attilâ İlhan, Can Yücel, Nevzat Çelik, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Enver Gökçe, Ahmed Arif, Arkadaş Zekai Özger, Ahmet Erhan gibi tanınmış şairlerin şiirlerini de besteleyen sanatçı genellikle şarkılarında toplumsal meseleleri işledi.
10 Şubat 1999’da Magazin Gazetecileri Derneği tarafından düzenlenen ödül töreninde yılın en iyi sanatçısı ödülüne layık görüldü. Törende yaptığı konuşmasında: “Ben bu ödül için İnsan Hakları Derneği’ne, Cumartesi Anneleri’ne, tüm basın emekçileri ve tüm Türkiye halkına teşekkür ediyorum. Bir de bir açıklamam var: Şu anda hazırladığım ve önümüzdeki günlerde yayımlayacağım albümde bir Kürtçe şarkı söyleyeceğim ve bu şarkıya bir klip çekeceğim. Aramızda bu klibi yayınlayacak yürekli televizyoncular olduğunu biliyorum, yayınlamazlarsa Türkiye halkıyla nasıl hesaplaşacaklarını biliyorum” dedi. Bu sözlerinden sonra salondaki tepkilerden kaynaklı salonu terk etmek zorunda kalan sanatçıya sürgün yolları da gözükmüş oldu.
Her fırsatta “Öldüğümde değil yaşarken anlayın beni” diyen Ahmet Kaya hakkında ölene kadar bir linç kampanyası yürütülmüştür. 2001 yılında sürgünde yaptığı Hoşçakalın Gözüm albümünde bu duruma dair “Türkiye’de yaşadığım dönemde bir merhabasını istediğim fakat o merhabasını benden esirgeyen dostlarıma ince bir sitemdir” diyerek, tepkisini gene sazıyla sözüyle dile getirmiştir. Öldükten sonra ise kendisine yüzlerce ödül verilmiştir. 16 Kasım 2000’de, Hoşçakalın Gözüm isimli albümün kayıtlarını yaparken Paris’te evinde kalp krizi sonucu yaşama gözlerini yumdu. 17 Kasım 2000’de 30 binin üzerinde kişinin katıldığı törenle Paris’te defnedildi. 43 yıllık ömrüne birçok albüm sığdıran Ahmet Kaya, müzik listelerinde hala en çok dinlenenler arasında yerini korumaktadır.