Yaklaşık bir yıldır ABD Başkanlık seçimleri dünyayı önemli bir gündem maddesi olarak meşgul etti. Bu anlaşılırdır. Zira ABD’nin küresel emperyalist bir güç olduğu tartışma götürmez. Soğuk Savaş yıllarındaki gücünden çok şey kaybetmiş ve zayıflamış olsa da, hala dünyayı küresel olarak doğrudan veya dolaylı olarak etkileme gücünü elinde tutmaktadır. Hem teknolojik hem ekonomik hem de askeri olarak durum böyledir. Yine sanat ve kültürde de durum farklı değildir. Hollywood’un durumu dahi vaziyeti açıklamak için yeterli olur. Evet, en yoz, en dejenere kültürü üretse de, onu iyi pazarlamakta ve paraya dönüştürmektedir. Bu yolla da kendini büyük oranda çekici kılarak cezbettirebilmektedir. Bütün bunlar ABD’yi etkili kılabiliyor.
Başkanlık seçimlerinin dünya genelinde bütün çevreler tarafından yakından takıp edilmesi, olası gelişmeleri önceden öngörme ve ona göre de pozisyon almaya götürüyor. Her çevre seçimlerde ortaya çıkacak olası sonuçlara göre kendisine uygun göreceği pozisyonunu belirlemeye çalışıyor.
3 Kasım’da seçimler yapıldı. Resmi olmayan sonuçlara göre Demokrat Parti’nin adayı Jeo Biden seçimin galibi oldu. Cumhuriyetçi Başkan Trump seçimi kaybetti.
Gerçi Trump “seçimi ben kazandım, hile yapıldı” deyip yenilgiyi kabul etmiyor. Kamuoyu 20 Ocak 2021’de Trump sorunsuz şekilde Beyaz Saray’ı Biden’e teslim eder mi sorusuyla meşgul. Trump mızıkçılık yapıyor ve oyların yeniden sayılması için mahkemelere başvuruyor. Ancak 20 Ocak’ta yerini bırakacaktır. Tersi bir sonucun çıkması çok zordur. Gerçi bunun irdelenmesi konumuz içinde değildir.
Ancak Trump kişiliği yenilgi kabul etmeyen, “benden sonrası tufandır” diyebilen bir karaktere sahiptir. Bu kişiliğin öngörülemeyen davranışlar gösterme potansiyeli yüksektir. Ruh halindeki dalgalanma elinde bulundurduğu yetkiyi kötüye kullanmaya müsaittir. Dolayısıyla görev devretmeye kadar çok daha tehlikeli hale gelmiştir.
Dört yıllık görev döneminde öngörülemeyen yığınla gelişmeye imza attı. Kalan bu kısa zamanda gideceğini bildiğinde “intikam” duygusuyla hareket edebilir. Bu tür kişiliklerin zarar verebilecek davranışlar gösterme eğilimleri vardır. Adeta “ben kaybettim, dostlarım hariç herkes zarar görsün” düşüncesi baskın olabiliyor. 20 Ocak’a kadar daha iki aydan fazla zaman var. Bu zaman içinde beklenmeyen, gözünün kestirdiği bir yerde elindeki gücü kullanabilir. Gerçi artık topal ördek olduğundan vereceği talimatlarının ABD kurumları tarafından yerine getirmesi epey güçtür. Yine de zarar verme olasılık dahilindedir. Özellikle Rojava’nın, Trump’ın ruh halinin dalgalanmalarından olumsuz etkilenmesi olabilir. Giderayak “dostuna bir kıyak, bir zafer kazandırmayı” isteyebilir. Kürtler açısından da tehlike artmıştır.
ABD’nin yeni yönetimi her güç için bir anlam ifade ediyor. Biden yönetimi Trump yönetimine göre çok kötünün bir iyisi olabilir. Daha fazla olmaz. Adeta Trump yönetiminden bunalan, onun etkisiyle dünyayı diktatörler sardı düşüncesini depreştirdi. Dolayısıyla Biden’in kazanmasını kimi çevreler neredeyse bayram havasında karşıladı. Denize düşen yılana sarılır duygu ve düşüncesini harekete geçirdi.
Bazı Kürt çevrelerde de böyle bir rehavet havası oluştu. Bunun tehlikeli olduğunu vurgulamak gerekir. Sanki Biden dünyayı kurtaran adammış imasının oluşması; ABD emperyalizmin çirkin imajını temize çıkarmaya hizmet eden sonuçlar yaratır ki, gelecek açısından sömürü, baskı ve halkların irade gaspına hizmet etmeden öte sonuç yaratmaz.
Halkların sömürü ve baskıdan kurtulması başkasının elinde değil, kendi ellerindedir. Yani halklar özgürlüklerini özgüçleriyle kazanırlar. Özgüç; kendine güven, özveri, demokratik ve özgürlük için mücadeleyle gerçekleşir.
Kuşkusuz Biden yönetimi ile Trump yönetimini arasında kimi farklar olacaktır. Ve onlar dünya, Ortadoğu ve Kürt siyasetini etkileyebilir. Onların önemlice bir kısmının da pozitif yanlar taşıyabilme olasılığı yüksek. En azından Biden politikalarının Trump politikalarına nazaran daha öngörülebilir nitelikte olmasıdır. Bu da siyasete bir istikrar kazandırabilir. Kürtler açısından bu durum bir avantaj da sağlayabilir. En azında ani bir twittle “24 saat içinde Suriye’den askerlerimi çekiyorum” durumlarıyla karşılaşılmaz. Bunun gibi olumluluklardan bahsetmek fayda sağlayabilir.
Çünkü ABD hala etki gücü yüksek emperyalist bir güç. Olumlu ya da olumsuz bir tavır değişimi etkide bulunuyor. O açıdan politik arenada yakından izlemek, olası politik değişiklikleri öngörme, siyaset belirlemede önemli olmaktadır. Ancak hiçbir zaman akıldan çıkarılmaması gereken husus; bireyden tutalım halkalara kadar toplumların varlıklarının güvencesi kendileridir. Demokratik ve özgür yaşamak başkalarının değil, kendi ellerindedir. Zamanın ruhu, geleceğin birleşik halklar mücadelesinin olacaktır.