Cinayetlerin bahanesi yok artık. Bir gün arabadan, olmadı, diğer gün hastane penceresinden atlayarak intihara teşebbüs etmiş olabilirsiniz. Nihayetinde karşıdan karşıya geçerken öldürülen ve bunun için suçlanan insanlar var. Bu zulüm yıllarının şanslıları(!) olaysız gömülenler, öldükten sonra suçlanmayanlar, bir daha cenazesi çıkarılmayanlar ve elbette yası tutulanlar.
Ölüm dediğimiz şey yerden yere değişiklik gösteriyor. Hatta her ölümde nedensel metamorfoz var. Bir gün şu şekilde, ertesi gün bu şekilde ölmüş oluyorsunuz. Yeter ki katiller aklansın, ölen dışında başka suçlu bulunamasın. Yaşandığı gibi; helikopterden atılıp linç edilerek öldürülürsünüz, buna kimse inanmaz. Olaylar silsilesi her gün yeniden başka şekillerde kendini duyuracaktır sonuçta. Çelişkiler hiç mi hiç netlik kazanmaz. Çünkü gerek duyulmuyor. Her cinayet bir üniformaya bakıyor sonuçta. Cezasızlık öldüreni ödüllendirecek kadar pervasız. Kavramlar bazen, önü alınamaz tekrarlar getiriyor. Bu yılların en kullanışlı hali de cezasızlık. Gerçek rivayet sanılır, yine gerçeği dillendirenler dört duvar arasına konulur.
Geçen sene 15 Ağustos’ta, İslam Kaya adlı yurttaş arabasıyla Başkale’den Van merkeze gittiği sırada hakkında çıkarılan tutuklama kararı gerekçesiyle gözaltına alınıyor. Ertesi gün de çıkarıldığı mahkemece tutuklanıyor. Buraya kadar normal bir prosedür işlenmiş oluyor. Esas olay ise bu tutuklama kararından sonra başlıyor.
İslam Kaya mahkemeden alınıp cezaevine götürüldüğünün akşamı, “darp ve çarpma şikâyeti” gerekçesiyle hastaneye kaldırılıyor. Burada yoğun bakım ünitesine alınan Kaya’nın kafasının sol kısmında çökme tespit ediliyor ve beyin kanaması geçirdiği belirtiliyor. Olay üzerine hastaneye gelen Kaya’nın ailesine “Cezaevine götürüldüğü sırada araçtan atlayarak kaçmak istedi. Araçtan atladığı için yaralanıp hastaneye getirildi” deniliyor. Aynı zamanda ailenin görüşmesine de izin verilmeyip hastaneden gitmeleri için tehditler ediliyor.
Nihayet Kaya’nın eşi Meryem Kaya yoğun bakımdan sonra savcılık izni ile eşiyle bir kere görüşüyor. Meryem Kaya görüşmeyi şöyle anlatıyor: “Odaya girdiğimde uyanmıştı. Ben de ‘İslam bu ne haldir, sana ne oldu, neden kendini arabadan aşağıya attın’ diye sordum. O da ‘Ben kendimi arabadan falan atmadım. Adliyede tutuklanma kararı verildikten sonra polisler beni ters kelepçe yaparak cezaevine götürmek için yola çıkardılar. Yoldayken ben rahatsızlandım. Polise ‘ben iyi değilim, önce hastaneye gidip sonra beni cezaevine götürün’ dedim. Bunun üzerine polisler bana küfür etmeye başladı. Ben de ‘bana neden küfür ediyorsunuz sizin babanız yaşındayım, utanmıyor musunuz’ dedim. Önde oturan polis ‘yaklaş’ dedi ve ben yaklaşınca üst üste kafama vurmaya başladı. Cezaevine gidene kadar bu durum böyle sürdü. Cezaevi kapısı önünde polisin beni jandarmaya teslim etmesiyle yere düştüm ve sonrasını hatırlamıyorum’ diye anlattı.”
Meryem Kaya görüşmeye dair izlenimini de anlatıyor: “Eşimle yaptığım görüşmede sadece kafa kısmının sarılı olduğunu gördüm. Vücudunun hiçbir yerinde herhangi bir yara ve kırık yoktu. Kendini arabadan atan birinin vücudunun başka bir yerinde yara olmaz mı hiç? Ama eşimde yoktu.”
Tesadüf bu ya, hastaneye gelen İslam Kaya’nın oğlu Diyar Kaya, babasının hastanede yattığı sırada bir hemşirenin gelip kendisine bir rapor verdiğini söylüyor. Raporda “Başkası tarafından darp veya çarpma sonucu” diye bir ibare olduğunu belirten Kaya, “Bana raporu veren hemşire aradan kısa bir zaman geçtikten sonra ‘yanlışlık yaptık, o raporu size vermeyecektik’ deyip raporu benden aldı” diyor.
23 Ağustos’ta ise oda servisine alınan İslam Kaya, iki eliyle yatağa kelepçi olmasına ve 24 saat başında bekleyen askerlere rağmen kalkıp pencereden atlayarak intihar ediyor! Yani birkaç gün önce arabadan atlayıp intihara teşebbüs eden ve beyin kanaması geçirip doktorlarca kurtulması mucize denilen Kaya, insanüstü bir güçle yine intihar ediyor ve bu defa ölebiliyor! Aile tabi ki bunun şüpheli olduğunu ve Kaya’nın intihar değil infaz edildiğini söylüyor. Zaten polis şiddetiyle öldürülen Kaya’nın hastaneye yatırıldığında ifadesine başvurulmuyor. İntihar etti denilmesine rağmen o gece İslam Kaya’nın başında nöbet tutan askerlerin ifadesi alınmıyor. Aynı şekilde Kaya’nın gözaltına alındığı gece onu cezaevine götüren polisler de sorgulanmıyor. Çünkü herkes organize, herkes suç ortağı.
İntihar süsü verilerek resmi araçta üniformalılarca resmen dövüle dövüle öldürülen ve hiçbir soruşturmaya konu edilmeyen İslam Kaya’nın başına getirilenler, 12 Eylül darbesinde yaşanan ve halen Cumartesi Anneleri’nin her hafta devletten hesap sorarken aktardığı kaybedilme öykülerine benzemiyor mu? Kaya’nın oğlu şunu diyor: “Bizim buna inanmamızı kimse beklemesin. Babam öldürüldü. Sorumlular ceza alana kadar davamızın peşini bırakmayacağız.” Devlette devamlılık esasmış, katliam ve infaz da bu mantıkla devam ediyor. Aynı şekilde hesap soranların inadı da her yerde kendini duyuruyor.