Klasik bir Kürt aşk destanı olan Heso û Nazê, tarihi ve toplumsal olayları zengin edebi içerik ve teatral nüvelerle yoğuran, müzikle sentezleyen dengbejlik sanatı sayesinde günümüze kadar ulaşmıştır
Heso û Nazê destanı klasik bir Kürt aşk destanıdır. Tarihi ve toplumsal olayları zengin edebi içerik ve teatral nüvelerle yoğuran, müzikle sentezleyen dengbejlik sanatı sayesinde günümüze kadar ulaşmıştır. Yüz yıllardır dengbejlerin otantik seslerinde yankılanarak, nesilden nesile geçen destan insanlık tarihi kadar eski bir konuya odaklanıyor. Destan Heso ve Nazê isimli iki gencin aşkı üzerinde sınıfsal, toplumsal farklılık ve yarılmaları zengin bir edebi içerikle işliyor. Destana konu hikaye son yüz yılda Kürtlerin hafızasında katliamla anılan Van’ın Erciş ilçesinin Zilan Vadisi’nde geçiyor. Hikaye Heso ve Nazê isimli iki gencin vadi boyunca yılan misali kıvrılan Hesen Evdale ırmağının kuytuluk bir kavisinde bulunan Hesen Evdale mağarasındaki buluşmalarıyla başlar.
Nazê, güzelliği dillere destan
Destanlarda olduğu üzere Nazê güzelliği dillere destan genç bir kadın. Zilan vadisine hükmeden ağanın kızıdır. Beg (ağa), koyun ve hayvan sürüleri, sahip olduğu köyler ve yaylalar, ticaret kervanlarının yanı sıra zalimliğiyle ün salmıştır. Zalimliği ve gaddarlığıyla her geçen gün zenginliğine zenginlik, acımasızlığına acımasızlık katar. Vadide onun izni dışında kuş uçmaz, yaprak kımıldamazmış. Derler ki, Zilan vadisi, Hesen Evdale Irmağı ve mağarası bu zengin ve gaddar adamın rağmına Heso û Nazê’yi aşklarının yüzü suyu hürmetine saklar; ne kadar büyük olursa olsun, iyilik kötülüğe karşı galebe çalsın diye kendini bu iki gence siper edermiş. Yılan gibi kıvrılması bundanmış. Kaderin önüne geçilmez ya, günün birinde babasının kartal yuvası evinden canı sıkılan Nazê, kendini kırlara atar. Baharın ilk esintileriyle açan bin bir çiçekli tarlalarda dolaşır. Yukarı yaylalarda eriyen karın çağlayana dönüşen suların buluştuğu Hesen Evdale ırmağının kenarına kadar iner. Vadiyi dolduran ırmağın sesine eşlik eden kavalın sesini duyar duymaz sahibini merak eder. Irmağın kenarına oturan Heso adeta ırmakla hemhal olurcasına kaval çalıyordur.
Unutulmaz aşk
Birbirlerini görür görmez saatlerce, kıpırdamadan temaşaya durdular. Nefes alamaz duruma gelmişler ki Zilan vadisinin bin bir çiçeğinden harmanlanan rayiha onları ayakta tutmuş. Heso û Nazê umulmaz bir aşka düşmüş, gözleri birbirinden başkasını görmez olmuş. Irmağın kenarındaki Hesen Evdale mağarasını buluşma yeri bellemişler. Sık sık ırmağa bakan bu mağarada bir araya gelir, saatlerce Heso’nun çağıldayan sulara karışan kavalını dinlemiş, sevdayı anlatan dengbej şarkılarını dinlemişler. Haber ağanın kulağına kadar gitmiş de kudurmuşların en kudurmuşu haline gelmiş. Söz olmuş milletin ağzına iki gencin aşkı. Heso’nun gelip kendisini babasından istemesini diler Nazê. Babası vermezse birlikte Serhat diyarlarına kaçmayı önerir. Nazê’nin bu isteği karşısında Heso derin bir ah çekerek cevap verir: “Ne malım ne de mülküm var. İstesem de baban seni bana vermez. Hemen kaçalım.” Nazê kendisine söz gelmesini istemez. Usule erkana uymayı ister. Heso’ya şöyle der: “Gelir beni istersin. Babam vermezse o zaman kaçarız.” İnanmaz Heso babasının kızını ona vereceğine ama sevdiğinin hatırına kabul eder. Heso, ağabeyi Qulîxan’dan gidip Ağa’nın kızını istemesini söyler. Qulîxan kardeşinin bu isteği karşısında çaresizdir. Bu aşkın imkansızlığını anlatıp durur: Qulîxan, geri çevirir Heso’nun isteğini. Günlerce, haftalarca Heso yemekten içmekten kesilir. Kavalını alır Hesen Evdale ırmağının kenarında kaval çalmaktan başka bir şey yapmaz olur. Heso’nun acılarına dayanamayan ağabeyi Qulîxan gönlü razı gelmese de ağanın kızını istemeyi kabul eder. Nazê de artık odasına kapatılmıştır. Heso gibi bir şey yemez, içmez, kimseyle görüşmek istemez. Günden güne bir mum gibi erir. Babası kızının bu halini görür, ama kızını bir Kurmanca vermesinin mümkünü, çaresi yoktur. Ama yine de bir yol bulmalı, bu felaketten kurtulmalıdır. Planını yaptıktan sonra görücülerin gelmesine izin verir. Bir şartla kızını Heso’ya vereceğini kabul eder. Heso yedi yıl kendi sürülerine bakarsa, evliliğe izin vereceğini söyler. Heso çaresiz bu şartı kabul eder ve Ağa’ya çobanlık etmeyi, sayısız sürülerine bakmaya razı olur.
Heso vazgeçirilmeye çalışılır
Heso, Nazê’ye yakın olmanın sevinci ve yedi yıl sonra kavuşma hasretiyle gün sayarken, gaddar Ağa boş durmaz. Herkesi tembihler, tüm ağır işlere Heso koşturulur. Vazgeçmesi için her şey yapılacaktır. Aç bırakılır, gece gündüz her işe koşturulur. Heso aşkı için her işe katlanırken, günden güne erir. Zayıflar yürümez hale gelir. Bir hastalık peydahlanır takatten düşmüş aşık bedeninde. Yataklara düşer. Gaddar Ağa, zaman kaybetmeden daha önce kızına talip olan ve söz verdiği Hakkari Mir’ine haber yollar. Gelip kızı Nazê’yi oğlu için almasını ister. Hakkari Mir’i deve ve katır yüküyle ziynet ve değerli hediyelerle Nazê’yi oğluna almak için yola çıkar. Haber Botan ve Serhad diyarlarında kısa sürede yayılır. Hasta yatağında haberi duyan Heso’nun sanki canı çekilir, ruhu kurur. O günden sonra bir söz etmez. Gözlerini kapar, kimseye bakmaz. Eşi de boş durmaz. Herkese Heso’nun bulaşıcı bir hastalığa yakalandığı dedikodusunu yayar. Eşi, hastalığın çocuklarına bulaşmaması için evi terk etmekle tehdit eder. Heso mağarada acılar içinde kıvranırken, Nazê’nin babasının evinde davul zurna sesleri yükselir, halaya durulur. Aşk acısıyla kıvranan Nazê, yeminlidir. Heso’ya söz vermiştir. Ondan başkasına yar olmayacak. Odasından çıkmaz, her geleni kovar. Babası Nazê’yi ikna etmek için dil döker. Babasına, “İsteğini kabul edeceğim ama bir şartla” der. Hesene Evdale mağarası düğün alayının yolu üstündedir. Nazê babasına şunları söyler: “Ben hala Heso’nun nişanlısıyım. Yol üzerinde son bir kere göreyim. İki şahidin huzurunda son sözlerimi söyleyelim. Sonra istediğiniz gibi giderim.”
Birlikte ırmağa girerler
Nazê mağaraya gider Heso’nun yanı başına oturur. Nazê’nin sesini duyan Heso gözlerini açar ve gelinliğiyle yanı başında olduğunu görür. Rüyada olduğunu zanneder, zinhar inanmaz. Heso onun elinden son bir yudum su içmek ister. Nazê bunu fırsat bilir, elini suya uzatırken döker. Sonra da Heso’yu dere kenarına taşıyıp su içirmek ister. Heso’yu zorlukla Hesen Evdale ırmağının kenarına getirir. Kendi elleriyle Heso’ya kana kana su içirir. Heso’nun kavalını tutar ve son kez üflemesini ister. Nazê çaresiz bir şekilde Heso’nun yaralarından öper. Refakatçilere Heso’nun umarsız hastalığının kendisine bulaştığını ve götürmeleri halinde herkese bulaşacağını söyler. Refakatçiler bunu haber vermek üzere ayrıldıkları anda birbirine sarılarak Hesen Evdale ırmağının çağlayan sularına bırakırlar kendilerini. Derler ki o gün bu gündür Heso’nun kavalının sesi Hesen Evdale sularıyla birlikte yankılanır.
*Bu yazı Gazete Karınca’dan Cihan Erbaş’a aittir