Son on yılın Nobel Ekonomi ödüllerinin sahiplerini hatırlayan var mı aranızda?
Yok, tamam, bu çok zor bir soru oldu. Azıcık kolaylaştıralım; bu yılki ödülü alanları hatırlıyor musunuz? Hadiii, yapmayın, daha bir ay bile olmadı şunun şurasında, nasıl hatırlamazsınız? Paul Milgrom ve Robert Wilson… Bunu bilemeyecek ne var? Paul ve Robert yahu, bakmayın öyle yüzüme, çok mühim insanlar bunlar. Az önce google’dan baktım, şey yapmışlar bunlar, şey işte canım, ‘açık artırma teorisinin geliştirilmesi ve yeni açık artırma modelleri’ varmış, onun üzerine filan şeetmişler, almışlar ödülü. Dalga geçiyorum sanıyorsunuz ama vallahi beş kere okudum haberi, hâlâ mevzuyu anlayamadım. Tek anladığım şey, sanal dünyada zaten gerçekleşen alışverişle ilgili bir şey yaptıkları ama çözemedim bir türlü. Ha, bir de Marks’ın ‘değişim değeri-kullanım değeri’ ayrımından yüz elli yıl sonra ‘ortak değer-özel değer’ diye bir şeyi yeniden bulmuşlar, onu zaten hiç anlamadım.
E, durum böyleyse artık 2021 ödülünün favorisi şimdiden belli: Arap atlarının çim ve kum performansının ikinci ayaktaki korelasyonunun altılı kuponlarına yansıması üzerine çalışmalarından ötürü Kocamustafapaşa ganyandan Muhittin Abi!
Şaka gibi ama şaka değil. Her yıl ekonomi ödülleri açıklandığında sayfa editörleri neler çekiyor siz biliyor musunuz? Çok affedersiniz habere öyle ‘şey’ gibi bakıyoruz, yahu bu adam bir şey yapmış ama ne yapmış diye. Bir yıl “yenilikçilik ve araştırma-geliştirmeye dayalı bilgi ekonomisi ve büyüme modellerine katkıları” deniliyor. Öteki yıl, “sözleşme teorisine katkılar”, “pazar gücü ve düzenlemeleri üzerine analizler…”
Böyle gidiyor… Ama benim en sevdiğim, tüketici davranışlarındaki rasyonalite-dışı psikolojik etkenler konusunda verilen Nobeller. Üzülüyorum da bir yandan adamlara. Kurban olduklarım, niye paralıyorsunuz kendinizi? Bizim caddenin bi ucunda Şok, öteki ucunda A-101, hangisi ucuzsa ona gidiyoruz abi, kasmanın ne âlemi var? Maaş irrasyonel bi defa, maaş! Tüketim nasıl rasyonel olsun! Ha, siz o 900 bin euroluk ödül tutarından atın bi binlik, rasyonel tüketici neymiş göstereyim size!
Şaka gibi, evet ama değil işte. Hiç kimse bu ödülleri hatırlamıyor ve daha önemlisi, anlamıyor. Anlamıyor, çünkü anlaşılacak bir şey yok! Çünkü bitti! Bitti! Keynes’i hatırlarsınız örneğin, mezarında ters dönesice Friedman’ı da hatırlarsınız bak, kapitalizmin kritik dönemeçlerinde iyi kötü bir şey söylemiştir adamlar, söyledikleri de hayatın içinde bir anlam ifade etmiştir, eyvallah.
Ama bitti işte. Buraya kadar. Kapitalizm, geldi geldi geldi, bir yere dayandı ve hele de pandemi koşullarında bütün çirkinliğini öyle bir kustu ki üstümüze, artık Nobellik bir şey çıkmıyor ortaya; geriye kala kala “ekonomik aktivitenin lokasyonu ve ticaretin yapısı konusundaki analizler” gibi çöp yığınları kalıyor.
İşte o yüzden, ‘liyakat’, ‘işinin ehli’ gibi lafların ekonomide bir değeri yok artık. “Popülist isimlerle değil alanında uzman, birikimli isimlerle yola çıkacağız” diyor mesela geçen gün Sarıgül’ün bir adamı? Yahu senin etin ne budun ne, o ayrı da nasıl yani? Kiminle? Nereden mezun? Harvard yeter mi mesela? N’apacakmış o ‘birikimli’ arkadaşlar?
Kenarda, yedek kulübesinde bekleyip arada bir tweetle muhtemel bir yeni hükümete kendini hatırlatanlar var; onlar da çok güzel. Özgür Demirtaş’lar, daha uzaklarda yeni Kemal Derviş olmaya can atan Daron Acemoğlu filan… Daha niceleri vardır da biz bilmiyoruzdur; hatta iktisatçı milletinin solcularında bile ‘şu memleketi bana bi verseler’ diye mırıldananlar pek boldur, bilirim.
Ama yok artık, yok. Bitti o işler güzel abilerim. Ekonominin çözümleri artık daha iyi ekonomistlerin elinde değil, çünkü ekonominin çözümleri düpedüz politik artık. O yüzden her zaman söylerim, Che’nin ekonomi bakanı olması hiç dalga geçilecek bir şey değildi. Ve o yüzden işte HDP’nin bu yılki ‘halkın bütçesi’ manifestosu harika bi’şey. Dümdüz konuşuyor HDP, laga luga yok. Şunu yükseltirsek bu düşer, makro mikro gevezelikleri filan değil. İnsan gibi yaşamak istiyoruz ya, çok basit! Ücretsiz elektrik, su, gaz istiyoruz! Tarlama dokunma, ağacımı kesme, ücretime elini sürme! Para nerede? Bana ne? Bul! Az ye! Az mermi harca! Bana mı sordun memleketin parasını pul ederken?
***
Kapitalizmi yönetmek deyince… Şu ‘Great Reset’ hikâyesine haftaya bakacağız ama aklıma geldi şimdi: Çocukluğumda bağ komşumuz Haydar Abi vardı, hiç unutmam. Domates, patlıcan filan yetiştirir, sabahları at arabasına yükleyip sebze haline götürürdü. Nasıl olduysa hatırlamıyorum şimdi, bir gün beni de bindirdi yanına hal dönüşü. Verdi elime dizginleri, ‘hadi bakalım sen götür arabayı’ dedi. Bende bir görev bilinci, off! Bir yandan da Haydar Abi ‘solu çek, şimdi sağı çek’ gibi talimatlar veriyor. Bağa kadar getirdim arabayı bir nevi General Patton havasıyla…
Son çocuk olmanın talihsizliği işte! Hiçbir şeyi ilk kez sen keşfedemiyorsun ya, hep salak durumuna düşüyorsun. Akşam yemeğinde abim: “Oğlum zaten hayvan dizgini bıraksan da kendi yolundan gidiyo, sen araba sürdüğünü mü sanıyon!”