Kürtlerin bir süredir gündeminde KDP’nin ulusal birlik karşıtı tutum ve pratikleri var. Şüphesiz, KDP tarihi genel olarak parti ve aile çıkarlarının ön planda tutulduğu bir süreç oluyor. KDP siyaseti her dönem Kürtler için sorun üreten, işgalcilere hizmet eden bir mahiyet taşıdı fakat özellikle Nisan ayından bu yana yapıp ettikleri daha fazla tartışılıyor ve değerlendirmelere konu oluyor. Zinê Werte’ye peşmergelerin götürülmesi ile başlayan bu süreç, hiç kuşku yok ki, Türk ordusunun Başûr Kürdistanı’nın Bradost ve Behdinan alanlarına davet edilmesi ile doğrudan bağlantılı. KDP zayıflayıp, toplumsal desteğini yitirdikçe, emperyal odaklarla daha fazla ilişki kuruyor, onlara alan açıyor ve tüm bu yapılanlar Kürt ulusal varlığına tehdit oluşturmaya devam ediyor. Biliniyor! KDP, Türk devletinin Başûr Kürdistan’ına girmesinden rahatsız değil. KDP yöneticileri açıklamalarıyla bırakalım rahatsızlık belirtmeyi bunu meşrulaştıran, gerekçe sunan pozisyonlarını koruyor ve bu rolü başarıyla yerine getiriyorlar.
Rojava’da ENKS eliyle yürütülen diyalog sürecinde masaya konan anlaşılmaz talepler, Başûr-Rojava sınırına yapılan karakollar ve ardından gelişen Şengal anlaşması, KDP’nin Kürt karşıtı duruşunu bir kez daha deşifre etti ve tepkilere yol açtı. Kürt kamuoyu-KDP çevreleri de dahil- atılan bu adımlara, izlenen siyasete anlam vermekte zorlandı ve uyarılarda bulunarak ulusal birlik yönünde tutum almasını istedi. Fakat buna rağmen KDP daha da ileri giderek Medya savunma alanlarından Garê’ye dönük bir askeri kuşatma politikası ile gündemde. 4 Kasım’da gerilla alanlarına doğru yola çıkan askeri konvoy karşı müdahaleyle durduruldu ve peşmerge güçlerinden hayatını kaybedenler, yaralananlar oldu. Her ne kadar KDP yaşanan olayı tersyüz edip gerillayı saldırgan taraf olarak lanse etmeye çalışsa da bu manipülatif girişim başarısız oldu, tutmadı. Kürt siyasi partileri, halk neredeyse bir ağızdan KDP’nin bu girişimini kınadı ve tam da değerlendirildiği üzere KDP karşısında Kürt halkı cepheleşti. Bir yanda KDP, diğer yanda Kürt halkı. Bir yanda özgürlük için mücadele eden ve bedel ödemekten çekinmeyen Kürt halkı diğer yanda sömürgecilere kol kanat geren KDP.
Kuşkusuz, yaşananlar kendisi ile birlikte birçok soruyu da gündeme getirdi.
“Tüm Kürt halkının gördüğü hakikati KDP görmüyor mu? Türk devletinin gerçekliğini, niyetini KDP bilmiyor mu? Biliyorsa neden bu tarz bir siyasette ısrar ediyor?” biçiminde fazlasıyla soru soruldu ve cevaplar arandı.
Bizce, tam da bu nokta da KDP ile AKP’nin kaderi ortaklaşıyor. Tayyip Erdoğan ailesi ile Barzani ailesinin akıbetleri birleşiyor. Varlıkları nasıl ki birbirine bağlı ise yoklukları da birbirlerine bağlı gelişiyor.
Bugün Türkiye’de toplumsal meşruiyetini tamamen yitirmiş bir iktidar söz konusu. Halktan aldığı desteği kaybeden, bu konuda kredisini tüketen iktidar erki “içerde çatışma, dışarıda savaş” politikasına ağırlık vermiş durumda. Savaşsız tek bir günün dahi geçirilmediği bu politik zeminde, AKP ve ortaklarının geleceği tam bir hüsran. Baskı ve zorla ayakta kalmaya çalıştıkları, savaş ile gerçeklerin üzerini örtmek istedikleri hemfikir olunan konu oluyor.
Benzer bir durum KDP içinde geçerli. KDP de iktidar olma gücünü çoktan kaybetmiş, zorla ayakta durabilen bir yapı arz ediyor. KDP’nin kontrolündeki bölgelerde demokratik siyaset kanalları kapalı, sivil toplum kurumları varlık gösteremiyor. Özgür basın iş yapamaz halde. Kapalı bir kutu misali, neredeyse tecrit edilmiş bir bölge söz konusu. Her gün gazeteciler, muhalif siyasete meyil edenler göz altına alınıp tutuklanıyor, ağır cezalar ile yüz yüze geliyor. Barzani ailesi, zenginlikte dünyanın belli başlıları ile yarışırken halk ciddi bir yoksulluk ile karşı karşıya. Adeta, her şey Barzani ailesinin hizmetinde, onların kontrolünde. Aykırı bir ses, davranış, eylem kabul görmüyor, bastırılıp tasfiye edilmeye çalışıyor. Tabiatıyla bu durum halkta büyük bir tepkiye yol açıyor, rahatsızlık yaratıyor. “Birileri şatafat içinde yaşarken bizler yaşamımızı dahi sürdürmekte zorlanıyoruz” söylemleri gün geçtikçe çoğalıyor, ayyuka çıkıyor. Son örnek durumu açıklamaya yetiyor! KDP’nin Garê’ye gönderdiği güçler peşmergelerden oluşmuyor. Çünkü peşmerge böyle bir uğursuz planın içinde yer almak istemiyor. Vaziyet böyle olunca, KDP için AKP tarzı siyaset temel kurtuluş olarak görülüyor. Nasıl ki, Erdoğan’ın başında bulunduğu AKP-MHP iktidarı halk nezdindeki meşruiyet sorununu gidermek için savaşa başvuruyorsa, Barzanilerin KDP’si de benzer bir yola başvurarak içerdeki büyük tepkiyi bastırmak, görünmez kılmak istiyor. KDP de tıpkı AKP gibi savaş gündemini öne çıkarıp halkın sesini kesmeyi, tepkileri dindirmeyi, bu sayede iktidarını sürdürmeyi hayal ediyor. Fakat nafile! Nasıl ki Türkiye halkı Erdoğan-AKP için gün sayıyorsa, Başûr Kürdistan halkı da tarihte hiç olmadığı kadar Barzani-KDP için gün sayıyor.