Suç üstü yakalanan devletin Umut Kitapevi’nin bombalanmasının üzerinden 15 yıl geçti. Kitapevinin sahibi Yılmaz, ‘Hukukun sadece 3 kişi ile sınırlı değil, ilgili kim varsa yargılanmasını istiyoruz’ dedi
Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde Umut Kitabevi’nin bombalanmasıyla derin devletin suçüstü yakalandığı “Şemdinli olayları”nın üzerinden 15 yıl geçti. Özipek Pasajı’nda bulunan Umut Kitabevi’nin 9 Kasım 2005’te bombalanması sonucu Mehmet Zahir Korkmaz yaşamını yitirdi, Metin Korkmaz ise yaralandı. Bombalama sonrası halkın yoğun çabasıyla bombayı atan 3 kişi suçüstü yakalanarak, yetkililere teslim edildi. Kent halkı, 2004 ateşkesinin bozulmasının ardından yaşanan onlarca bombalamadan sonra faillerin araçlarındaki silah, hücum yelekleri, fişleme listeleri ve bombalamanın yapılacağı yerlerin krokisi gibi ciddi belge ve bulgularla yaşanan “derin devlet” olaylarının açığa çıkacağına ilk kez inandı.
Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Müjdat Can ve Dindar Karataş hem süreci özetledi hem de Umut Kitapevi’nin sahibi Seferi Yılmaz ile konuştu.
Halk suçüstü yakaladı
Şemdinli halkının el koyduğu araçta, Jandarma İstihbarat Teşkilatı’nın (JİT) iki elemanı Ali Kaya ve Özcan İldeniz ile itirafçı Veysel Ateş’in üzerinde askeri kimlik, araçlarında ise kroki ve silahlar bulundu. Hakkari Jandarma Komutanlığı’na ait olan 30 AK 933 plakalı Renault 19 marka otomobilin bagajında ise 3 kalaşnikof marka silah, 10 şarjör, bomba malzemeleri, polis ve asker yelekleri bulundu. İlçede yaşanan bu suçüstü olayının ardından ilçe halkı 7’den 70’e ayaklandı ve kentin giriş-çıkışlarını kurdukları barikatlarla kapattı. Rehin aldıkları 3 kişinin ise yetkililerce Emniyet yerine Jandarma’ya ifade için götürülmesi tepkilerin artmasına neden oldu. Yaşanan süreçte halkın tepkisinin ardından Cumhuriyet Başsavcısı olay yerine gelerek, araçta incelemelerde bulundu.
Genelkurmayın açıklaması
Olaydan bir gün sonra Genelkurmay Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Bu üzücü olaya bazı askeri şahısların da karışmış olabileceğine dair iddialar ortaya atılmaktadır. Söz konusu olay her yönüyle adlî makamlara intikal etmiş olup gerekli yasal işlemler yapılmaktadır” denildi. Açıklamanın hemen arından Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ise “Ben personelimi ne suçlarım, ne korurum” açıklamasında bulundu.
‘Tanırım iyi çocuktur’
Dönemin Başbakanı Tayip Erdoğan ise olaydan 3 gün sonra yaptığı açıklamada, “Nereden gelirse gelsin, kim tarafından yapılmış olursa olsun, kim yapmışsa bunun bedelini ödeyecektir. Bizden kimse bir kayırmacılık, bir korumacılık, yürütme olarak beklemesin, yargı üzerine düşeni en ideal bir şekilde yapacaktır” dedi. Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt’ın, sanık Ali Kaya ile ilgili “Tanırım iyi çocuktur” açıklaması, dosyanın seyrini etkileyen açıklama oldu.
Yargı süreci nasıl işledi?
Van 3’üncü Ağır Mahkemesi’nde açılan davada, 19 Haziran 2006 tarihinde sanık astsubaylar Kaya ve İldeniz ile itirafçısı Veysel Ateş’i “İnsan öldürmek”, “Örgüt kurmak” ve “İnsan öldürmeye teşebbüs” suçlarından 39 yıl 5 ay 10’ar gün hapis cezası verdi. Sanık avukatlarının, itirazı üzerine temyiz incelemesini 16 Mayıs 2007’de tamamlayan Yargıtay 9’uncu Ceza Dairesi, 3 sanık hakkında verilen kararı, usul ve görev yönünden bozdu.
13 Haziran 2007’de yeniden Van 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlanan davanın 14 Eylül 2007’deki duruşmasında, mahkeme heyeti “görevsizlik” kararı vererek, dosyayı Van Askeri Mahkemesi’ne gönderdi. Van Askeri Mahkemesi de 14 Aralık 2007 tarihindeki ilk duruşmada sanıkların tahliyesine karar verdi. Askeri mahkeme, 22 Ocak 2010 tarihinde dava dosyasını Hakkari Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderme kararı aldı. Müdahil avukatlarının itirazı üzerine de dosya, Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildi. Uyuşmazlık Mahkemesi, Anayasa’nın bazı maddelerinde yapılan değişikliği göz önünde bulundurarak, 2 Mayıs 2011 tarihinde Şemdinli Davası dosyasını yeniden Van 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi.
Yeniden tutuklama ve tahliye
Dava dosyasının Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesiyle, sanıklar 9 Haziran 2011’de yeniden tutuklandı. 10 Ocak 2012’de Van 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada, sanık astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz ile itirafçı Veysel Ateş’e “İnsan öldürmek”, “Örgüt kurmak” ve “İnsan öldürmeye teşebbüs etmek” suçlarından 39 yıl 5 ay 10’ar gün hapis cezası verdi. Van 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen son duruşmada ise mahkeme önce tutuklu bulunan 3 sanığa “örgüt kurmak” suçundan beraat, ardından 3 sanığın “İnsan öldürmek ve yaralamak” suçundan dosyanın tekrar görülmesine karar vererek, üç sanığı tahliye etti. Dava, tahliye edilen 3 kişinin yeniden yargılanması için Van 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam ediyor.
El bombası atıldı
Yaşanan süreci değerlendiren Umut Kitabevi sahibi Seferi Yılmaz, bombalama öncesi Yüksekova ve Hakkâri’de yoğun bombalamaların yaşandığını hatırlattı. Barış Grubu’nun gelmesiyle birlikte 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde kurulan çadırın bombalanması ve 21 kişinin yaralanması gibi olayların yaşandığını belirten Yılmaz, “Onun dışında Yüksekova’da Zagros İş Merkezi’nin bombalanması, lokantaların ve iş yerlerinin bombalanması, 2004’te ateşkesin bozulmasıyla birlikte Hakkari bölgesinde yoğun bombalama olayları yaşanıyordu” dedi.
9 Kasım 2005’in ise yaşanan bombalamanın doruk noktasına ulaştığı tarih olduğunu belirten Yılmaz, “Silahlı uzman çavuş ve astsubayların hücum yelekleri giyerek Umut Kitabevi’ne yakın yerde bulunan Orhan Işın Oteli’nin çevresine gelmesinden bir şeyler olacağı belliydi. O günde pasajda bulunan Umut Kitabevi, esnaflarla yemek yiyecekti. Peş peşe iki bomba atıldı. İki el bombası atılınca, biri arkama düştü. Diğeri cama değerek, dışarı düştü. Pasajda bulunan Metin Korkmaz yaralandı ve amcasının oğlu yaşamını yitirdi. Ben toz duman içerisinde bomba atanın peşinden koştum. Koşarken halka seslendim. Halkta tedirginlik zaten vardı ve her an bir bomba patlar tedirginliği vardı. Halka seslenince, halkta bunun peşini bırakmadı ve itirafçı Veysel Ateş araca sıkıştırıldı. O esnada sıkışmamış olsaydı, Ali Kaya ve Özcan İldeniz kendini kurtarmış olacaktı” diye konuştu.
Araçtaki gizli ajanda
Yetkililere kendilerinin suçüstü yaparak yakaladığı kişilerin daha sonra bırakıldığını söyleyen Yılmaz, “30 yıldır faili meçhulleri, bombalamaları inkar ediyorlardı. Halk bunu bildiği için bunları teslim edince, araçtaki gizli ajandalar, krokileri muhafaza etmeye çalıştı. Bombalanacak yerlerin listeleri ve krokileri çıkmıştı. DTP üye ve delegeleri kimdi? Yurtsever aileler kimdi? Ciddi bir fişleme yapılmıştı. O zaman bütün vekiller ve insan hakları savunucuları Şemzinan’a (Şemdinli) akın etti. Öyle olunca tüm siyasi partiler -CHP dahil- ilçeye gelip keşif yaptılar. 1 ay boyunca Şemdinli halkı ayakta kaldı. Bu sanıklar mahkemece bırakılması sonucu halkın tepkisiyle yakalanması tekrar gündeme geldi” şeklinde anlattı.
Erdoğan: Üzerine gideceğiz
Çeşitli partilerden milletvekilleriyle Meclis Araştırma Komisyonu’nun ve dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın Şemdinli’ye geldiğini anımsatan Yılmaz, “Kitabevime gelen Erdoğan’a, ‘12 Eylülde kitaplar yakılıyordu, 2005’te kitabevleri bombalanıyor’ dedim. Orada da ‘gereği neyse yapılacak’ dedi. Hükümet Konağı önünde halka hitap ederken de ‘Bunun sonu nereye varırsa varsın üzerine gideceğiz’ dedi. Bu söylemleri halkta etki yarattı” ifadelerini kullandı.
Ankara’ya giden Erdoğan’ın “ Ne olduysa artık çark etti. Şemdinli halkı hepsi örgütle ilişkili insanlardır, bunların tanıklığı kabul edilemez” açıklamasında bulunduğunu söyleyen Yılmaz, böylelikle Ergenekon’a “arkanızdayız” mesajı verildiğini dile getirdi.
Hukuksuzluk doruk noktada
15 yıldır hukuksuzluğun sürdüğünü söyleyen kişilerin ağırlaştırılmış müebbet cezasıyla yargılanması gerektiğini ancak dosyanın 3 kişiyle sınırlandırılarak, yeniden yargılama adı altında serbest bırakıldığı, böylelikle hukuksuzluğun doruk noktaya ulaştığını ifade eden Yılmaz, “Diğer JİTEM dosyaları gibi bunlar da bir şekilde kurtarmaya çalışılıyor. Ya da mevcut yasal aflarla birlikte bunların yatarını göz önüne alarak salacağını düşünüyorum. Bu olaya ilişkin hukuki mücadelemizi sonuna kadar taşıyacağız” dedi.
Göçertme politikası
Şemdinli olayının sadece bombalanma olayı olarak ele alınmaması gerektiğinin altını çizen Yılmaz, şunları söyledi: “Bunun asıl kökeni 2004 yılında ateşkesin bozulması ile birlikte derin devletin Hakkari bölgesinde Güney sınırına kadar 50 kilometrelik alanın boşaltılması anlamına geliyordu. Halkı göçertme politikası buydu.”
Kim varsa yargılanmalı
Halkın hukuksal anlamda beklentisinin olduğunu vurgulayan Yılmaz, ‘Hukukun tesis edilmediği bir yerde, demokrasinin inşa edilmesi mümkün değildir. Herkese eşit bir hukuk uygulanırsa demokrasi uygulanır. Biz halk olarak, bu olayın mağdurları olarak, hukukun sadece bu 3 kişi ile sınırlı değil, ilgili kim varsa yargılanmasını istiyoruz” ifadelerini kullandı.
HAKKARİ