Zor ile başlayan bir hüküm kader diye kendini dayatıyor. Değiştiriyor, engel oluyor, kıyameti yaşatıp hiçbir şey olmamış gibi yaptığını tekrar ediyor. Yapan zor, olan biziz. Bu hal ile devranın böyle dönmeyeceğini haykırıyoruz. Her an altını çiziyoruz ve her fırsatta yineliyoruz: Yenilmedik ki.
Çoğul ekini kullanan herkes bir mirası taşır. Biz der, bizim der, buradayız der. Dediğini bilir, haklılığını savunur. Bu aidiyet öyle yapmacık bir arz, sünepe bir kaypaklılık değil. Güven ve devam etmek, umutlara sahip çıkıp yeni umutların temelini atmak demektir. Öyle bir biz demek ki, o kadar büyük bir haklılık ki her yerde ve her anda başı dimdiktir.
Zora karşı devraldığı mirasıyla davranır insan. Miras dediğimiz maddi bir şey değil. Yoksa mülkiyetin hırsızlık olduğunu anında sobeleyen bir miras bu. Bu miras hafızadır. Haklıların hafızası. Kimler gelip geçmedi ki? Geçenler nerede şimdi, gelenlerin inşa ettiği gerçek şimdi rüyamız olsa da, kayıp nedir ki? Var mı öyle bir aidiyet içinde kuşaklar boyu devreden gerçeğin silinip yok edilmesi? Çok sorumuz var. Çünkü bu zora bizim de zorumuz var.
Melodisinin hissettirdiğini, halayının ıslığını, dansının estetiğini unutmayanlar dolaşıyor hâlâ. Muktedirlerin korktukları için saldıkları korku ve tehditlere aldırmayan cesurların cüreti her yerde kendini duyuruyor. Pes bir ses, kalabalıklar arasında detone olan bir slogan, gürbüz bir isyan, parmaklarıyla kelepçeyi zindan eden bir işaret, başınızı kaldırdığınızda kendini duyurur ve gösterir. Yeter ki baş önde, eğilmiş gibi, teslim olmuş bir cesaret gibi dolaşılmasın.
Koruyoruz birbirimiz. Korunuyoruz çünkü inşa edilen hukuksuz bir masalda heder olmaya zorlanıyoruz. Evet, kötülerin bir örgütü var ve her ne olursa olsun, her nasılsa, bize acayip gelse de, her şeye rağmen bir birliktelikleri var. Müthiş bir ittifak, şaşılası bir ortaklık. Velhasıl kötüler toplandı, iyiler dağıldı bir çağ bu dünyamız. İçindeyiz ya, yaşıyoruz ya, itiraz ediyoruz ya, dünyayı güzelleştiren rüyalarımızla bu kahır dünyaya uyanıyoruz ya; o kadar içindeyiz. Beteri de var…
Mesela bir sabah uykusunu uyuduğumuz yeni dünyanın en güzel sokağında dolaşıyorken, birden derdest oluyoruz gerçek hayatta. Öyle bir geçiş, o kadar bir ani saldırıyla yer değiştiren kaygı. Tüm bunlar an an, gerçekle rüya arasında sallanırken karabasan da var hayallerin sonunda. Neyse ki, her karanlığın bir şafağı var. Gündoğumu harikulâde bir tanık değil midir? Diyor her sabah: yenilmedik ve gelecek gelmesini istediğimiz…
Sokakta, patikada, toplu taşıma araçlarının içinde, bir kaldırımda, inadımızı sürüklediğimiz bir yerde, gerçek olanın her metrekaresinde diyeceğiz: haklı olanların kaybı yoktur! Korunacağız böyle, kollayıp koruyacağız her an ve anlamın içinde. Belki yenileceğiz bir sözün tam ortasında, belki bir geniş caddede anımsayacağız yalnız olmadığımızı; yine ve yeniden demleneceğiz yeni baştan hatırladıklarımızın başında. Hayat hayal isteyen bir kararsız!
Doğanın varlığı, doğalın akışı ispatıdır hayallerin ve gerçeğe bela ettiğimiz düşlerimiz hâlâ dipdiri, ısrarla unutulmayan. Aşkın, hasretin, yürümenin kuvveti bir başka şiddet ama kabiliyeti ve kapasitesi yılların deneyimi ile yarınlara sızıyor. Gelen kışın dürttüğü sakınım, giden baharın bıraktığı hatıralar çoğaltıyor bizleri. Karşısında durduğumuz herkes ve her durum bizi birleştiriyor kendiliğinden. ‘Bir arada’, çoğunlukla yazım yanlışı olarak yan yana yazılır. Bu doğru yazma kuralına dahi ‘biz’ diyenler karşı koyuyor. Çünkü bilinç yaşamın yaşındadır.
Güven kolayca inşa edilen sıradan bir kulvar değil, yarış bizim kimyamıza bulaşamaz. Yarıştıra yarıştıra kaybeden onlara karşı, yeni ortak alanlar bulan bizlerin emaneti var. Karşılıklı ise her şey, karşılıksız ölenleri dayatacağız. Bu zor, bu zorun dayattıklarına rağmen özgürlük her şeyden mühim bir yerde bizi arıyor. Bu bekleyiş ve arayış yerini unutuşa bırakmayacak. Devamını sürükleyen bu inat bütün hükümleri unutuşa bırakacak kudrettedir.
Karşılaşmalar örgütlü ve özgürdür. Suyun yatağına kavuşması, derenin kendine yol açması, bir damlanın toprakta kendine yer açması şahittir ve öğreticidir. Özgür karşılaşmaların örgütlü inadı yarınların anahtarıdır ve dilimizde boynumuzun borcu olmuş uykularımızın rüyasıdır. Uyanacağız elbet, ertelediğimiz ve özlediğimiz hayatın en güzel sabahında. Gördüğümüz rüya gerçeğimiz oluncaya dek düzene uymak yasak.