Hangimiz bir şeyler çalmadı ki hayatta? Aramızda çocukken bakkaldan fırsatını bulup şeker, sakız, vs. aşırmayan, marketten ufak tefek ganimetleri giysimizin altına saklayıp kamulaştırmayan, yapmasa bile en azından bunu arzulamayan var mı acaba? Muhtemelen yoktur ve bundan ötürü suçluluk duymak, yaptığımızı suç kategorisinde görmek aklımızdan bile geçmemiştir. Onu yapmış olmaktan değil de, aksine ona cesaret edememiş, o hazzı tatmamış olmaktan hicap duyanımız vardır belki.
Bu tür eylemleri hırsızlıktan saymak için, ya o bakkalın/marketin sahibi veya sermaye devletinin hukukçusu olmanız lazım. O zaman yaptığımız hırsızlık da değil (çünkü yaşadığımız düzende hırsızlık meşrudur ve dahi mülkün temelidir) kanunun gözünde ‘gasp’ suçu sayılabilir, örneğin baklava çaldık diye işkence görüp dokuz yıl hapis cezası alabiliriz, yıllar önce Antep’teki kardeşlerin başına geldiği gibi.
Öte yandan yaş büyüdükçe böyle şeylere yeltenmek utanç vesilesi olmaya, yapılan eylemin hırsızlık olduğu duygusu yavaş yavaş yerleşmeye başlar. Yüzümdeki ilk tüyler belirdiği zaman, anlamsızca pahalı bulduğum ‘modern’ traş bıçağını pantolonumun kargo cebine nasıl attığımı değil de, kasadan geçerken alarmın ötüşünü hatırlarım hep. Ve elbette görevlilerin büyük balık yakalamış bakışları altında nasıl küçüldüğümü… Parasını paşa paşa ödettiler, ama olayı şimdi bile hatırladığıma göre hicap duygusu hâlâ geçmiş değil. Mülkiyet hırsızlık olabilirdi ama çalmak yine de ayıp sayılırdı. (Belki bir tek fuardan kitap çalmak ayıplanmazdı, o da öğrencilik dönemi boyunca.)
Yaşayan en iyi belgeselciler arasında sayabileceğim Heddy Honigmann, az bilinen filmi “Prive”de (2000) ‘çalmak’ fiili üzerine ufuk açıcı bir fikir cimnastiği yürütür. Her düzeyde hırsızlık vakalarından örnekler vererek, kavramın güncel, ahlaki ve toplumsal çağrışımlarına yelken açarfilm boyunca. ‘Çalma’ geleneği içinde “gerçeklikten imajlar aşıran” bir filmci olarak kendi payını da anmayı ihmal etmez.
Yukarıda değindiğim küçük masum hırsızlıklarımızı örnekleyerek başlattığı sohbette lafı profesyonel yankesicilere oradan daha ürkütücü gasp vakalarına ve güvenlik kameralarıyla kuşatılmış sözde güvenli mekânlara kadar getirir. Derken hiç beklemediğimiz bir başlık açılır filmde: Kayıp yakını bir kadının hikâyesi… Arjantin cuntası döneminde aile üyelerinden birisinin nasıl zorla kaybedildiğini, başka bir deyişle kendisinden nasıl ‘çalındığını’ anlatır. O ana kadar dinlediğimiz sıradan hırsızlık vakaları üzerine gelen bu sarsıcı öykünün nasıl bir soğuk duş etkisi yarattığını sözcüklerle anlatmak zor.
Bizi şu türden sorularla başbaşa bırakıyor çünkü: Bir insanı sevdiklerinden, ailesinden çalmak, bir daha iade etmemek üzere ‘kaybetmek’ ne demektir? Bunun sistematik olarak yapıldığı bir ülkede, herhangi bir ahlaki, yasal ya da toplumsal sözleşmeden bahsedilebilir mi? Kocası, oğlu/kızı evinden alınıp sırra kadem basan, sonraki hayatını sadece bekleyerek geçirmek zorunda bırakılan ailelerin yaşadığı işkenceyi tarif etmek mümkün mü? Bir anahtarı, gözlüğünü veya minik defterini kaybettiğinde yaşadığın sıkıntıyı düşün, bir de yakının zorla kaybedilmesi karşısında duyacağın kahredici çaresizliği…
Honigmann, bu küçük filmi Tanrı tarafından Musa’ya gönderildiği varsayılan ve aşağı yukarı tüm dinlerin ahlaki temellerini özetleyen 10 Emir’in sekizincisi üzerine yapmıştı: “Çalmayacaksın!” Aynı Tanrının altıncı emri de “Öldürmeyeceksin!” der.
Devletler, Tanrı’yı yüceltirken kendilerini onun emirlerinden muaf sayar. Kayıplar sözkonusu olduğunda şunu demeye getirir: “Ben devletim çalarım, ben devletim öldürürüm!” Tarihin doğa kanunu ise şunu söyler bize: Baklava çalmanın gasp suçu sayıldığı, insan hayatını çalmanın cezasız bırakıldığı bir düzenin ömrü sınırlıdır.
38 yıl önce kaçırılıp kaybedilen Hayrettin Eren’in kardeşi İkbal Eren geçen Cumartesi günkü buluşmada şunu demiş: “Üç gün sonra bayram. Karanfil bırakacak bir mezartaşımız yok. Bizim mezarımız Galatasaray Meydanı oldu.”
Galasaray Meydanı bu Cumartesi günü 700’üncü defa karanfillere bürünecek; ve tüm kayıpların hesabı sorulana kadar, o meydan sembolik bir mezarlık olmaya devam edecek.
#CumartesiAnneleri700Hafta