Ahmet Şık’ın hazırladığı rapora göre; Osman Şiban ve Servet Turgut helikoptere alınmadan önce de helikopterde de askerler tarafından darp edildi. Kışlaya yaklaşınca helikopterden arkadan itildiler ve betona düştüler burada da kalabalık bir asker grubu tarafından linç edildiler.
Bağımsız Milletvekili Ahmet Şık, gözaltına alındıktan sonra helikopterden atılan ve darp edilen köylüler hakkında bir rapor hazırladı. Hayatını kaybeden Servet Turgut ve olaydan yaralı kurtulan Osman Şiban’ın neler yaşadığını tanıklara ve avukatlara sordu.
Şiban ile de görüşme yapan Şık, askerlerin işkenceyi saklamak için helikopterden düştüler yalanını ortaya attıklarını kayıtlara yüksekten düşme olarak yansıdığını belirterek “Bir yurttaşın ölümüne bir diğerinin de ağır şekilde yaralanması suçunun failleri olan askerler nezdinde ‘helikopterden atlamış’ olan köylülerin yaşadığı işkence/linç, aileler ve peşi sıra Türkiye kamuoyu nezdinde “helikopterden atıldılar” şeklinde yerleşmiş görünmektedir. Yani faillerin yalanı, müdafilerin gerçeğine dönüşmüş, olayın aslını oluşturan kitlesel bir dayak ve linç işkencesi gölgede kalmış demek yanlış olmayacaktır” dedi
Raporda Osman Şiban Ahmet Şık’ın sorularını da yanıtladı. Şiban evinin önünde çay içerken askerlerin Servet Turgut ile birlikte kapısının önüne geldiğini söyledi. Gözaltına alınmasının böyle gerçekleştiğini aktardı. Şiban’ın olay anına ilişkin aktarımları ise şöyle:
Ben zaten evin önünde, çoluk çocuğun yanındaydım. Çay içiyordum. Tam hatırlamıyorum ama akşamdı saat 4-5 gibi vardı. Baktım Servet TURGUT’u getiriyorlar. İki kolunda iki asker, arkasında da silahını beline dayamış bir başka asker olduğu halde kalabalık bir grup asker geliyorlardı. Servet’in başına çuval gibi bir şey geçirmişlerdi. İçimden, ‘Vallahi bunlar gelmiş ama çok tehlikeli askerlerdir. Acaba neden böyle yaptılar?’ diye geçirdim. Korkmuştum. Bana doğru geliyorlardı. 100-150 metre benden uzaktalarken, ‘Osman ŞİBAN kim?’ diye bağırıyorlardı. Ben de çay içiyordum dışarda. Servet’i öyle görüp de benim adımı bağırınca bardağım elimden düştü. Elimi kaldırdım ‘Osman ŞİBAN benim’ dedim. ‘Gel lan buraya!’ dediler. Ayağa kalktım o sırada yanıma gelmişlerdi. Servet’in kafasındaki çuval benzeri şeyi de çıkarmışlardı. ‘Servet TURGUT, Osman ŞİBAN bu mu?’ diye sordular. ‘Evet budur’ dedi. ‘Osman ŞİBAN bu mu, doğruyu söyle’ diye bağırıyorlardı. Tam 3 sefer sordular üçünde de öyle söyledi. Sonra benden kimlik istedi verdim. Kimliğe baktı Servet TURGUT’u göstererek bana ‘Sen bu adamı tanıyor musun?’ diye sordu. ‘Tanıyorum, Servet TURGUT’tur. Zaten benim yeğenimdir nasıl tanımam’ dedim. ‘Bizimle gel’ dediler ve 4-5 asker beni yakalayıp kollarıma girdiler.
Helikopterde işkence
Osman Şiban helikoptere bindirilmeden önce darp edildiklerini de aktardı. Helikoptere döverek bindirdiler diyen Şiban helikopter içinde 20 kadar askerin olduğunu ve iki cenazenin olduğunu gördüm bana bakmak yasak deyip vurdular Servet Turgut’a da vuruyorlardı. Askerlerden biri Turgut’u işaret ederek ‘yaşlı vurmayın ölecek’ dedi. sözleri ile o an yaşadıkları durumu anlattı.
Kışlada darp
Helikopter indikten sonra ise işkencenin boyutu arttı. Arkadan itilen Şiban ve Turgut, Şiban’ın anlatımına göre betona düştü. Sonra kışlada bulunan askerler tarafından dövüldüler. Darp edilmelerinin çok uzun sürdüğünü söyleyen Şiban hastaneye nasıl getirildiklerini hatırlamıyor.
Raporda, Osman Şiban’ın yaşananları şöyle anlattı:
“Helikopter indi. İçindeki askerlerin de hepsi inmiş. Ben de böyle sağa sola baktım. Bizi daha indirmemişlerdi. Helikopterin içinden görünüyor. Baktım dışarıya çok asker var. Belki 100-150 tane asker var. Kuşatmış asker, hazır durumda bekliyordu. Silahı da var üstlerinde. Birisi, ‘O teröristleri indirin aşağıya’ dedi. Baktım, iki asker yukarı geldi. Önce cenazeleri attılar. Sonra bizi de attılar. Helikopterin kapısının ağzından arkamızdan aşağıya itildik. Servet’le betonun üzerine düştük. Servet’i de attılar, o da benim yanımda. Attılar. Hani yere attılar, biz de yere düştük. Biz öylece yerdeydik. Birini duydum, dedi ki ‘Ya bu terörist sağdır’, öyle duydum. Sonra o gördüğüm 100-150 asker üzerimize çullandılar. Tekmeler, yumruklar… Vallahi bizi yere sürdüler. Her birimizin başında 10 kişi, 20 kişi. 10 kişi bir kişinin üstüne geçiyordu, hepsi bize yetişip dövüyordu bizi. Bize ne yaptılar bilmiyorum. Bana ne yaptılar bilmiyorum. Yere attılar, oradan sonra başıma geçtiler. Ezdiler başımdan. Helikopterin içinde de orada da dövdüler bizi. Dayak atarlarken ‘Teröristler’ diyorlardı bize. Biz köylüyüzdür, vatandaşız. Bize de terörist diyorlar. Artık ne kadar geçti bilmiyorum. Yerdeyken başımın üstünden geçti, ne yaptılar ne ettiler ben hatırlamıyorum. Orada ben bayılmışım. Nasıl hastaneye getirdi hiç hatırlamıyorum. Gözümü açtım baktım yanımda biri var, avukat. Ben çok korkuyordum. Ağlamaya başladım. Polisler de vardı çok. ‘Beni askere teslim etme, beni öldürecekler’ dedim. Dedi ki bana ‘Korkma. Ben buradayım. Akrabaların burada. Seni dövemezler artık’. Ben öyle hatırlıyorum başka hiçbir şey yok. Bana bunları yaptılar.”
Raporun sonuç kısmında şu ifadeler yer aldı
“Helikopterden atladılar” şeklindeki beyan, kayıtlara “yüksekten düşme” ve bu dolayımla “helikopterden düşme” şeklinde girmiştir. Bir yurttaşın ölümüne bir diğerinin de ağır şekilde yaralanması suçunun failleri olan askerler nezdinde “helikopterden atlamış” olan köylülerin yaşadığı işkence/linç, aileler ve peşi sıra Türkiye kamuoyu nezdinde “helikopterden atıldılar” şeklinde yerleşmiş görünmektedir.
Yani faillerin yalanı, müdafilerin gerçeğine dönüşmüş, olayın aslını oluşturan kitlesel bir dayak ve linç işkencesi gölgede kalmış demek yanlış olmayacaktır. İşkenceden sağ kurtulabilen Osman ŞİBAN’ın, yere inen helikopterden askerler tarafından arkalarından itilerek beton zemine düşürülmelerini, yaşadığı ağır travmaya da bağlı olarak “Atıldık” diye ifade etmesinin de bu iddianın yaygınlaşmasında rol oynadığını söylemek mümkündür. ŞİBAN’ın anlattıklarına bakıldığında helikopterden atılma olayının, işkence ve kitlesel dayak ile geçen birçok saatin sadece bir detayı olduğu, TURGUT’u öldüren ve ŞİBAN’ı ağır yaralayan olayın esasen ağır işkence ve kitlesel dayak olduğu anlaşılmaktadır.
HABER MERKEZİ