2 Kasım’da görülecek olan ‘Dargeçit JİTEM Davası’na dikkat çeken Cumartesi Anneleri, yargılamanın sonuna yaklaşıldığını belirterek, adalet talebinde bulundu. Diyarbakır’da ise 25 yıldır kayıp olan Oduncu’nun akıbeti soruldu
Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak için her hafta düzenledikleri eylemlerinin 814’üncüsünü koronavirüs nedeniyle sosyal medya hesapları üzerinden gerçekleştirdi. Bu hafta 29 Ekim 8 Kasım 1995’te gözaltında kaybedilen Davut Altunkaynak, Seyhan Doğan, Nedin Akyön, Mehmet Emin Aslan, Abdurrahman Olcay, Abdurrahman Coşkun ve Süleyman Seyhan için adalet talebinde bulunuldu.
Açıklamada ayrıca 2 Kasım’da Adıyaman 1’inci Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek olan duruşmaya da dikkat çekilerek, “25 yıllık cezasızlık son bulsun; Dargeçit JİTEM Davası’nda hukuk işletilsin, adalet sağlansın” çağrısı yapıldı.
Adalet bekleyen anne ve baba öldü
Gözaltında kaybedilen Seyhan Doğan’ın ağabeyi Kadri Doğan, kardeşinin asker ve korucular tarafından gözaltına alındığını belirterek, kendisinden bir daha haber alamadıklarını söyledi. Bunun üzerine annesinin kardeşini aramaya başladığını dile getiren Doğan, “Annem sadece adalet istedi. Annem adalet mücadelesinde gözaltına alındı. Daha sonra İstanbul’a gelerek Cumartesi Annelerine katıldı” dedi. Annesinin 20 yıl önce yaşamını yitirdiğini anımsatan Doğan, annesinin ardından babasının adalet arayışını sürdürdüğünü ifade etti. Ancak babasının da 10 yıl önce yaşama gözlerini yumduğunu hatırlattı.
Katilleri cezalandıracak adaleti bulmadık
Abdurrahman Coşkun’un ağabeyi Mehmet Coşkun da “Maalesef öyle bir ülkede yaşıyoruz ki; ne hukuk, ne adalet ne de bir mahkeme bulamadık. Çok aradık ama bulamıyoruz” dedi. 1995’te gözaltında kaybedilen 7 kişi için “çocuklarımızı kaybettik” diyen Coşkun, “Doğrudur kemiklerimizi bulduk. Gerçi katilleri de bulduk. Ama bu katilleri cezalandıracak, tutuklayacak ne bir mahkeme ne de bir adalet bulamadık. Bu gidişle bulamayacağız. Ama davamızdan da vazgeçmeyeceğiz” diye konuştu. Kendilerinden delil istendiğini sözlerine ekleyen Coşkun, tanıkların süreç içerisinde söylediklerine değindi.
Katillerin peşini bırakmayacağız
Davut Altunkaynak’ın babası Abdulaziz Altunkaynak da, 2 Kasım’da görülecek duruşmaya değinerek, “Orada olacağız ve adaleti soracağız. Adalet sağlanıncaya kadar da davamızdan vazgeçmeyeceğiz. Çocuklarımızın katillerinin peşini bırakmayacağız” diye ifade etti.
Devlet tarafından işlenen cinayetlerin özeti
Dargeçit JİTEM Davası avukatlarında Erdal Kuzu, Dargeçit JİTEM Davasının 7 sivil kişinin gerek resmi gerek kayıt dışı gözaltına alındıklarının ve “infaz” edildiklerini kanıtlayan bir dava dosyası olduğunu vurguladı. Kuzu, “Kaybedilen 7 insanın tamamı cenazelerine ulaşıldı. Kaybedilen 7 insanın ne şekilde, hangi yöntemlerle infaz edildiklerini bütün gerçekliği ile açığa çıkarıyor” ifadelerini kullandı. Bugüne kadar gelen aşama ve delillere değinen Kuzu, “Bu dava 1990’lı yılarda devlet tarafından işlenen cinayetlerin özetlerini içerisinde barındırmaktadır” diye konuştu.
Bir daha haber alınamadı
Bu haftaki basın metnini Cumartesi İnsanlarından Saliha Şanlı okudu. Şanlı, “Dargeçit JİTEM Davası’nda hukuk işletilmeli, adalet sağlanmalıdır” dedi. 29 Ekim-8 Kasım 1995 tarihleri arasında ağır silahlı askerler ve korucular tarafından Mardin-Dargeçit’te ev baskınları yapıldığını dile getiren Şanlı, “Bu baskınlarda dört çocuk, iki lise öğrencisi ve iki kadının da aralarında olduğu çok sayıda kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar Dargeçit Jandarma Taburuna götürüldü. Gözaltındakilerden 12 yaşındaki Davut Altunkaynak, 13 yaşındaki Seyhan Doğan, 16 yaşındaki Nedim Akyön, 19 yaşındaki Mehmet Emin Aslan, 20 yaşındaki Abdurrahman Olcay, 21 yaşındaki Abdurrahman Coşkun, 57 yaşındaki Süleyman Seyhan’ı soran ailelerine ‘sorgu sonrası serbest bırakıldılar, dağa gitmişler’ cevabı verildi. Ailelerinin tüm başvurularına rağmen onlardan bir daha haber alınamadı” diye konuştu.
Bedeni bir kuyuda bulundu
Kayıplarını arayan ailelerin tehdit edildiğini, gözaltına alınıp işkence gördüğünü söyleyen Şanlı, ailelerin yaptıkları suç duyurularının etkin bir biçimde soruşturulmadan takipsizlikle sonuçlandığını ve ilgili mercilere yapılan tüm başvuruların sonuçsuz kaldığını belirtti. “Olaydan 4 ay sonra 6 Mart 1996 tarihinde, Süleyman Seyhan’ın kafası olmayan yakılmış bedeni bir kuyuda bulundu” diyen Şanlı, Süleyman Seyhan’ın ailesine bilgi veren uzman çavuş Bilal Batırır da Dargeçit Jandarma Taburunda kaybedildiğini ifade etti.
‘Taammüden öldürme’ suçlamasıyla dava açıldı’
Ailelerin ve İnsan Hakları Derneği’nin 29 Mayıs 2009 tarihli başvurusu ve İHD Mardin Şubesi’nin çabası sonucunda Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığının dosyayı yeniden açarak soruşturma başlattığını aktaran Şanlı, “Savcılığın yürüttüğü soruşturma kapsamında Dargeçit kayıplarının gözaltında öldürülerek kuyulara gömüldüğü gerçeği ortaya çıktı. 2012–2013 ve 2015 tarihleri arasında tanık beyanlarına dayanarak yapılan kazılar sonucunda, gözaltına alınan kişilerin ağır işkence izleri taşıyan kemiklerine ulaşıldı. Savcılığın hazırladığı iddianame mahkeme tarafından kabul edildi. 2015 yılında Mardin Jandarma Komutanı Hurşit İmren ile Dargeçit Jandarma Komutanı Mehmet Tire’nin de içinde olduğu 18 kişi hakkında, ‘birden fazla kişiyi taammüden öldürme’ suçlamasıyla dava açıldı” dedi.
Hakkaniyete uygun ceza
7 Dargeçitlinin ve uzman çavuş Bilal Batırır’ın nasıl ve kimler tarafından kaybedildikleri tüm detaylarıyla savcılık iddianamesine ve mahkeme kayıtlarına geçtiğine işaret eden Şanlı, “Dava dosyasında sanıkların sorumluluğuna işaret eden birbiriyle tutarlı çok sayıda tanık beyanı ve bu beyanları destekleyen deliller yer aldı. Davanın 2 Kasım 2020 tarihinde görülecek duruşması vesilesiyle bir kez daha üçü çocuk, biri uzman çavuş olmak üzere 8 kişinin Dargeçit Jandarma Taburu’nda gözaltında kaybedildikleri gerçeğini hatırlatıyor ve bu insanlığa karşı suçu azmettirenlerin, işleyenlerin hakkaniyete uygun bir biçimde cezalandırılmalarını istiyoruz” diye ifade etti.
25 yıldır kayıp olan Oduncu’nun akıbeti soruldu
Kayıp yakınları ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi’nin her hafta gerçekleştirdiği “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” eyleminin 612’ncisi yayınlanan video ile gerçekleştirildi. Derneğin sosyal medya hesaplarında yayınlanan videoda, derneğin yöneticisi Adnan Örhan, Diyarbakır’da 1995 yılının Mayıs ayında gözaltında kaybettirilen Gıyasettin Oduncu’nun hikayesini anlattı.
Baskılar sonucu Diyarbakır’a göç
Gözaltında zorla kaybettirilen Oduncu’nun evli ve 3 çocuk babası olduğunu hatırlatan Örhan, kayıp hikayesini şöyle anlattı: Gıyasettin Oduncu ailesi ile birlikte Diyarbakır’ın Hazro ilçesine bağlı Ormankaya köyünde ikamet etmekteydi. Evli, 3 çocuk babasıydı.1986 yılında köy korucusu olmaları için köylülere sürekli olarak baskı yapılmaya başlandı. Aynı yıl Oduncu’nun babası, Lice’deki Sine köyüne bir ziyarete giderken, Sine köyünün korucuları tarafından öldürüldü. 1992 yılında tekrar köy korucusu olmaları için Ormankaya köyüne baskılar yapılmaya başlandı. Oduncu, bu baskılar ile birlikte daha önce babasının korucular tarafından öldürülmesinden dolayı kaldıkları köyü terk edip Diyarbakır Melikahmet Semtine taşınmak zorunda kaldılar. Şehirde çok ciddi ekonomik sıkıntılar çekmeye başladılar. Oduncu, ailenin geçimini sağlamak için inşaatlarda çalışmaya başladı ancak çalışması geçimini sağlamak için yeterli değildi. 1995 yılının Mayıs ayının son günlerinde eşine ‘arkadaşlarla göle gideceğiz’ diyerek evden ayrılan Oduncu’dan bir daha haber alamadı” dedi.
Polis Adapazarı’nda olduğunu söyler
Ailenin, o dönem bölgede yaşanan kötü siyasi atmosferden dolayı herhangi bir devlet kurumuna başvuru yapmadığını ifade eden Örhan, “Olaydan 6 ay sonra kaldıkları adrese sivil giyimli, polis olduklarını söyleyen iki kişi geldi. Oduncu’nun eşi Aysel Oduncu’ya eşini sordular. Aysel Oduncu, eşinin 6 aydan beri kaybolduğunu söyleyince, polisler eşini gidip Adapazarı’nda almasını söylerler. Aysel Oduncu, sivil giyimli polis oldukları iddia edilen iki kişi evden ayrılır ayrılmaz Sur Polis Karakoluna akrabası Sedat Dalan ile birlikte eşini sormaya gider. Aile emniyet görevlilerine evlerine gelen iki şahsın anlattıklarını aktarır, eşini Adapazarı’nın neresinden alabileceklerini sorar. Ancak karakoldaki polisler olayla ilgili haberdar olmadıklarını, ellerinde eşine ilişkin hiçbir bilgilerinin olmadığını aktarır. Aile bunun üzerine İl Emniyet Müdürlüğüne gider, emniyet aynı şeyleri tekrar eder. Adapazarı’na tütün satmaya giden akrabaları Veysi Oduncu’yu telefonla ararlar. Veysi Oduncu, Adapazarı Emniyet Müdürlüğüne gidip Gıyasettin’in akıbetini sorar. Adapazarı emniyeti de ellerinde bir bilginin olmadığını söyler. Olaya ilişkin 31 Mart 2003 tarihinde Diyarbakır 1 Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açılır. Ancak herhangi bir sonuç alınamaz. Ailenin tüm çabalarına rağmen Gıyasettin’den haber alınamaz” şeklinde konuştu.
HABER MERKEZİ