Cumhurbaşkanı Erdoğan’a mektup gönderen Kuzey Amerika Ortadoğu Çalışmaları Derneği ve Akademik Özgürlük Komitesi, baskıların kaldırılarak, ‘Kürtçe’yi Türkiye’nin resmi olarak tanınan dili’ olmasını önerdi
Kuzey Amerika Ortadoğu Çalışmaları Derneği (MESA) ve Akademik Özgürlük Komitesi, Türkiye’de Kürtçe dil hakları ve eğitim taleplerine ilişkin AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a mektup gönderdi. MESA Başkanı ve George Washington Üniversitesi’nde Profesörlük yapan Dina Rizk Khoury ile Akademik Özgürlük Komitesi Başkanı ve Güney Kaliforniya Üniversitesi’nde Profesörlük yapan Laurie Marka imzalı mektupta, Türkiye’de Kürtçe dil haklarıyla ilgili politikaların endişe verici boyuta ulaştığı kaydedildi. Mektupta, Dicle Üniversitesi yüksek lisans programında akademik tezlerini Kürtçe yazmak isteyen öğrencilere uygulanan kısıtlamaların, iktidar politikalarının akademik özgürlük ve Türkiye’de eğitim hakkı üzerindeki olumsuz örneklerden biri olduğuna işaret edildi.
Kürt sorununu yeniden askerileşti
Mektupta, Kürtçe eğitim talebinin, yurttaşların ana dillerinden birinde öğrenim görme hakları çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğine vurgu yapılarak, “Ne yazık ki, Türk cumhuriyeti tarihinde hiçbir zaman Kürtçe ya da Kürtçe konuşan Türkiye vatandaşlarının hakları bu bağlamda tanınmamıştır” denildi. “Türkiye’deki Kürt sorununu hükümetiniz tarafından yeniden askerileştirilmesi, yalnızca Kürt siyasetçilerin ve sivillerin değil, özellikle Türk akademisyenlerinin ve Kürt çalışmalarının da hedeflenmesine yol açmıştır” saptamasına yer verilen mektupta, Kürt çalışmalarının, Türkiye bürokrasisinin en üst kademesinin ihtiyari ve siyasallaştırılmış kararlarına ve atanmış üniversite yöneticilerinin insafına bırakıldığı belirtildi.
Anadil statüsü
Eğitimde Türkçeden başka hiçbir dilin anadil olarak tanınmadığı Anayasası’nın 42’nci maddesine atıfta bulunulan mektupta, bu maddenin Kürtçenin statüsünün reddedilmesinin temelini oluşturduğu kaydedildi. Öte yandan aynı maddenin, hiç kimsenin eğitim hakkından mahrum edilemeyeceğini belirttiği ifade edilen mektupta, “Bu çelişkiyi en iyi şekilde, Kürtçeyi Türkiye’nin resmi olarak tanınan dili olarak ekleyen bir değişiklikle çözülebilir. Hükümetiniz, anti-demokratik hükümler olarak tanımladığınız şeyi ele almak için anayasayı defalarca değiştirmekte tereddüt etmemiş olsa da, anayasanın değiştirilmeye bundan daha çok ihtiyacı olan birkaç hükmü var. Böyle bir değişiklik olmazsa, 5 Aralık 2003 tarihinde hükümetiniz tarafından kabul edilen ve 25307 sayılı Resmi Gazete’de, ‘Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak konuşulan bir lehçe’ kategorisindedir. Kürtçeyi Türkiye’nin ana dili olarak statüsünden mahrum bırakmak, Kürtçe programlarının “Doğu Dilleri’” programlarına veya ‘yaşayan diller’ enstitülerine gönderilmesini, bu dillerin önemini büyük ölçüde azaltan ve hatta karikatürleştiren yollarla haklı çıkarır” denildi.
Akademi, düşünce ve toplanma özgürlüğü
Mektupta, Avrupa Konseyi’ne üye bir devlet ve Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesinin imzacısı olarak Türkiye’nin, akademik özgürlüğün yanı sıra ifade, düşünce ve toplanma özgürlüğünü sağlamak ve korumakla yükümlü olduğu hatırlatıldı.
Hükümetten, vatandaşlık haklarını, eğitim hakkını ve akademik özgürlüğü koruma ve geliştirme yükümlülüğünün bir parçası olarak Kürtçeyi resmi dil olarak tanınması istenirken, ayrıca Kürt çalışmaları alanında veya Kürt topluluklarıyla ilgili konularda çalışan akademisyenler ve öğrenciler hakkında keyfi düzenlemelerden vazgeçilmesi çağrısı yapıldı. Mektupta son olarak, yakın zamanda atanan Dicle Üniversitesi rektöründen, akademik tezlerin Kürtçe yazılmasına ilişkin kısıtlamaları ortadan kaldırması talep edildi.
HABER MERKEZİ