2002’den bu yana ‘Kıdem Tazminatı’nı ortadan kaldırmaya dönük arayış yeni torba yasayla yeniden güncellendi. Oysa Haziran’daki “İstihdam Paketi” içinde yer alan Kıdem Tazminatı’nı tırpanlayan yasal düzenleme yükselen tepkiler üzerine torba yasadan çıkarılmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2022 yılını işaret etmişi. Dört ay geçmeden bu kez başka bir torba yasanın içinde karşımıza çıktı.
AKP’nin işçileri karşısına alacak kadar gözü kara yapan bu kıdem tazminatını kaldırma isteği neden? Ki kıdem tazminatı hakkı bugünkü çalışma hayatında örgütlü işçilerin yüzde 10’undan az bir kesim için geçerli olduğu bilindiği halde. Öyleyse?
Meseleyi Haziran’daki torba yasanın gündeme gelmesine dönüp baktığımızda biraz daha net görme imkanı ortaya çıkıyor. “Hükümet, kıdem tazminatı değişikliğini, işçi ve işveren kesiminden gelen itirazlar üzerine ‘torba yasa önerisi’nden şimdilik çıkardı. Ancak 25 yaş altı ile 50 yaş üstünü kıdemden uzaklaştıracak esnek çalışma düzenlemesinin pakette yer alacağı belirtiliyor.”
İşte işin püf noktası burada… İktidar böylece en genç ve dinamik işçilerin örgütlenmesini önünü baştan keserek bir taraftan sendikal hareketi ufalamayı, diğer yandan açlıkla terbiye edilen bir işçi sınıfı yaratmayı hedefliyor. Ama tüm bunların güncellenmesinin arkasında bugün içinde debelenen ekonomik ve siyasi krizi ile bundan çıkış için ucuz işgücüne yaslanma (YEP Programı’nda yazıyor) hesabı var. Bu sayede daha az maliyetle daha fazla üretim; dolayısıyla daha çok ihracat ile dış açığı düşürme, daha fazla mal satarak (ucuza da olsa) kur artışıyla mücadelede kazanma arayışı içinde. Hazine Ve Maliye Bakanı Albayrak’ın son açıklaması da bunu işaret ediyor. “Yeni ekonomik model, artan yerli üretim, yatırım, iş imkanları, yeterli düzeyde rekabetçi kur ile pandemi öncesi seviyeye ihracatı getirerek kendini gösterdi.”
İşe gelince OHAL, haklara bu hal
Sağlık çalışanlarının istifa, emeklilik ve izine ayrılmaları ve tayin haklarını askıya alan genelgenin yankıları sürüyor.
Tam da pandemi döneminde böyle bir kararın alınması normal gözüküyor! Hatta başka ne olabilir ki. Ölüm kalım söz konusuyken istifa edilir mi? Ya da izin ve emeklilik istenir mi?
Mart ayından bu yana yani pandeminin resmi ilanından beri sağlık emekçilerinin çalışma koşullarının her geçen gün daha da zorlaştığı bir gerçek. Örneğin, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nın (SES) açıklamasına göre, pandemi sürecinde 122 sağlık emekçisi hayatını kaybetti, 40 binin üzerinden sağlık emekçisi covid-19’a yakalanarak hastalandı.
Dahası, sağlık emekçisinin maske, nitelikli koruyucu ekipman eksikliği, yeterli PCR testinin yapılmaması, grip aşısına ulaşamama sorunları devam ediyor. Bu zorlu koşullara karşın çalışanların özlük ve ücretlerinde de iyileştirme henüz sağlanmış değil. Ve pandemide İkinci dalga ne yazık ki gerçekleşmiş bulunuyor. Dolayısıyla sağlık çalışanlarının üzerindeki yük daha da artmış vaziyette. Böylesine olağanüstü koşullarda sağlık çalışanlarından buna uygun bir tutum beklenmekte. Ancak bu olağanüstülük resmi hale getirilmemekte. Yani resmi olarak OHAL ilanına gidilmiyor. Güvenlik için hemen OHAL’e başvuran iktidarın sağlık için buna yanaşmaması dikkat çekici. Sadece o da değil, durum bu kadar aleni ve ortadayken, bir o kadar da tehditkar iken, iktidar sağlık çalışan sayısını artırmamakta ısrar ediyor. DW’ye konuşan Türk Hemşireler Derneği Başkanı 100 bin hemşire açığından bahsediyor. Pandemi öncesi yoğun bakımlarda hemşire başına iki hasta düşerken, pandemi sürecinde bu sayının 7-8’e çıktığını söylüyor. Tüm bunlarda kamuoyuna sürekli bilgilendirme yaptığı için TTB’nin kapatılması isteniyor. İşte iktidarın yönetme yöntemi…
Bir ihale ve Dersim’de durum…
Dersim coğrafyası bir yandan madencilik sahası haline getirilme, bir yandan da parça parça satılmaya çalışılan tarım topraklarını ve yaşam alanlarını tehdit eden yeni projelerle karşı karşıya. Bu barajlarla başladı aldı başını gidiyor. Bu ikircikli tutum, Dersim coğrafyasını talan edilmesinin yolu oldu. 1937-38 kıyımını sağlayan bu parçalanmışlık ve bölünmüşlük bugün de kendini var etmeyi sürdürüyor. Bunun son tipik örneği, Ovacık’taki 157.000 m2 büyüklüğündeki toprağın ihale ile satılması sürecinde de yaşandı. Ovacıklıların tümüne ait olması gereken topraklar, kamunun zararına bireylere ye da özel şirketlere peşkeş çekiliyor. Buna karşı ortaya çıkan tepki olumluydu. Asıl işaret etmek istediği İhaleye Dersim Dernekler Federasyonu (DEDEF) ile Ovacık Belediyesi’nin rakip olarak girmesi… İkisi de halkın yararına iddiasıyla giriyor. DEDEF’in iddiasına göre ihale, Belediye’nin rekabetinden dolayı daha fahiş fiyata alınabilmiş. Olay vahim. Vahamet ise; halkın zararına karşı karşıya gelmeleridir!