Türkiye’de bir politika olarak uygulanan ve 1990’lı yıllarda yoğunlaşan gözaltında kaybetmeler yeni bir arayışın başlangıcı oldu. Kayıplarını arayanlar, 1995 yılında Taksim’de bulunan Galatasaray Meydanı’nda devlet yetkilileri ve ana akım medyanın sessizliğine karşı oturma eylemi başlattı. Cumartesi Anneleri, bütün müdahalelere rağmen yakınlarını aramaktan vazgeçmedi. 700 haftadır umutlarını yitirmeden her hafta Galatasaray Meydanı’nı mesken eden Cumartesi Anneleri, faillerin yargılanmasını bekliyor. Cumartesi Anneleri eylemini başlatan komisyon içinde yer alan İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplar Komisyonu üyesi Sebla Arcan, kayıp yakınlarının mücadele süreçlerini anlattı.
İlk eylem ‘sessiz’
Arcan, Cumartesi Anneleri’nin 1995’te başlayan ilk eylemini şu sözlerle aktardı: “1994 ve 1995’li yıllar en çok kaybın yaşandığı yıllardı. İHD’ye ulaşan verilere göre 500 insan gözaltında kaybedildi. Ağırlıkta OHAL’in uygulandığı bölgelerdeydi ama Edirne’den Ankara’ya, İzmir’e kadar Türkiye’nin dört bir yanında insanlar kaybedildi. Kayıpları aramak aynı zamanda kaybedilme nedeni olarak karşımıza çıkıyordu. Savcılıklara yapılan başvurularda ‘Türk polisi işkence yapmaz, kimseyi kaybetmez’ cevabı verilerek dosyalar kapatılıyordu. Yüzlerce insan kaybediliyordu ama medya sessizdi. Kayıplarla ilgili haber yapan Özgür Ülke gazetesi bombalandı. Yine gazeteci Ferhat Tepe gözaltında kaybedildi. Sesimizi duyuracak mecra kalmamıştı. Emine Ocak’ın oğlu Hasan Ocak’ın 21 Mart 1995’te gözaltına alınması ve 58 gün sonra işkenceyle öldürülmüş bedeninin Kimsesizler Mezarlığı’nda bulunmasıyla ana akım medyada yer bulduk. Bunun üzerine büyük çoğunluğunu kadınların oluşturduğu kayıp yakınları bir araya gelerek, yaşananları insanlara duyurma ihtiyacı duydu. İlk defa 27 Mayıs 1995’de Galatasaray Meydanı’nda sessiz oturma eylemi başladı.”
30 kişi ile başladı
Türkiye için yeni bir eylem tarzının başladığına dikkat çeken Arcan, ilk oturumda yetkililerin ne yapılmaya çalışıldığını anlamadığını ve tepki veremediğini söyledi. Arcan, “30 kişiyle başlayan sessiz eylem Türkiye’de gözaltında kayıpların önüne geçti. İnsanların kaybedilmesi durduruldu ve hem Türkiye hem de dünyaca ünlü sanatçılar Cumartesi Anneleri’ne ithafen şarkılar yaptılar. Devlet görevlileri katıldıkları uluslararası toplantılarda anneler ile ilgili sorulara maruz kalmaya başladılar” dedi. Oturma eyleminin kamuoyunda yankı bulmasıyla birlikte devlet yetkililerinin zor durumda kaldığını ifade eden Arcan, 1995-1999 yıllarında her Cumartesi saat 12.00’da “Kayıplar son bulsun, kayıpların akıbeti açıklansın, kaybedenler bulunsun ve yargılansın” talebiyle Galatasaray Lisesi önünde oturduklarını söyledi. 15 Ağustos 1998’de eylemlerinin 170. haftasında polislerin saldırısına maruz kaldıklarını hatırlatan Arcan, 30 hafta boyunca polisler tarafından darp edildiklerini ve gözaltına alındıklarını belirtti. Arcan, 13 Mart 1999’da yaptıkları eylemin 200. haftasında saldırılardan dolayı ara vermek zorunda kaldıklarını söyledi.
10 yıllık ara
2009 yılında Ergenekon soruşturmasıyla birlikte yeni bir sürecin başladığını vurgulayan Arcan, “Kayıp yakınları bahsi geçen askerlerin yargılanması için başvuruda bulundu. Hükümet tarafından şaşırtıcı bir biçimde soruşturmalar başlatıldı. Bir süre bu devam ettikten sonra Ergenekoncular, Balyozcular ile hükümet arasında yapılan anlaşmayla soruşturmalar hukuka uygun olmayan bir biçimde beraatlarla sonuçlandı. Görevli askerler, nasıl talimat aldıklarını, cenazeleri nasıl defnettiklerini anlattı, ciddi tanıklar ve suçlamalar olmasına rağmen rütbeli askerler ceza almadan dosya kapatıldı. Bizde buna karşı 10 yıllık aradan sonra 31 Ocak 2009’da Cumartesi oturmalarına yeniden başladık” diye belirtti.
Herkes ses vermeli
23 yıldır adalet arayışlarının devam ettiğinin altını çizen Arcan, “700. haftasına geldiğimiz eylem Türkiye’nin en uzun soluklu, dünyanın ise 2 bin haftasını aşan Las Madres de Plaza de Mayo annelerinden sonra en uzun süren barışçıl eylemi. İnat ve kararlılık isteyen eylemlilik dünyanın bütün ülkelerinde olduğu gibi asıl yürütücüleri kadınlar. Kadınların ısrarı ve inadı mücadeleyi uzun soluklu bir mücadeleye çevirdi” dedi. Cumartesi eylemlerinin sadece kayıpların bulunması ve faillerin yargılanması için yapılmadığına vurgu yapan Arcan, şunları söyledi: “Bu mücadele aslında Türkiye’nin demokratikleşme mücadelesi, adalet ve barış mücadelesidir. Özgür, eşit ve adil bir ülke yaratma mücadelesidir. Galatasaray Meydanı’na gelmeyen adalet Türkiye’de hiç kimse için gelmeyecektir. Türkiye’nin demokratikleşmesi için adalet ve barış istemek zorundayız. Özgür, onurlu, eşit bir yaşamı talep eden herkesi 25 Ağustos’ta annelerin sesine ses vermeye bekliyoruz.”
Elif Çetiner/İstanbul-MA