Bu adı geçen üç şehir enteresan günlerden geçiyor, her biri hem birbirleriyle alakalı hem de özelde çok şeyin yaşanacağı alanlar gibi duruyorlar.
Bağdat; bir türlü ne yaptığını, ne yapacağını bilen bir hale gelemedi. Uzun zamandır kısa ömürlü hükümetlerle günü kurtarmaya çalışan bir görüntü veriyor ve adeta bir sorunlar yumağı içinde dönüp duruyor. Ekonomik istikrarsızlık, kendi içinde onlarca parçaya bölünmüş ve her kafadan bir sesin çıktığı mezhepsel sorunlar, Türkiye’nin saldırı planları, İran’la ilişkiler, yüz bini aşkın silahlı gücüyle Heşdi Şabi’nin ne olacağı sorunu vs. vs.
Eski istihbaratçı, batı dünyası ile iyi ilişkiler içinde olan yeni Başbakan El Kazımi geçici olarak görev üstlenmiş, seneye Haziran’da da bir erken seçim yaptırarak kendince görevini tamamlayacak gibi görünüyordu.
Ancak son dönem pratiği pek de öyle görünmüyor ve siyasette kalıcı olacak bir görüntü sergiliyor. Yedi sekiz ay sonra işini tamamlayacak bir Başbakandan farklı olarak, derinlikli konularla ilgileniyor. Amerika ve Avrupa ülkeleriyle görüşmeler, içeride mezheplerin önemli gruplarıyla ve Kürt partileriyle ve halkla bir araya gelip geleceğe dair sohbetler yapıyor. ‘Şaşırtıcı’ iki icraatinden ilki, Arap dünyasının en önemli merkezlerinin Türkiye’ye karşı bir cepheleşmeye gittiği, kendisine de destek vaatlerine rağmen, kendi toprakları da sayılan alanlardaki Türk yayılmacılığına karşı başlangıçtaki esip gürlemelerinden eser kalmaması. İkincisi de özellikle Şengal başlığında Ankara’nın politikalarına çanak tutması.
Şengal ‘anlaşmasına’ dair epeyce yazılıp çizildiğinden dolayı detaylara girmeyeceğim. Ancak bir şey net olarak orta yere düştü ve deşifre oldu ki, Bağdat’ın yeni Başbakanı, ABD’nin Şengal’e dair aldığı kararın, Türkiye ve KDP’nin bölgeye dair planlarının bir parçası olmayı kabul etti.
Şengal halkına ve diğer Kürt partilerine sormadan, DAEŞ saldırısını duyar duymaz hem Bağdat’a hem de KDP’ye bağlı güçleri çekip binlerce insanın ölümüne, evsiz yurtsuz kalmasına, binlerce kadının barbarlarca esir edilmesine sebep olan iki güç olarak; ‘Anlaşma yaptık, Şengal dış güçlerden arındırılacak’ derseniz buna kargalar güler. Zira Şengal’de İngiliz, Fransız, Alman yok. Ana dert PKK ama onlar da yok. Şengal halkını DAEŞ zulmünden kurtarıncaya kadar oradaydılar, sonrasında Şengal halkı öz savunma güçlerini, öz yönetimini oluşturduktan ve hem kendini savunabilir hem de koruyabilir hale geldikten sonra ve bütün dünyaya duyurarak çekilip gittiler. Arkasında ABD ve AKP-MHP iktidarının olduğu bu ‘anlaşma’ya dair tepkiler başladı doğal olarak. Şengal halkı bunu asla kabul etmeyeceklerini duyururken, Irak eski Başbakanı İbadi de böyle bir şeyin uygulanamayacağını, kabul edilemeyeceğini söyledi.
Tam burada bir şeyden daha bahsetmek gerekiyor. Amerika’daki açıklamalarda Bağdat, Türkiye ve KDP’nin bu işi birlikte halledeceği açıklanmıştı. Dikkat edilirse mevcut anlaşmada Türkiye’nin adı geçmiyor ve sadece Bağdat-KDP adı zikrediliyor. ‘Uzmanca’ hazırlanmış, yazılmış bir senaryo. Çok iyi biliniyor ki eğer anlaşmada Türkiye imzası da olsaydı; başta Iraklı Şiiler ve Hewlêr halkı dahil olmak üzere tüm Başurlu Kürtlerden çok ciddi tepkiler yükselecekti. Ancak ve her şeye rağmen gerek bölge halkı ve gerekse de Arapların önemli bir bölümü, bu işin arkasında Türkiye’nin olduğunu çok iyi biliyor ve önümüzdeki günlerde birçok kesimden sesler ve tepkiler yükselmeye başlayacak ve bu işin çocuk oyunu olmadığı, AKP-MHP koalisyonunun yayılmacı politikalarının bir adımı olduğu deşifre edilecek. Esas tepkiyi de ‘anlaşmayı’ Yetmiş Dördüncü Ferman sayacak olan Şengal halkının göstereceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.
Enteresan olan şeylerden biri de, bu ‘anlaşma’ tartışılırken, Bağdat Parlamentosu’nda: ‘Şengal’deki Ezidi soykırımının kabulü, toplu mezarların açılması ve kaçarak katliama göz yumanların tespiti ve yargılanması’ başlıklarını içeren bir yasa önergesi tartışılmaya başlandı.
Yazıyı yazmaya başladığımda yasa önergesinin akıbeti henüz belli olmamıştı ancak Şengal civarındaki toplu mezarların kazılmaya başlandığına dair bir bilgi geldi… Görünen o ki önümüzdeki günlerde Şengal, gündemimizde yer tutmaya devam edecek.
Bağdat ve Şengal’de bunlar olup biterken Hewlêr’de ve KDP’nin kontrol ettiği alanlarda da ‘ilginç’ şeyler oluyor.
Bu bir iki başlığı da Bölgeden Haberler gibi yazıp bitirelim: Bölge Parlamentosu’na verilen ve kabul göreceğinden kuşku duymadığım bir yasa önergesi var. Artık belli şahsiyetlere dair eleştiri yasak olacak. ‘Her kim ki belli başlı şahsiyetlere ve bazı kurumlara karşı eleştiri yaparsa beş yıl hapis cezası ile cezalandırılacak.’ Bu yasa hiç yabancı değil, aksine komşu ülkelerden dolayı epeyce tanıdık geldi.
Son hafta içinde Duhok ve çevresinde gazeteci ve aydınlardan oluşan on kişi asayiş ekiplerince gözaltına alındı ve bu insanlardan haber yok. Neredeler, ne durumdalar, ne kadar kalacaklar belli değil. Özellikle Türkiye’nin Başur’daki saldırılarının artmasıyla birlikte, KDP’nin kontrol ettiği alanlarda, aydınlar, gazeteciler ve TV çalışanlarına dair bu tarz yönelimler sıklaştı, halkın haber alma kaynakları susturulmaya çalışılıyor.
Son olarak da; KDP istihbarat örgütü Parastın mensubu olduğu söylenen beş kişinin çeşitli yöntemlerle öldürüldüğüne dair haberler var. MİT, bölgede her alanda çalışmalarını tam gaz sürdürüyor.