Kürtçe’nin yasaklanması ve kültürün yaşanmasına izin verilmemesini ‘kültür kırımı’ olarak tanımlayan sosyolog Durak, bunun insanlık tarihinde soykırım kadar büyük bir insanlık suçu olduğuna dikkat çekti
Esra Solin Dal/Ankara-MA
Kürtçe üzerindeki baskılar gün geçtikçe artıyor. En son ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Şehir Tiyatroları sahnesinde sergilenmesi planlanan Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) tiyatro grubu olan Teatra Jîyana Nû (Yeni Yaşam Tiyatrosu) tarafından oynanan Dario Fo’nun ‘Yüzsüz: Klakson, Borazanlar ve Bırtlar’ oyununun Kürtçe oyunu oldu. “Bêrû: Klakson, Borîzan û Birt” oyununun sahnelenmesine saatler kala polis tarafından basılarak kaymakam emriyle yasaklandı. Ankara Üniversitesi’nde sosyoloji bölümünde araştırma görevlisi olarak çalışırken “Barışa Çağrı Bildirisi”ne imza attığı için ihraç edilen sosyolog Yasin Durak, Bêrû’nun yasaklanmasını ve son dönemde Kürtçe üzerindeki baskıları değerlendirdi.
‘Komik bir gerekçe’
Oyunun yasaklanma gerekçesinin komik olduğuna dikkat çeken Durak, asıl nedeninin Kürt hareketinin Türkiyelileşme projesinin batıdaki yansımasını engellemek olduğunu vurguladı. Durak, AKP’nin teşvik ettiği tutum ve davranış kalıplarına uymayan birçok kişinin ‘terör’ yaftasına maruz kaldığını belirterek, “Burada Kürtçeye karşı açık bir dışlama var. Bu ülkede eğer Türk’seniz Müslüman olmanız beklenir. Fakat eğer Kürt’seniz Müslüman olmanız da yetmez” ifadelerini kullandı.
İnsanlık suçu
Cumhuriyet’in kuruluşundan şu ana kadar Kürt kimliği ve kültürü üzerinde bir asimilasyon politikası olduğunu vurgulayan Durak, kurucu projenin her zaman için inkâra dayalı olduğunu söyledi. İnsanların dilini konuşmasına ve kültürünü yaşamasına izin verilmemesinin bir kültür kırımı olduğunu dile getiren Durak, bunun soykırım gibi büyük bir insanlık suçu olduğunu belirtti.
Aleviler de aynısını yaşıyor
Bu kültür soykırımının sadece Kürtlere yönelik olmadığını aktaran Durak, aynısını Alevilerin de yaşadığını ifade etti. Durak, “Türk olsun Kürt olsun insanların nasıl giyineceğine yediğine içtiğine nasıl davranacağına hatta ölülerini nasıl defnedeceğine müdahale etmek bir kültür kırımıdır. Bu kültürsüzlüğün en son noktasıdır” dedi. Son yüz yıldır Kürt kimliğine karşı farklı pragmatik gerekçelerle kültür kırımının yaşandığının da altını çizen Durak, “Bu o kadar daraldı ki artık Saray’ın bahçesinin sınırlarını kapsayacak hale geldi. Çünkü kendilerine alternatif olacak hiçbir şeyi istemiyorlar. Bu nedenle örgütlü, farklı, kültürü ile zengin mitoloji ve gelenekleriyle kendisini ortaya koyan Kürt hareketi namlunun ucundadır” ifadelerini kullandı.
Toplumsal çürüme
askıların çoğaldığı, kültürlerin birbirinden ayrıştırıldığı toplumlarda çürümenin kaçınılmaz olduğunu sözlerine ekleyen Durak, toplumların gelişmesinin dayanışmayla mümkün olduğunu belirterek, “Gezi Direnişi ve Newroz gibi şenlikleri düşünün insanların birbiriyle dayanıştığı sorunlarını birbirine anlattığı ve dertlerini ortaklaştırdığı bir ortam görürsünüz. Bu çeşit bir kamusal ortamın yerine, insanların evine kapandığı korktuğu, sokaklarda bombaların patladığı, insanların birbirini ihbar ettiği ve herkesin herkesten şüphe etmeye başladığı bir kamusal ortam oluştuğunu görüyoruz. Bu çürüme değil de nedir ve hiçbir Kültürel formasyon böylesi bir çürümüşlükten sonra hayata kalmaz. Burada şu iradeyi göstermek gerekiyor ‘sokakları hep beraber geri alacağız’ deme iradesini göstermeliyiz” şeklinde konuştu.