Geçen hafta yüksek siyasetin gündemi yoğundu. Azerbaycan-Ermenistan gerilimi, Bodrum marinasından poz veren eski kontrgerillacı Ağar- Çakıcı-Eken ve Alan dörtlüsü, Bahçeli’nin öğrendiklerimizi cümle içinse kullanalım ödevi gibi duran atasözleriyle bezenmiş Kılıçdaroğlu eleştirisi ve Kıbrıs seçimleri. Art arda okurken bile nefesimizin kesildiği bu yoğun gündemler önemli tabi. Ama ben bugün yine biz fakirlerin “gündelik” sorunlarından bahsetmek istiyorum.
Yanlış anlaşılmasın bu büyük dev siyasi olayların her biri elbette bizlerin hayatını, çalışma ve yaşama koşullarını doğrudan etkileyen sonuçlara yol açıyor. Elbette siyaset de fakirlerin gündemi olmalı. Benim şikâyetim biz fakirlerin dertlerinin bu yüksek siyasetin konusu olamaması.
Dün yine şikâyetimi depreştirecek bir an yaşadım. Haberler arasında gezindiğim ve olayların vahameti karşısında ezildiğim anlardan birinde Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın veciz olarak dolmuşların şoför mahallerine asılacak o twiti düştü önüme. Şöyle yazıyordu: “DOLUYSA BİNMEYİN! İstanbul’da dolmuş şoförleri içinden bazılarının salgına rağmen kapasitelerinden fazla yolcu aldıkları yönünde şikâyetler artmaya başladı. Lütfen fazla yolcu taşıyan dolmuşlara binmeyin. Yolcu kapasitesi denetimi yapan emniyet birimlerine yardımcı olun” Bu paylaşımın altında da doluluk nedeniyle kapıları açık halde bir Esenyurt (İstanbul) dolmuşunun fotoğrafı yer alıyor.
Bu paylaşımda şuncağız bir sorunda bile sorumluluğun vatandaşa yüklendiğini görüyorsunuz. Geçtim hükümeti, belediyeyi, bürokrasiyi Bakan bey dolmuşçulara bile kem söz etmemiş. Dolmuş şoförlerine bile bir sorumluluk çağrısı yapmamış. Kime seslenmiş? Dolmuşa binecek olanlara. Doluysa binmeyiverin ne var yani? Canınızdan daha mı değerli bir yerden bir yere gitmek. Sahi nereye gidiyorsunuz? Pandemide vaka sayıları onar onar katlanırken bu tıka basa dolmuşları, otobüsleri kullanma sevdası nedir arkadaşlar?
Ben bu soruları sorarım. Ama Fahrettin Koca belli ki sormuyor. Sanırım kendisi neden-sonuç ilişkisine bir eleştiri olarak Sağlık Bakanlığı makamında bulunuyor. Oysa bu soruları sorsa hiçbir karşılığı olmayan, geçim derdinin boşa düşürdüğü tavsiyelerde bulunmayabilirdi.
Sayın bakan dolu araçlara biniyoruz çünkü tam zamanında mesaiye başlamak zorundayız, işimizden çıktığımızda eve gitmek zorundayız. Geçimimizi sağlamak üzere çalışmak için ekseri toplu taşıma kullanmak zorundayız. Kalabalık semtlerde yaşadığımızdan boş araçlarla ulaşım hizmeti almak gibi lükslere de sahip değiliz. Ne yapalım durağa erken gidip boş araç gelene kadar bekleyelim mi ya da İlk durağa yürüyelim isterseniz.
Paylaşılan fotoğraf da hiç de tesadüfi değil. Pandemiye rağmen tıka basa insan dolu minibüsün üzerinde Esenyurt Avcılar tabelası var. Esenyurt, Hayat Eve Sığar uygulamasına baktığımızda İstanbul’da pandemi yaygınlığı haritasını kırmızıya boyayan ilçelerin başında geliyor. Ona Beylikdüzü, Fatih, Zeytinburnu, Esenler, Bahçelievler ve Bağcılar eşlik ediyor. Bu ilçeler hem şehrin en kalabalık nüfuslu hem de emekçilerin yoğun yaşadığı ilçeleri. Değil pandemide olağan zamanlarda bile ulaşımı çileli semtler. Hele de işe gidiş geliş saatlerinde.
Anlayacağınız biz emekçiler olağan zamanlarda insanca koşullarda ucuz ve konforlu toplu taşıma hizmetine ulaşamadıkları yetmezmiş gibi pandemi döneminde daha da büyük risk alarak bu kalabalık, pahalı ve konforsuz ulaşım hizmetine mecbur ediliyoruz. Ama yetkililer bütün pandemi boyunca yaptıkları gibi her türlü sorumluluğu bizim boynumuza yıkıyor. Evde kalalım, sosyal mesafeye uyalım, dolu dolmuşlara / otobüslere binmeyelim…
Bu ülkenin icra makamları pandemide ulaşımın barındırdığı riskleri göz önüne alıp mesai saatlerini kısaltma / ulaşım hizmetinin niteliğini iyileştirme ya da çalışanların işsiz veya aç kalmadan işe gitmemesini sağlayacak bazı düzenlemeler yapacak değildi herhalde. Zaten sorumsuzlar da dolmuş kapılarından asılmak, çalıştıkları yerlerde birbirlerine virüs bulaştırmak, haritaları kırmızıya boyamak marifetiyle kendini gösteriyor. Sözümüz onlara “doluysa binmeyin şu zıkkıma”