KDP ile Irak merkezi yönetimi arasında imzalanan ve Türkiye’nin memnuniyetini bildirdiği Şengal anlaşmasının üzerinden bir hafta geçmeden Bağdat’taki KDP binası Haşdi Şabi milislerinin saldırısına uğradı ve yakılarak kullanılamaz hale getirildi. Saldırıda dikkat çeken husus KDP ve Başur Kürdistan bayraklarının yakılması; Kasım Süleymani ve El Mühendis’in (ABD tarafından öldürülen Haşdi Şabi’nin komutan yardımcısı) posterlerinin taşınmasıydı.
Hoşyar Zebari’nin bir süre önce yaptığı ‘DAİŞ ile Haşdi Şabi arasında fark yoktur’ minvalindeki açıklamasını gerekçe gösteren eylemcilerin kendiliğinden bir araya gelmediği aşikâr. ABD’nin teşvikiyle Kazımi yönetimi ile KDP’nin yakınlaşması belli ki birilerini rahatsız etti. Ki bu güçlerin başında İran geliyor. İran gerek Şengal’de atılan adımın gerekse de KDP ile Kazımi arasındaki diyaloğun aleyhine işlediğinin farkında. ABD Şengal’de sadece YBŞ-YJŞ güçlerinin değil aynı zamanda Haşdi Şabi’nin de bulunmasını istemiyor. Bu güçlerin İran’ın denetiminde olduğunu söylüyor ve buralardan uzaklaştırmak istiyor. Şengal’den başlayarak güneye doğru olan hatta- Ebu Kemale kadar- kendi hakimiyetini kurmak istiyor.
İran ise benzer bir saikle Şengal ve güneyini elinde tutup, Ebu Kemal üzerinden Suriye ile olan bağlantısını güçlendirmek ve kalıcılaştırmak istiyor. Bu nedenle, Şengal’i ilgilendiren ve lokal bir alanı kapsar gibi gösterilen anlaşma, esasında ABD ile İran’ın bölgesel hakimiyet savaşının önemli bir parçası oluyor. ABD, bilinen İran’ı Suriye’den uzaklaştırma planını devrede tutarken, İran ise Şii kuşağının sekteye uğramadan hayata geçmesi için büyük uğraş içerisinde. Hal böyle olunca Şengal’i ilgilendirdiği söylenen anlaşmanın birinci elden yansıması Bağdat’ta görüldü. Kazımi ile ortaklık kurup Irak’ta, Türkiye destekli ABD planını geliştirmek isteyen KDP’ye, İran doğrudan-dolaylı net bir mesaj vermiş oldu. Benzer bir mesaj Hewler havaalanına bir süre önce atılan füzelerle de verilmişti. Bağdat’taki elçiliği Hewler’e getirebileceği tartışmalarının gölgesinde Hewler’e yapılan bu saldırı hem ABD’ye hem de KDP’ye okkalı bir ikaz niteliğindeydi. Ki takip edenler bilir, havaalanına saldırı olur olmaz, -daha ne olduğu dahi anlaşılmamışken- Hewler’den resmi olarak failin Haşdi Şabi olduğu açıklandı. Dolayısıyla ne Şengal üzerine yapılan anlaşmayı ne de Bağdat’ta KDP’ye dönük saldırıyı tek tek olaylar olarak ele almak mümkün. Büyük kavganın yerellerdeki yansımaları demek daha doğrudur.
ABD ve İran’ın bu savaştaki hedefleri yine Türkiye’nin KDP ve Irak ile ortaklaşarak sahada etkinlik kurma çabaları bilinen ve genel olarak değerlendirilen hususlardır. Fakat esas merak edilen konulardan biri de Kazımi yönetiminin durumu oluyor.
Bilindiği üzere Kazımi Irak istihbaratının başındayken ABD’nin yönlendirmesi ve Şii bloğun oluruyla Başbakanlık makamına getirildi. Her ne kadar geldiği ilk günlerde ‘bize doğudan fayda gelmez’ deyip Batı’ya yüzünü çevirme niyetinde olsa da, şartların kendisini ilk olarak İran’a götürdüğü hafızalardadır. Suudi-Mısır ile ilişki kurmak isteyen, buralardan destek de alan Kazımi’nin içerdeki temel bir icraatının devletin merkezi kurumlarını kendisine bağlamak olduğu görülüyor. Yine Irak’ın birliğine vurgu yapmak, bu yanı öne çıkarmak adına Kürdistan bölgesine yaptığı ziyaretteki ayrıntılar -ziyaret edilen yerler, kişi ve kurumlar- çok fazla konuşuldu, üzerine yorum yapıldı. Ama tüm bunlara rağmen Kazımi’nin esas destek alması gereken tabandan -Şii çoğunluktan- yeterli desteği alamadığı da gözleniyor. Irak’ı büyük bir ülke haline getirme hevesiyle yola çıkan Kazımi, dış ülkelerin temsilciliklerinin bulunduğu Bağdat’taki yeşil bölgeye saldırıları durduramıyor. Bu saldırıların Şii örgütler eliyle yapıldığı, arkasında İran’ın olduğu biliniyor. Şüphesiz bir ülke için en hassas konuların başında dış temsilciliklerin korunması geliyor. Eğer, ülkenize gelen misafirlerinizi koruyamıyorsanız, güvenirliğiniz de kalmaz, etkiniz de.
Bu anlamıyla Kazımi hala kendi tabanını memnun etmiş değil. Şii çoğunluk ile arasında uzun köprüler var. Kazımi’nin Arap Şialığına oynadığı, İran’a mesafeli bir siyaset izlemek istediği anlaşılıyor fakat bunun için öncelikle Şii camiayı ikna etmesi gerekiyor. Kazımi’nin unuttuğu temel gerçek de bu oluyor: Halka dayanmazsanız er ya da geç koltuğunuzu kaybedersiniz.
20 Ekim’de Irak’ta gösterilerin yeniden başlayacağı belirtiliyor. Bağdat başta olmak üzere meydanları dolduran eylemcilerin Kazımi’ye tanıdıkları 100 günlük süre doldu çünkü. Sadece bu bile Kazımi’nin önünde zorlu bir yol olduğunu gösteriyor.
Kazımi’nin ABD başta olmak üzere Batılı güçlere dayanarak, Irak’ı yeniden yapılandırmak istediği açık. Fakat bunun İran’a düşman güçlerle açık ittifak içinde olan, milliyetçiliği referans alan KDP ile ortaklaşarak olmayacağı kesin. KDP her anlamıyla ABD ve Türkiye denetiminde olan bir güçtür ve bu güçler tarafından Irak’ta kullanılmaktadır. Şengal bunun en somut ifadesidir. Lakin Kazımi esas gücünü İran etkisindeki Şiilerden almaktadır. Eğer Irak’ta liderlik yapmak istiyorsa Şiilere dayanmak zorundadır. Yani çokça söylendiği gibi dengeyi sağlamak mecburiyetindedir. Aksi, ABD ve Türkiye’nin oyununa gelmesi olur ki, buna izin verilmeyeceği son örneklerden anlaşılmaktadır. O halde şunu söylemek mümkündür: Bir, Kazımi öncelikle evin içiyle barışmalıdır, iki demokratik muhtevalı ittifaklara yönelmelidir. Ki, akıbeti bu iki husustaki becerisine bağlıdır.