Yıl 2003. Mezopotamya’daki geleneksel dövmeleri konu alan İzmir MKM’nin yapımcısı olduğu “Beden Ayetleri” adlı belgesel filmim için İzmir’de gala yapacağımız bir salon arıyoruz. Ama belgesel film Kürtçe olduğu için ne devlete ne belediyelere ne de özel şahıslara ait salonlar bize verilmiyor. Tahiti’de çekilmiş dövme ile ilgili bir belgeseli Türkçe altyazılı olarak ve jeneriğine yönetmen olarak kendi adımı yazıp izin başvurusunda bulunuyorum ve izni alıyorum. Rutin kontrol prosedürü içinde film galasını izleyen polisler filme gelenlerin profilinden bu filmin bir Kürtçe film olduğunu tespit ediyor tabii. Beni alıyorlar filmden sonra. Yasal bir gözaltı şeklinde değil, korsan bir gözaltı ile. “Filmin politik bir içeriği yok, niye aldınız beni, dövmelerle ilgili bir belgesel film işte” diyorum. “Bu belgeseli neden Kürtçe çektin” diyorlar. Filmin içeriğinden dolayı hafifletici nedenlerim olsa da filmin dilinin Kürtçe oluşunu da ağır bir politik tutum olarak kabul ediyorlar ve bana gerekli muameleyi yapıyorlar. Bir daha Kürtçe film çekersem başıma daha kötü şeyler geleceğini söylemeyi ihmal etmeyerek beni bırakıyorlar. Rahmetli Dario Fo bu olaydan ne güzel bir politik komedi çıkarırdı eğer kendi ülkesinde yaşansaydı bu olay.
Yüzyıllık Cumhuriyet tarihi, bir bakıma devletin, Kürtçe ile topyekûn mücadele tarihidir aslında. Devlet bilmektedir ki eğer dili yok edemezsen bir halkın varlığını ortadan kaldıramazsın. Seksen yıllık inkâr ve imha politikasından “Kürtçe vardır, dolayısıyla Kürt de vardır” politikasına geçiliverdi Türkiye’de yeni bir iktidar kurulurken. “Kürt varsa, Kürt olmaktan doğan haklarını kullanamıyorsa o zaman Kürt sorunu da vardır, hatta bu sorun benim sorunumdur” söylemi iktidarın başbakanı tarafından ifade edildi meydanlarda, Kürt sanatçılar, Kürt politikacılar kürsülere, sahnelere çıkarılarak. Hatta dendi ki biz “Kürt vatandaşlarımıza analarının ak sütü gibi hak olan dil ve kültür haklarını veriyoruz. Bunun terörle müzakere ile alakası yoktur.” TRT’de Kürtçe yayın, üniversitelerde Kürt Dili ve Edebiyatı bölümleri, liselerde Kürtçe seçmeli ders gibi adımlar, Kürtçe klasiklerin Kültür Bakanlığı tarafından basılması vb. hiç de küçümsenecek adımlar değil. Küçümsenecek adımlar değil de yüz seksen derecelik bir politika değişikliği ile bunların hepsi de bir anda rafa kaldırılıveriyor. Bir anda tekrar Cumhuriyet’in fabrika ayarlarına dönülüyor Kürt ve Kürtçe ile olan ilişkide. TRT’deki Kürtçe iktidar propagandası yapan yayın dışında neredeyse Kürtçeye nefes alacak alan bırakılmıyor. Bu ne zaman oluyor? Kendi deyimleriyle “terörle müzakere bitince” Hani siz Kürt vatandaşlarınızın zaten en doğal hakkı olduğu için veriyordunuz bu hakları?
Yıl 2020. Bir kara komedi olan Klakson Borazanlar ve Bırtlar, İtalyan oyun yazarı Dario Fo’nun bütün dünyada tanınan ünlü oyunu Türkçeye de çevrilmiş, başta devlet tiyatroları olmak üzere pek çok tiyatro topluluğu tarafından defalarca oynanmış. İstanbul’da kurulan ve Kürtçe oyunlar oynayan Kürt tiyatrosunun en eski topluluklarından biri olan Jiyana Nu Tiyatrosu da bu oyunu Kürtçeye çevirmiş, Türkiye’deki tiyatro festivallerinde ve başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin pek çok kentinde defalarca bu oyunu sahnelemiş ve sahnelemeye devam etmekte. İstanbul Büyükşehir Belediye Tiyatroları da özel tiyatrolara destek kapsamında programında Jiyana Nu’nun oynadığı Dario Fo’nun bu oyununa yer veriyor. Yüz yıllık İstanbul Şehir Tiyatrolarının tarihinde ilk defa programda bir Kürtçe oyun yer alıyor. Gaziosmanpaşa Kaymakamlığı, oyunun oynanmasına birkaç saat kala oyunu yasaklıyor. Yasaklama kararında Kürtçeden hiç bahsedilmiyor fakat Türkçe oynandığında hiçbir sakınca doğurmayan, Jiyana Nu tarafından Türkçe ve İtalyanca versiyonlarının aynısı olarak oyun Kürtçe oynandığında suç işleneceğine dair açık ve yakın tehlike durumu doğuracağı, kamu düzenini bozma, huzur ve güvenliği, kişi dokunulmazlığını tehlikeye düşüreceği öngörülerek oyun yasaklanıyor. İstanbul valisi de oyunun Kürtçe olduğu için değil, PKK propagandası yaptığı için yasaklandığına ve oyun hakkında soruşturma açıldığına dair bir açıklama yapıyor. Bu oyun daha önce aynı biçimiyle 30 kez oynanmışken bu ülkede. Jiyana Nu’nun her oynadığı oyun polis tarafından sıkı sıkıya takip edilip kayıt altına alınıyorken hem de. Dario Fo hakkında tutuklama kararı çıkarsa şaşırmamak lazım. Biliyorsunuz bir savcı daha önce Spinoza ve Albert Camus’u örgüt üyesi yapmıştı. Buradaki en temel mesele CHP’li bir belediyenin Kürtçe bir oyun ile kurduğu ilişkinin kendisi için yarattığı büyük tehlikeyi görmesinde yatıyor iktidarın. Anadiliyle bir oyun oynamak ve ana dilinde bir oyun izlemek gibi dünyanın en tabii bir hakkı üzerinden kurulan bir ilişki iktidarın korkulu rüyasına dönüşüveriyor.