“Eve dönüyorum denebilir ama döndüğüm yer evim değil. Bunun nedeni belki de bir evimin olmaması.” Fransız felsefeci Barbara Cassin’in yazdığı, Seçil Kıvrak’ın çevirisiyle Kolektif Kitap tarafından yayımlanan “Nostalji: İnsan Ne Zaman Evindedir”, bu cümlelerle başlıyor. Cassin kitabında ev, sıla, aitlik ve nostalji kavramlarının çağrışımlarına anlamlı bir yolculuk yapıyor. Ev neresidir? Sıla nedir? Nostalji neye denir?
Bir de elbette, kitabın başlığında da yer alan şu soruya kafa yoruyor: “İnsan ne zaman evindedir?” İstanbul’un kalbinde Galatasaray Meydanı’nda 27 Mayıs 1995’ten beri kırmızı karanfilleriyle sessizlik içinde oturarak kayıplarını isteyen “Cumartesi Anneleri”, bu hafta can arayışlarının 700. haftasını dolduruyor.
Cumartesi Anneleri, halen kayıp sevdiklerinin kemiklerine ulaşmak ve onlara kıyanların yargılanmasını talep ediyor. Galatasaray Meydanı’nda doğanlar, büyüyenler, yaşlananlar ve ölenler…
Karanfilleriyle gözaltına alınan anneler…
Kenan Evren’e hakkını helal etmediğini var gücüyle ilan edenler… Kolluk kuvvetlerinin saldırı amacıyla üzerlerine yürüttüğü köpeklerle, köpek korkusunu yenenler…
Ters kelepçelenenler, biber gazı yiyenler… Kötü söz işitenler, küfür ve hakaret yiyenler…
Bir meydana yirmi üç yılda neler sığdırılırsa, ilk günden beri orada olanlar bunların hepsini gördüler. Onlar, Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak’ın deyişiyle, bir meydanda mezar düşü büyütenler.
Bir kemik parçasına razı olmanın ne demek olduğunu en iyi onlar bilirler. Onlar, bir sabah evlerinden çıkıp bir daha dönmeyenlerin anneleri, babaları, eşleri kardeşleri…
Yirmi üç yıl önce, gözaltında zorla kaybedilen sevdiklerinin arayışlarına bizleri de dahil ettiler. Saatlerce bekledikleri karakol kapılarından, gittikleri savcı makamlarından her daim elleri boş döndüler.
Elleri boş, gerisin geri evlerine döndüler. Ama sahi, bir insan ne zaman evindedir? Bir mekânın “ev” olabimesi için insan neyin gereksinimindedir? Çünkü döndüğünüz yer, Cassin’in de dediği gibi, her zaman eviniz değildir. Canınızdan bir parçanın kemik parçasına ulaşmaya çalışırken, her akşam başınızı koyduğunuz yastık bile sizin değildir. Ne oturduğunuz koltuk, ne uzandığınız divan…
O gün gelene kadar her şey emanet, her yer sürgün yeridir. Peki, sürgün ve emanet üzerine kurduğunuz ev sahiden sizin midir? Kök salamadığınız yer, ev midir? Cumartesi Anneleri yıllardır bekleyişlerinin sona ermesini bekliyor. Cumartesi Anneleri, evlerine dönmeyi bekliyor. Sen de 25 Ağustos’ta Galatasaray’a gel. Gel ki kayıp yakınlarının eve dönüş umudu diri kalsın. Çünkü bütün anneler, evlerinde yaşlanmayı hak eder.