Zehra Doğan, Türkiye’de ilk kez sergilenen Nehatîye Dîtın / Görülmemiştir” sergisi için, ‘Bir düşüş değil, güç var’ diyor. Doğan, yaralarını serginin sardığını ve artık daha güçlü olduğunu vurguluyor
Meltem İnci
İçeriye adımımızı attığımızda karşımızda duran bir oda; odanın içerisindeki pencereler önünde dizilmiş bezler ve üzerlerinde çizimler. Tam ortada aynalı bir masa var. Zehra, kendisine cezaevinde yollanmış ‘görülmüştür’ bandrolü olan bir sürü mektuba çizimler yapmış.
Dikkatlice bakmaya devam ederken; kadın siluetleri, iki katlı bir ranzada yatan balıklar, çıplak bir kadın göze çarpıyor. Pencere önünde bir tülbent üzerinde tek kişilik hücrede kalan bir kadın bedeni.
Başka bir yerde hücreyi parçalamaya çalışan bir kadın. Sert bir duruş, bir protesto, isyan var. Zehra’nın da dediği gibi; “Bir düşüş değil, güç var.”
Zehra Doğan, cezaevindeyken cezaevi arkadaşlarıyla kolektif bir şekilde yapmış her şeyi. Annesinin emeği ise çok büyük.
Merdivenlerden yukarı çıkarken bir ağıt sesi duyuyoruz. Karanlık, kapısı yarı açık bir oda. Ağıtlar gittikçe yükseliyor… Bu odada Zehra’nın annesinin, Zehra içerideyken yaptığı bebekler ve yaktığı bir Kürtçe ağıt var.
“Nehatîye Dîtın / Görülmemiştir” sergisi Zehra Doğan’ın 2016-2019 tarihleri arasında cezaevinde geçirdiği zamanlarda yaptığı çalışmalardan oluşuyor. Ressam ve gazeteci olan Zehra’nın sergisi ilk kez Türkiye’de sergileniyor.
Zehra, annesinin gönderdiği kıyafetler, yazmalar ve çarşaflara; meyve boyaları, çay, kahve, atık malzemeler ve adet kanıyla, saçından yapmış olduğu fırça ve çeşitli kalemlerle can veriyor.
‘Daha güçlüyüm’
“Biz o sergi için çok çalıştık” diyor Zehra Doğan, önyargılar nedeniyle yarattığı duvarları yıkıyor ve daha güçlü olduğunu söylüyor. Yok saymalar, kadın olduğu için kirli bir saldırılar nedeniyle ağır yaralar aldığını söyleyerek; “O yaralarımı bu sergi sardı. Daha cesaretli çıktım karşılarına” diyor.
‘Yoktan var ederiz’
İçinde üç bez bebek olan ve annesinin Kürtçe ağıtlarının yükseldiği ‘Hiza’ odasını soruyoruz Zehra’ya, ‘O benim işim değil, annemin işi” diyor ve ekliyor; “Ağıt dediğimiz şey zaten acı olan bir şey ya, orada ilginç olan çok başka bir şey var. Orada annenin cezaevindeki kızı için yaptığı bebeklerle bir direnişi var. Kendi çocuğunun, kendi evladının bir yere kapatılma durumuna bir protesto var. Bu durumu kabullenmeyip onu yeniden özgürleştirme çabası var. Varoluşsal bir biçim ortaya çıkıyor. Bu yüzden çok dengede duruyor bu acı ve bu bir düşüş değil, bir güç olarak kendisini gösteriyor o oda da. Yakınmıyor, yeniden yaratıyor. Ama o gerçekliği biliyor bu yüzden bir ağıt var. O dünyayı kabullenmeyip yeni bir dünya kuruyor ve o dünyayla 2 buçuk yıl geçiriyor. O iş benim değil, annemin işi. Çok güçlü, sert ve Kürt kadınını çok iyi tarif eden bir iş o aslında. Biz her zaman acıyı çekeriz ama yakınmayız, yeni yol ararız, yoktan var ederiz. Ona inanırız, o inanç her zaman vardır. ”
‘Acıyı nasıl çizersiniz?’
Sanatını varsayım üzerinden değil, yaşanılan şeylere karşı tanıklığı üzerinden ifade ettiğini söyleyen Zehra şöyle devam ediyor: “İtalya’da çok garip bir soru gelmişti, “Acıyı tarif ederseniz nasıl çizersiniz?” bu soru bana çok ağır gelmişti. Nusaybin resmi de öyleydi. Düşünüp “Nusaybin’i çizeyim” demedim. Nusaybin’de olmasaydım asla o resmi çizmezdim. Acıya dair bir çabam olmadı. Beni oraya götüren kendimin de yaşadığı tanık olduğu olaylar. Kendi tanıklığım. Yaşadığım şeylere karşı bir ifade biçimi. Sanatta yaşanılan bir şeyi ifade etmek çok önemlidir.”
‘Ortak yaşanmışlık’
Zehra, sergisinin yurtdışında ve Türkiye’de çok derin, anlamlı tepkiler aldığını söylüyor. Özellikle Türkiye’den gelen tepkiler için; “Ortak bir yaşanmışlığımız var, hala da devam eden bir yaşanmışlık. Ve o yüzden oraya gidip anlamlandırmak; kendini içinde bulmak, kendinden bir parça bularak çıkıyorlar” diyor.
Zehra Doğan kimdir?
Dicle Üniversitesi Resim Öğretmenliği Bölümü mezunu. JİNHA’da ajansın kurulduğu yıl olan 2012’den kapatılana dek muhabir ve editör olarak çalıştı. Türkiye’nin ilk ve tek kadın haber ajansı Jin Haber Ajansı da 29 Ekim 2016’da 675 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kapatıldı.
Doğan, 24 Temmuz 2015’te çatışmaların ve sokağa çıkma yasaklarının yaşandığı dönemde Mardin ve ilçelerinden haber geçti. Olan biteni resimleri ile de kamuoyunun gündemine taşıdı.
Şengal’de IŞİD tarafından şiddet gören kadınlarla yaptığı “Êzidî Kadınların Çığlığı” haberiyle Metin Göktepe Gazetecilik Ödülü’ne layık görüldü.