Amedspor sadece sporun siyasal politik alandaki temsilcisi olmamakla birlikte sosyal, kültürel ve toplumsal olarak kendisine biçilen bir misyonu olduğu gerçeğinden kendisini soyutlayamaz
Devrim Baran
Amedspor sadece bir spor kulübü değildir. Tarihsel bir mirasın spor alanındaki kültürel taşıyıcısıdır. Amedspor’u halkların takımı yapan [İşçiler, emekçiler, yoksullar ve ezilenler] Amedspor kimliği etrafında buluşmasını sağlayan bu kültürün gelecek kuşaklara miras devrini yapabilmesindeki potansiyelidir.
Amedspor sadece sporun siyasal politik alandaki temsilcisi olmamakla birlikte sosyal, kültürel ve toplumsal olarak kendisine biçilen bir misyonu olduğu gerçeğinden kendisini soyutlayamaz. Bu gerçeklikte halkların göreceli var olduğunu var saydığı özgürlüklerinin ve siyasal alanın daraltılmasından veya sıkışmışlığından kaynaklı tribünlere taşıdıkları demokratik politik protestoları kadar Amedspor’un kurumsal tavrı da önemli bir rol oynamaktadır. Tribünlerin politik, protest tutumları hem taraftarlar hem de Amedspor için bu yeni kimliğin inşasına dair atılmış önemli bir adım olmuştur.
Kaldı ki Amedspor amatör bir takım olarak kuruluşunun gerçekleştiği ilk kongrede mevcut spor anlayışına alternatif bir spor anlayışını tesis etme ve aynı zamanda toplumsal muhalefetin sporda bilinç örgütlülüğünü bir misyon olarak önüne hedef koyan bir anlayışla kendisini bu alanda tesis etmeyi hedeflemişti. Her ne kadar Diyarbakır Büyükşehir Belediyesine isim devri ile ilgili hukuki sorunlar yaşansa da bu ilkeler üzerinden bir mutabakat sağlanarak isim devri gerçekleşmiştir. İsim değişikliğinin yapıldığı ilk kongrede dönemin yönetimi, bu değişikliklerle beraber bir kentin ve kurumun kulübü olmaktan çıkarak Kürdistan Coğrafyasının temsilcisi olmayı hedeflediklerini belirtmişlerdir. Yine bu kararlaşma sadece iki kulübün mutabakatıyla değil halkın ve taraftarlarının yoğun istekleri ve geniş tartışmaları sonucu alınan bir kararlaşma olmuştu.
Amedspor ve taraftarlarının bu güne kadar ortada olan bu yalın gerçekliklerini perdeleme ve kendilerini farklı biçimde anlatma gibi tutumları olmadı. Bu günden sonra da hiçbir kesim ve kimse öyle bir beklenti içine girmemeli. Tamamen sporun ve spor sosyolojisinin ruhuna uygun meşru zeminde mücadele eden bir spor kulübünün ısrarla organize bir güç tarafından meşruluk sınırları dışına çıkartılmaya çalışılması hakim sistematiğin veya paradigmanın Amedspor kimliği üzerinden çatırdama kapasitesinin görünenden daha fazla olmasından kaynaklıdır.
Türkiye’de spor politiktir. Kürtlerinde bu mecrada yegane temsilcisi Amedspor’dur. Amed ismi Kürt sosyolojisinde politik bir duruşu temsil ettiği gibi Amedspor da Kürtlerin sporda ki politik duruşunu temsil etmektedir. Nasıl ki Katalan halkının Barçası, Basklıların Bilbaosu varsa Kürtlerin de Amedsporlu olması Türkiye sporu adına hem bir farklılık hem doğal bir hak hem de kültürel bir renktir.
Ama gel gör ki bu renk ve doğal hak hiçbir şekilde mevcut haliyle kabul gören evrensel bir hakikate evriltilemiyor. Hakim ideolojinin kanatları altında her şey olabilen Kürtler kendilerine ait özlerini yansıta bildikleri hiçbir şey olamadıkları gibi bir spor kulübüne sahip olmalarına bile tahammül edilemiyor. Amedspor’un maruz kaldığı baskının temelinde yatan gerçekliği daha iyi anlamak için Kurthan Fişek’in aşağıdaki tespitine kulak vermek gerekiyor bu tespit aynı zamanda Türkiye`deki sporun diğer tüm alanlarla nasıl bir ilişki diyalektiği içinde olduğunu da gözler önüne seriyor.
“Türkiye’de spor, Devlet denetiminden ancak Devlet izin verdikçe çıkabilmiş bir uğraşı; Türkiye’de spor yönetimi, toplumsal ekonomik bütünün bağımlı değişkeni; spor yönetiminin tarihi de, son tahlilde, Türkiye’nin toplumsal, ekonomik, siyasal ve yönetsel tarihidir.”
Türkiye’de spor tüm zamanlarda siyasetin ve hakim ideolojinin denetimi altında olmuştur. Türkiye de sporun ve özellikle futbolun şekillenip kulüpleşmeye başladığı dönem İkinci Meşrutiyet dönemine tekabül etmektedir. Bu dönemin hakim kadroları İttihat Teraki’nin kadrolarıdır. Kulüplerin birçoğu da Türkçülük ideolojisinin tesisi ve milli kimliğin inşası için birer araç olarak organize edilmiştir. Türkiye sporundaki bu Türk etnik tandanslı ideolojik yapılanma günümüze kadar hakim yapısını koruyup derinleştirerek sürdürmektedir. Dolayısıyla izin verilenin dışına çıkan Amedspor’un bu kurguda yeri yoktur. Bundan kaynaklı Amedspor adeta bir düşman kuvveti olarak görülmekte olabildiğince cezalandırılmaya ve bu alanın dışına itilmeye çalışılmaktadır.
2016 yılında Bursaspor ile oynanan kupa karşılaşmasında Amedspor’a yönelik ırkçı sloganlar, cinsiyetçi küfürler edilmesi, Ankaragücü maçında şeref tribündeki Amedsporlu yöneticilere yönelik fiziki saldırılar ve kolluk kuvvetlerinin olaya müdahale etmemesi, Sakarya spor deplasmanında skorborttan askeri operasyon görüntülerinin yayınlanması ve Ölürem Türkiye parçasının çalınması, maçtan sonra teknik ekip ve sporculara saldırılar yine Sivas deplasmanında Amedspor kafilesine kentte hiçbir otelin yer vermemesi ve tüm bu ırkçı slogan ve saldırılara rağmen hiçbir kulübün Federasyondan ceza almaması bir yana Amedspor’un kendi evinde oynadığı tüm maçlarda para cezasına maruz kalması yine yıllardır deplasmanlarda seyirci yasağına tabi tutulması elbetteki manidarlıktan öte bir anlam taşımaktadır.
Tüm baskılayıcı ve faşizane politikalarına rağmen Amedspora ve taraftar kitlesine istedikleri doğrultuyu veremeyen bu derin yapılar dönemin kayyımı Cumali Atilla üzerinden kulübü isim değişikliğine zorlayacak aksi taktirde Amedspor’a yapılan katkıların [Belediyeye ait mevcut tesislerden Amedspor’un çıkartılması idman ve barınma olanaklarından mahrum bırakılması] kesileceği tehdidinde bulunmaktan geri kalmayacaktı.
Amedspor sadece Amedlilerin değil tüm Kürtlerin ve dostlarının takımıdır. Amedspor’un belki kentin sportif ihtiyaçlarını karşılayacak sportif tesisleri yok, parası yok ama milyonları aşan taraftarları ve en önemlisi de tarihsel bir mirası var.
Son söz olarak Amedspor kurgulanmış ve sistemleştirilmiş bu saldırılar karşısında şimdiye kadar nasıl ki varoluş gerçekliğini korumuş ve bu saldırıları boşa çıkarmışsa bundan sonrada daha güçlü bir şekilde bir kurumsallaşmaya ve kitleselleşmeye yönelik yapılanma içine girerek bu dönemden daha güçlü olarak çıkmalıdır. Özellikle bu dönemde başta ülke içindeki taraftarlar Amedspor yönetimini ve takımını yalnız bırakmamalı dünyanın dört bir tarafına dağılmış diasporadaki Amedspor taraftarları da Amedspor’un tanıtımı ve finansal sıkıntıları ile ilgili ciddi bir yoğunlaşma içine girerek Avrupa da bu alanın inşacıları, gönüllü çalışanları ve aktivistleri olabilmelidirler.