Siyaset kavramı günlük konuşma dilinde sıkça yer etmiş, binlerce yıllık zaman içerisinde günümüze kadar birçok filozofun, devlet yöneticilerinin, teorisyenlerin, düşünürlerin, yazarların söylemlerinde, kitaplarında yer almış bir kavramdır.
Kavramın köküne inmek, tarihsel süreç içerisindeki anlam kaymalarının bilincine varmak için kavramın tarihsel sürecini, gerçek manasını da bilmek gerekiyor. Uygarlık tarihinde ‘Rıza Toplumu’ sürekleri ile Nahak zihniyet arasında kavramların anlamları ile ilgili sürekli bir çelişki ve çatışma olmuştur. Nahak zihniyet kavramların tanımını, gerçek anlamını, içini boşaltarak kullanmıştır.
Kavramlar, hakikati inşa edebilecekleri gibi hakikatin manasını da yok edebilirler. Kullanıcısının bulunduğu toplumsal yapıya göre kavramlar; gerçeği ortaya çıkarabilecekleri gibi gerçeği örtmenin de aracı haline gelebilirler. Bu yönüyle kavramların dualist bir yanı vardır. Bir kavramın bir yerde kullanıyor olması o kavramın gerçek karşılığının olduğu anlamına gelmez. Tıpkı günümüzde Nemrudi zihniyetlerin sıkça kullandıkları özgürlük, demokrasi, ahlak, politika, eşitlik, siyaset, meclis, seçim, kavramlarında olduğu gibi.
Her kavram geçmişin birikimini, zaman ve mekanın ruhunu, izlerini, yaşanmışlıkları bünyesinde taşıdığı gibi geleceğin sorumluluğunu da taşır. Evvel ve ebet anda birleşirken, an tarihleşir, mekan ise bir bütün olarak toplumsal varoluşumuzun, kimliğimizin varlık zemini haline gelir. Bundan dolayıdır ki “mekan rızasız, zaman sahipsiz, mazlum çaresiz değildir” diyoruz. Yine “Toprak Haktır, Haktan geldik Hakka gidiyoruz” denilmesi boşuna değildir. Bir mekanda bir mezar taşına sahip olmak bir tarihe, kimliğe sahip olmaktır. Şunu net olarak bilmeliyiz ki tarih ile şimdi arasında bir kopukluk bırakamayız. Hallac-ı Mansur’a ait olduğu söylenen “Ben ezeli ve ebedi anda birleştirdim” söylemi tam da bu hakikati dile getirmektedir, “an” dediği tarihin kendisidir.
Siyaset; Arapça bir kelime olarak kabul edilir. Siyaset ve politika ile eşanlamlı olarak bilinir. Devlet eksenli tanımlamalarda siyaset veya politika; devlet işlerini düzenleme ve yürütme, devletin varlığı, birliği, dirliği ile ilgili görüş, anlayış ve düşünceler toplamı olarak tanımlanabilir. Siyaset kelimesi Arapça “sys” Seyis (At Bakıcısı) kelimesinden türemiştir. Özcesi; toplumu terbiye etme, yönetme, denetleme, kontrol etme, istendik davranışı kazandırma, uysal hale getirme anlayışı olarak okuyabiliriz. Bu tanımlama devlet eksenli bir tanımlamadır, egemen aklın bir ürünüdür. Bu açıdan demokratik siyaset ve ahlaki politikanın tam karşıtı bir tanımlamadır. Bu tanımlamada halkın irade beyanı çeşitli zor araçlar ile etkisiz hale getirilmekte ve bu anlayışa siyaset denilmektedir. Bu tanımlamada ikrar ve rızalık esası yok edilmektedir.
Devlet eksenli siyaset tanımlamasında; toplumun kendi kendisini yönetmesi esas değil, toplumu birilerin yönetmesi gerekir. Toplum kendi kendini yönetecek birikime sahip değildir, cahildir, sağlıklı karar veremez, toplum sürü haline getirilmiştir. Siyasal aklın en temel kurnazlıklarından biri budur. Toplumun ikrar ve rızalığını esas almayan, tarih ile şimdi arasındaki bağı koparan, tektipleştiren anlayış ister devletçi ister “sol, sosyalist, komünist, devrimci, ilerici, çağdaş demokrat” gibi sıfatları taşısın sonuç itibarı ile egemen aklın topluma bakış tarzıdır, yaratacağı sonuçlar ortaktır.
Toplumun özgürlük alanını daraltan bir bakış tarzı kendisini hangi kavram ile dile getirirse getirsin devletçi bir tarzdır, iktidarcı bir tarzdır. “Bu ülkeye komünizm gerekirse biz getiririz” mantığı, “Alevilik bizim için gerekli ise çerçevesini biz çizeriz, Alevî merkezli bir siyaset yapılacaksa sınırlarını biz belirleriz” mantığı ile aynı mantıktır.
Demokratik siyaset anlayışı; Aleviliğin hakikat ve özgürlük tutkusunu açığa çıkarabilecek. Alevilerin hayati sorunlarını çözecek yegâne anlayıştır. Yeter ki Aleviler direnen inanç gerçekliğini, hakikat ve özgürlük arayışını günümüze devriye etsinler.