Toplumların hayatında önemli günler vardır. Bunların bazısı çok daha önemli ve herkesçe anılır. Bir kısmı ulusları ilgilendirir, kuruluş günleri, kurtuluş günleri, önemli zaferler, fetihler gibi. Tabii bu zafer ve fetihler bir ulusun sevinci, gönenç kaynağı iken bir başka ulusun üzüntüsü, utancı olabilir. Günümüzde bunları anarken, kutlarken kimi zaman tatsızlıklara da yol açılmaktadır. Bir kısmı ise inanç kaynaklıdır ve dinleri, ümmetleri bir arada tutar veya karşı karşıya getirir.
Geçtiğimiz cumartesi günü toplumu derinden yaralayan iki önemli katliamın yıldönümüydü. 10 Ekim 680’de Kerbela’da İslam Peygamberi’nin gözünün nuru olarak nitelendirdiği torunu, tüm Şii dünyasının üçüncü imam olarak tanıdığı Hazreti Huseyn, beraberindeki çocuk ve kadınlar da dahil 72 kişiyle birlikte Emevi ordusunca hunharca katledildiler. O günden beri İslam’ı kendi emellerine alet edenlerin bu katliamı tüm İslam alemince unutulmamış ve her yıldönümünde kederle anılır. Aynı gün Hicri Takvimde Aşure’ye denk geldiği için aslında bir “Şükran Aşı” olan aşure, bir “Matem Aşı”na dönmüştür.
1340 yıldır unutulmayan Kerbela olayı, o tarihten bu yana şiirde ve edebiyatta hep ön safta yer almıştır. Her dönemin şairleri, edebiyatçıları “Kerbela Vak’ası” hakkında şiirler, mersiyeler, ağıtlar, kitaplar yazmışlardır. Alevi dünyasında, gerek görgü, gerek mihabbet cemlerinde mutlaka birkaç “Kerbela Mersiyesi” okunur. Alevi hak aşıkların hepsinin birden çok Kerbela ağıdı vardır. Fuzuli, meşhur eseri Hadikat’tus Sueda (Saadete Ermişlerin Bahçesi) adlı eserini bu olaya ayırmıştır. Eserin sonundaki mersiyeleri son derece içten ve dokunaklıdır.
“Mah-ı Muharrem oldu, messerret haramdır,
Matem bugün şeriate ihtiramdır”
(Muharrem ayı oldu, sevinç bugün haramdır, yas bugün şeriata/dine saygı göstermedir) diyerek Kerbela faciasının tüm İslam alemi için derin bir acının kaynağı olduğunu belirtir.
İslam’a, dinin her şeyden önce “doğru insan” olmayı emreden kurallarına uymayıp onu kendi emellerinin aleti kılmayı yeğleyenler, Kerbela olayını da Allah’ın insanlara bir kötülük örneği olarak gösterdiğini belirtir, Emevi saltanatı ve Yezid’i aklamaya çalışırlar.
Aynı zihniyetle yirmi birinci yüzyılda da karşılaşmaktayız. Beş yıl önce Ankara’da Gar Meydanı’ndaki onbinlerin arasına katılan iki IŞİD’li canlı bomba, üzerlerindeki bombaları patlatarak 101 canımızı aldılar.
O günü hiç unutmuyorum, ömrümce de unutmayacağım.
İstanbul’daki bir işim dolayısıyla sabah erkenden çıktım evden toplantı sırasında haberi aldım. İşi bırakıp hemen Ankara’ya gittik bir grup arkadaşla. Birkaç yerde Adli Tıp çadırları kurulmuştu. Ölenler arasında şahsen veya yakınlarını tanıdığım yirmiye yakın insan vardı. Malatya’dan, Maraş’tan, Adıyaman’dan toplam on beş-on altı kişi vardı. Hemen hepsinin ya bizzat kendilerini, ya ailelerini tanıyordum. Genç, inançlı, eğitimli kimselerdi.
Sabaha kadar Adli Tıp çadırının bulunduğu alandaydık. İçeriye ölenlerin yakınları dışında Milletvekilleri, avukat ve görevli doktorlardan başka kimseyi almıyorlardı. Bahçe acılı insanlarla doluydu. Kimi ağlayıp üzüntüsünü dışa vuruyor, kimi kup kuru bir yüzle acının cisimleşmiş hali gibiydi. Milletvekilleri, avukatlar oradan oraya koşuyor, cenazelerinin bir an önce verilmesini isteyenlerin isteklerini karşılamaya çalışıyorlardı. Otopsi sırası gelenlerin adı anons edilerek çadıra çağrılan yakınlarının içeriye sakince girdikten sonraki canhıraş haykırışları hala kulağımda.
Ertesi sabah öğlene doğru alınan birkaç cenazeyi Maraş ve Malatya’ya yolladık. Gece soğuğu etkisiyle hastalanarak İstanbul’a döndüm.
Kerbela olayı 1340 yıldır unutulmadı. Onu da unutturmaya çalışanlar oldu ama toplum hafızası bu ağır travmayı unutmuyor. Batıdaki örnekleri de öyle, 1572 den beri Saint Barthélemy katliamı gibi.
10 Ekim Ankara Gar katliamı da içimizde hep kanayan bir derin yaradır. İktidar, ölenlerin anılmasından da korkmaktadır. Davutoğlu’nun öfkeli gençlerinin eserinin perde gerisindeki failleri hala yakalanmak şöyle dursun tespit bile edilememişlerdir.
Kerbela’yı unutmadığını söyleyen İçişleri Bakanı Sayın Soylu, ölenlerin anısına bir kaç dakikalık bir anmaya bile izin vermedi.
101 canımızı özlemle, saygıyla anıyoruz. Hep anacağız, unutmayacağız.
Kerbela’yı unutmadığımız gibi.