Ülkemizde yaz ayları boyunca yanan ormanlar ve güvenlikçi politikaların sonucu Cudi’de, Lice’de ve birçok bölgede çıkan yangınlardan sonra, birkaç gündür Hatay’dan Mersin’e, Osmaniye’ye, Trabzon’a kadar yangınlar sürmekte, öyle ki yerleşim alanlarına kadar yetişmektedir.
Ve açıkçası muamma olan hâlâ sebebinin açıkça ortaya konmadığı gerçeğiyle yüz yüzeyiz, ilgililerin sabotaj olduğuna dair ağır şüphe içerdiği gerekçesiyle birkaç gözaltına alma dışından bir şey ortaya konulmuş değil. Bunun yanında kimse orman yangınlarında kullanılması gereken uçaklardan bahsetmiyor. En son bu uçakların ihaleyle satışa çıkarıldığı tepkisine karşılık yetkililer yangın söndürme uçaklarının satışa çıkarılmadığını duyurdu. Bundan sonrasında ise en son Amfibik adlı yangın söndürme uçaklarının “kiralandığı” ve İstanbul’da Kayışdağı’nda çıkan yangında kullanıldığını dile getirmiş oldular. Düşünün ki elimizde yangın söndürme uçakları varsa neden kiralanıyor meselesini de bir kenara bırakalım, sonuç olarak yangınlarda kullanılacak uçaklar nerede?
Bundan sonra ise gerçekten yangın söndürme işlemini başarıyla gerçekleştirebiliyor muyuz, bu konudaki başarımızı bir örnekle açarsak, durumu gözler önüne serecektir diye düşünüyorum. En son Lice’de günlerce çıkan yangından sonra alana zorla itfaiyeler sevk edilmiş, yangın bir şekilde söndürülmüştü fakat soğutma çalışmaları yeterince yapılmadığından yangınlar tekrar başlamış ve günlerce sürmüştü.
Ve bunlar bir yana dikkatsizlik sonucu günlerce süren yangınlarımız gerçeği karşısında, ormanları koruyabiliyor muyuz? Zira bunda da başarılı olduğumuz söylenmez, ki çoğu yangının bir sigara izmariti sonucu çıkmasının yanında bazen bir sabotaj var mı sorularını uyandırması bir yana, baştan neden koruyamıyoruzu tartışmıyoruz, zira son yıllarda piknik yerlerine çevrilen birçok alan olduğu ortada.
Ve asıl meseleye gelirsek bir iklim krizinden bahsediyoruz, bilim çevreleri çok çarpıcı acı sonuçlar ortaya koymakta iken, bir anlamda ormansızlaşma, iklim krizi tetiklerken, öte taraftan iklimdeki değişme de sıcakları artırırken aynı şekilde ormansızlaşmayı yaratabiliyor. Eylül ayında WMF tarafından ortaya konulan verilere göre, orman yangınlarının önemli iki sebebinden yüzde yetmişi insanlar iken, diğer sebebi ise iklim koşulları olduğunu ortaya koydu. Ve sadece ülkemizde en son konulan verilere göre de 2019’da en çok ormansızlaştığımızı gördük, hal buyken 2020 verileri korkunç bir sonuçla karşılaşacağımızı göstermektedir.
Verilere bakınca, “insanlardan” bahsederken, bunun sadece insan dikkatsizliği değil, insan eliyle çıkarılan ve çokça ülkemize ait bir kavram olan rant yangınları da giriyor. Zira yıllardır Muğla/Kaş’ta çıkan yangınlardan sonra yükselen oteller meselesini çoğumuz biliyoruz. Bununla beraber rant yangınlarının amaçlarını da değiştiren bazı sebepler var mesela artık buna “maden yangınları” da diyebiliriz.
Birkaç gündür yanan ormanlardan bahsedilirken birkaç hafta öncesinde 766 maden sahası içine giren alanların belgelerinin yanında, bugün maden projesi yapılacak alanların dağıtım belgesi ortaya atıldı ve hâlâ bu konuda resmi bir açıklama yapılmış değil. Sadece ilgili Bakanlık bugün şunları söylüyor: “Orman yangınlarından sonra verilen bir imar izni yok” fakat otel ve maden sahalarının gerçekliği, söyleneni doğrulamıyor.
Ve son olarak “resmi tarihe” göre 4. Murat, İstanbul yangınlarını kılıf ederek çeşitli yasakları devreye sokarken, içkiyi dahi yasaklar, zira bunu da yangın sebebi sayar. Ve doğrusu amaçlanan farklı bir şey olabilir, fakat anladığımız en azından yangınlara engel olunmuştur diye olumlayabiliriz.
Ve bir olumlama da biz düşünelim, mesela maden ocaklarını kapatalım, ormanları piknik alanlarına, mesire yerlerine ve çeşitli tesislere açmayalım, endüstriyel plantasyonları durduralım, korunması gereken alanlar yasasını geri çekelim, tekrar koruma altına alalım, sonrasında madencilik ile ilgili bahsedilen bir torba anayasa var Meclis’ten geçirilecek bunu da geri çekelim ne dersiniz?
Sadece masum bir olumlama, yok değilse şunu soralım orman mı, maden mi?