AKP-MHP iktidarının ekonomik, siyasal, sosyal, askeri ve dini politikaları hakkında herkes kendi beklentilerine göre yorum yapıyor. Kimileri gündem değişikliğine, kimileri rejim değişikliğine, kimileri erken seçim planına bağlıyor. Körün fili tarifi gibi herkes tuttuğu yerden bir fil tanımı yaparak AKP-MHP iktidarının ideolojik ve siyasal çizgisi üzerine ahkam kesiyor. Hızla değişen egemen siyaset tarzını, emperyalizmle yenilenen bağları, bölgesel güç ilişkilerini, oligarşisinin tercihlerini, emekçi sınıfı ve tabakaların temel taleplerini irdelemeden el yordamıyla siyaset yapıyor. Oysa Türkiye’de çok önemli bir değişim ve dönüşüm süreci yaşanıyor.
İlk akla geleceği gibi değişim sadece başkanlık rejimine geçişle yaşanmıyor. Devlette tüm işlerin tek adamın iradesine göre yürütüldüğünün sanılması ciddi bir yanılsamadır. Rejimin gerisindeki iç ve dış güçler ve siyasal dengeler irdelenmeden rejimin tahkimatının kesintisizce devam etmesinin nedeni anlaşılamaz. Bu bağlamda yaşanan değişimin ekonomik, ideolojik, siyasal, sosyal, idari, hukuki, militer, kültürel, inançsal ve etik düzeyde çok yönlü ve geniş bir boyutu var. Bunların her biri tek tek ele alındığında ve geçmiş yıllarla karşılaştırıldığında, bugün nasıl bir siyasal ve toplumsal değişimin/dönüşümün içinde olduğumuz daha iyi anlaşılabilir.
Siyasal literatürde devlet biçimindeki temel değişiklikler olarak tanımlanan bu süreç, 1970’lerin başında 12 Mart darbesi ile başladı. O güne kadar merkez sağ ve merkez sol politikalar üzerinden saflaşan egemen siyaset, Türkeş’in başlattığı Milliyetçi/Ülkücü Hareket ile Erbakan’ın önderliğini yaptığı Milli Görüş Hareketi’nin tarihsel serüveni yeni bir dönemin habercisi oldu. Uzun bir tarihsel süreç boyunca bu iki hareketin paralel yürüyüşü, emperyalizmle, sermayeyle ve devletle çok boyutlu ilişkilerin içselleştirilmesi ile gerçekleşti. Kısa bir dönem CHP-MSP ittifakının ardından kurulan Milliyetçi Cephe hükümetleri, CHP-AP hükümeti kurma senaryolarından sonra gelen 12 Eylül Askeri Darbesi’yle devlet ve toplum hayatı yukarıdan aşağıya doğru radikal bir tarzda yeniden düzenlendi. Askeri cunta hukukuna göre yapılan 1982 Anayasası ile yeni dönemin siyasal ve toplumsal parametreleri oluşturuldu.
12 Eylül konjonktüründe oluşan ANAP iktidarı, ardından gelen DYP-SHP Koalisyonu ve onun ardından gelen RP-DYP Koalisyonu, siyasal İslam’ı düzen sınırlarına çekmeye çalışan 28 Şubat Darbesi ve daha sonra azınlık konumunda olan DSP’nin iktidara taşınması. RP’nin bölünmesinin ardından kurulan AKP’nin, Ecevit koalisyonunun dağıtılması ve sonrasında CHP dışındaki bütün partilerin baraja takılarak AKP’nin iktidara getirilmesi. Böylelikle 1960’lı yıllardan beri egemen siyasetin iki temel ayağını oluşturan AP geleneğinin tasfiyesi ve CHP’nin Baykal politikalarıyla oligarşinin yedek gücü haline gelmesi ve emperyalizmin açık desteğindeki AKP iktidarının 18 yıl boyunca sürmesi. Bütün bunlar, oligarşik diktatörlüğün sınıf çıkarlarına göre oluşan yaklaşık 50 yıllık egemen siyaset serüveninin ara aşamalarının özetidir.
Bu süreçte cumhuriyet döneminin belirleyeni olan ordu, devlet, siyaset, parti ve iktidar ilişkileri kökten değişti: Siyasal partilerde lider sultası egemen oldu. Parti yönetimleri ve iktidar partileri devletle bütünleşti. Parlamento yasama görevlerinden uzaklaştı. İktidarlar, sadece emperyalizmin ve oligarşinin çıkarlarını korumaya yarayan araç haline geldi. Militarizm, devlet ve toplum hayatının belirleyeni ve tüm düzen partilerinin ortak söylemi oldu. Ekonomi ve siyaset, emperyalistlerin ve onlarla işbirliği halindeki bir avuç oligarşinin çıkarlarına göre dizayn edildi. Demokrasi, hak, hukuk ve adalet kavramları göstermelik hale geldi. Siyasette etik kalmadı ve sadece kitleleri kandırmanın bir aracı olarak kullanıldı. Türk İslam milliyetçiliğine dayalı Sünni ve Hanefi mezhepçiliği devlet ve toplum hayatında ayrımcılığın temeli oldu. Kültürel yozlaşma dini yozlaşmayla paralel gitti. Eğitim ve öğretimde İslami kurallar geçerli hale geldi. Şimdi İslami cemaatler ve tarikatlar altın çağını yaşıyor.
Gelinen aşamada ne gündem ne iktidar ne de muhalefet değişiyor. Çünkü rejim bir daha geriye dönüşü mümkün olmayacak şekilde değişiyor/değiştiriliyor. Şimdi henüz yol yakınken, demokratik mevzilerin korunması ve geniş bir demokrasi ittifakının kurulması acil bir durum oluşturuyor. Unutmayın ki, son pişmanlık fayda vermez!