HDP’ye yönelik sürekli tutuklamalar yapılıyor. Bu tutuklamaların iktidarın emriyle yapıldığını herkes kabul ediyor. Yargı mevcut iktidarın elinde bir sopa haline gelmiştir. Dünyada yargıyı bu düzeyde sopa ve baskı aracı olarak kullanan bir iktidar görülmemiştir. Tek kişinin yönetimi olduğu söylenen krallıklarda, padişahlıklarda bile yargı böyle kullanılmamıştır. Onlar bazı değerlere bağlı kalmışlardır. Kuşkusuz 20. yüzyılda faşist olarak tanımlanan diktatörlükler kendine düşman gördüklerini zindanlara atmışlardır. Ancak şu anayasa, şu yasa maddesi, şu hukuk diyerek yaptırdıkları tutuklamalara kılıf aramamışlardır. AKP-MHP ittifakının iktidarı hem talimatla tutuklamalar yaptırıyor, hem de mahkemeler yapıyor diyerek toplumu ve dünyayı aptal yerine koyuyor.
Türkiye’de hiçbir değer, ahlak ve vicdan ölçüsü tam yerine oturmamış. Her kavram kendine göre yorumlanıyor. Herhalde bir ülke ve toplum için bundan daha fazla yozlaşma olamaz. Mevcut iktidarın politikaları ve devlet uygulamaları başta siyasetçiler olarak tüm toplumu çürütüyor. Öyle ki, her türlü çürümeye karşı değerleri savunması gereken sanat dünyası bile bu çürümenin aleti haline gelmiştir. Biz defalarca yargı, yani tuz kokmuştur dedik. Ancak Türkiye’de kokmayan hiçbir alan kalmamış. Kokuşmalara karşı politika üretecek ve tutum alacak siyaset de en fazla kokuşan alanlardan biri olmuş. Türkiye’nin her tarafından kirli kokular yükseliyor. Dünyanın en güzel coğrafyalarından olan Türkiye’de bu kokuşma nasıl giderilecek, gerçekten de karamsar denilecek düzeyde bir durum var.
Ancak Türkiye’de hala umudu canlı tutan siyasetçiler, sanatçılar, aydınlar, din insanları var. En başat da vicdanlı, adaletli kadınlar ve mevcut bunaltıcı baskı altında yaşamak istemeyen gençler var. Yani umut Türkiye’de hala canlıdır. Umut zaferden daha değerliymiş. HDP umudu canlı tuttuğu için faşist zihniyet ve iktidar tarafından hedef alınmıştır. Bu iktidar, umudun kırılamadığı Türkiye’de iktidardan düşürüleceği korkusunu yaşıyor. Korkunun ecele faydası yokmuş. Bu iktidar mutlaka gidecektir. Kürdüyle, Türküyle, Çerkeziyle, Arabıyla, Ermenisiyle, Süryanisiyle, Alevisiyle, Ezidisiyle ve Hristiyanıyla Türkiye halklarının yüzyılda yürüttükleri demokrasi mücadelesi boşa gitmemiştir. Faşizm, ne kadar demokrasi güçlerinin kökünün kazımak istese de Türkiye’de güçlü bir demokrasi mücadelesi geleneği ve birikimi var. Böyle bir Türkiye mevcut iktidarı kabul etmeyecek, mutlaka sırtından atacaktır.
HDP’ye saldırı Türkiye’nin tüm demokrasi güçlerine saldırıdır. Tüm antifaşist güçlere saldırıdır. AKP-MHP ittifakı ve bazı destekçisi dışında tüm siyasi güçlere ve halka saldırıdır. Kim bu saldırıyı sadece HDP’ye yönelik olarak görüyor ve sesini çıkarmıyorsa o demokrat değildir; ahlaklı, vicdanlı değildir. HDP demokrasi istediği ve bunda ısrarlı olduğu için saldırıya uğramaktalar. Başta Kürtler, Aleviler, kadınlar, gençler ve baskı altında olan tüm toplumlar için demokrasi, özgürlük, eşitlik istediği için saldırıya uğramaktadır. Bunu anlamayanlar demokrasiden, demokratikleşmeden ve özgürlükten söz edemezler.
Gelinen aşamada demokrasiyi ve hukuku savunmak HDP’ye yönelik baskılara karşı çıkmakla olur. HDP savunulmadan ne demokrasi savunulabilir, ne de demokrasi mücadelesi verilebilir. HDP’ye yönelik gözaltı, saldırı ve tutuklamalara karşı çıkmayan her siyasi güç siyasi intihar yapmış olur. Ya da AKP-MHP iktidarının politikalarının parçası haline gelir. Mevcut durumda HDP’ye yönelik saldırılarda tarafsız kalmak yada sessiz kalmak AKP-MHP dışındaki tüm partilerin kendini fesih etmesi anlamına gelir. Çünkü siyasi parti olarak hiçbir anlamları kalmaz. AKP-MHP iktidarı zaten ya bizim politikalarımızı, uygulamalarımızı kabul edersiniz, yada HDP yanında olursunuz diyor. AKP-MHP iktidarının politikalarını kabul etmeyenler HDP yanlısı ve ihanetçiler olarak görülüyor. Bu aslında Türkiye’deki tüm siyaseti teslim alma yöntemi ve baskısıdır.
AKP-MHP iktidarının HDP’ye saldırılarında görüldü ki, HDP duruşuyla farklı siyaset yapan tüm kesimleri savunmaktadır. AKP-MHP tek bir siyasi anlayış dayatıyor, HDP buna karşı direniyor, kabul etmiyor. Böylece her siyasi güç adına bir demokrasi ve demokratik değerler direnişi yürütüyor. Belki bugün bu direnişin demokratik değeri yeterli anlaşılmıyor. İlerde bu direnişin değeri bilinecek, HDP’nin ambleminin yanına bir demokrasi ödülü eklenecektir. Gerçekten de bugün HDP sadece Türkiye açısından değil, tüm dünya açısından demokrasi ödülünü hak etmiş bir partidir. Kuşkusuz HDP bu direniş gücünü onlarca yıldır, hatta yüzyıldır yürütülen demokrasi mücadelesini yürüten ve bunun bedelini ödeyen tüm Türkiye halklarından alıyor. Demokrasi mücadelesinde Kürt halkının yürüttüğü mücadele ve ödediği bedel de takdir edilmektedir.
Kuşkusuz HDP tüm halkların partisidir; emekçilerin, kadınların partisidir. Sadece Kürtlerin yada şu bu siyasi gücün partisi değildir. Tüm demokrasi mücadelesi yürüten devrimci demokratik geleneklerin ve Türkiye halklarının yüzde 70’nin özlemlerini temsil etmektedir. Bu yönüyle toplumsal tabanı en fazla genişleyecek bir partidir. Mevcut devlet ve iktidar bundan korkuyor. Bu nedenle sadece bir Kürt partisi olarak gösteriyor ve Kürt illeriyle sınırlamaya çalışıyor. Ne Kürtler, ne Türkiyeli demokrasi güçleri bu tuzağa düşmelidir. HDP’nin kuruluş felsefesine tutarlılıkla bağlı kalınarak Türkiye’nin temel tüm sorunlarını çözecek gerçek demokratikleşme doğrultusunda ısrarla yürünmelidir.