Yönetmen Ali Kemal Çınar ve Özkan Küçük ile salgında öne çıkan sinemanın dijitalleşmesini konuştuk
Selman Çiçek / Diyarbakır
Tüm dünyayı ve sosyal hayatımızı durma noktasına getiren pandemi süreci sinema sektörünü de olumsuz bir biçimde etkiledi. Klasik sinema sektöründe (Salon sineması) dünya genelinde yüzde 75 ile 90 oranında bir kayıp söz konusu. Çekilmesi planlanan birçok proje durmak zorunda kaldı. Sinema salonları ise Türkiye’de 1 Temmuz’dan itibaren açılsa da ne seyirci kitlesi ne de gösterime sokulacak yeni film bulabiliyor. Dünyanın dijitalleşme süreci devam ederken, pandemi süreciyle birlikte yaygınlaşan dijital platformlar sektör için bir nefes oldu. Ancak bu platformlarda yüksek bütçeli yapımlar yer bulurken alternatif-bağımsız ve düşük bütçe ile çekilen filmler için ise süreç halen muamma. Diğer yandan pandemi süreci sinemanın sadece yüksek bütçe ile yapılabilecek bir uğraş olmadığını, küçük bütçe ve teknolojik yapısı düşük model bir kamerayla bile çekim yapılabileceğini de gösterdi. Kürt sinemasının iki önemli yüzü olan Ali Kemal Çınar ve Özkan Küçük bireysel, kolektif üretimin adeta durduğu bir dönemde çektikleri kısa film ve düzenledikleri online sinema atölyeleriyle böylesi süreçlerde neler yapılabileceğini gözler önüne serdi. Biz de Çınar ve Küçük ile sinemanın online süreçlerde yaşadığı zorlukları ve projelerini konuştuk.
- Pandemi süreci ile sinema sektörü klasik anlamda duraksamış olsa da bunun yanı sıra dijitalleşme süreci de yaşanıyor. Sizce bu dijitalleşme sürecinin sinema sektörüne avantaj ve dezavantajları nelerdir?
Özkan Küçük (Ö.K.): Sinemanın online olması, dijitalleşme süreci zaten vardı. Pandemi süreci ise bu durumu bir nevi hızlandırdı. Hollywood bile böyle bir alana kayıyor. Örneğin Netflix dizileri bir bakıma Hollywood filmlerinin dizileştirilmiş halidir. Her şeye rağmen sinema salonda tüketiliyordu. Sinemanın tamamen dijitalleştirilmesine halen biraz zamanın olduğunu düşünüyorum. Pandemi bu süreci ne kadar hızlandırdıysa da yine de verimsiz. Örneğin dezavantajlı bir yerden sinema yapıyorsan, bizim gibi sinemacıların Netflix gibi platformlara gitme şansı daha az. Ama hasbelkader sinema salonlarında film koymanın az çok imkânı vardı. Şimdi bu imkân biraz daha zorlaşacak gibi. Alternatif şeyler olabilir ama daha alınması gereken yollar var. Bir film çıktığında onun dağıtılması halen bir sorun olarak karşımıza çıkmaya devam ediyor. Kendin YouTube kanalına koyduğunda bile seyirciye ulaşamıyorsun. Birçok arkadaşımız bir film yapıyordu ancak tekelleşmeden dolayı salon bulmak çok zor oluyordu. Şimdi bir salon da yok. İyi bir örgütleme ile bu sorun aşılabilir mi?
İnternet daha özgür bir ortam. Bunu başarabilirsek ciddi bir yol alacağımızı düşünüyorum. Alternatif sinemacıların filmlerini gösterebildiği seyircisine ulaştığı bir zemini oluşturabilmeliyiz. İnternette küçük salon gibi çalışan platformlara da ihtiyaç var.
Ali Kemal Çınar (A.K.Ç.): Dünya dijitalleşmeye doğru gidiyor. Pandemi süreci ile birlikte dijital platformların sayısı da arttı. Bu dijital platformlar artık hayatımızda ve bundan kaçış yok. Bizler “dijitalleşmeyi nasıl verimli bir araca dönüştürebiliriz, nasıl faydalanabiliriz” bunun üzerine yoğunlaşmak gerek. Düşük bütçe ile film çekme esprisi aslında her zaman vardı. İnsanlar ellerindeki imkânlarla bile bir şeyler yaratabilirdi. Ancak sektör para üzerine kurulduğu için bu pek mümkün olmadı. Ancak pandemi ile birlikte bu farkındalık daha da arttı. Düşük bütçe ile de filmlerin yapılabileceği gösterildi. Sanki bir aydınlanma yaşandı. Ama hep öyleydi sadece kimse onu görmek istemiyordu. Çünkü büyük bir sektör ve endüstri var. Kimse bu endüstriden vazgeçmek istemiyordu. Tüm mesele buydu ama pandemi bu meseleyi zorunlu kıldı. İleri süreç için çok düşük bütçe ve ucuz bir dijital kamera ile çekilen filmin alışkanlığı oldu seyircide. Seyirci bu bilgiyi aldı. Bu film karşısında çıktığında “Bu filmin türü bu” diyebilecektir. Bu film böyle bir teknik kapasiteyle çekilmiş gibi bir algı ile hareket edecektir. Ve bu yaklaşımda olumlu ve avantajlı bir şey. Zenginleştiren bir tarafı oldu.
- Pandemi süreci ve buna bağlı olarak gelişen online-dijitalleşme süreci sizleri nasıl etkiledi?
A.K.Ç.: Pandemi süreci sinema alanında daha çok sektörle bağlantısı olanları ve onunla hareket edenlerin işlerini durdurdu. Haliyle çalışamaz hale getirdi. Sektörde çalışanlar işsiz kaldı. Ben sektöre bağlı çalışmadığım için biraz daha rahattım. Bu süreçte de aynı mantalite ile yaklaşarak yeni hikâyeler yazmaya devam ettim. Evin içinde çektiğim “Dilop” bu mantaliteyle seri haline geldi. Başvurduğumuz bir atölye süreci vardı bu da kabul edilince pandemi sürecinde önümüze koyduğumuz hedeflerden biri oldu. Pandemiden kaynaklı yüz yüze yapmak isteğimiz eğitimler online yapıldı. Bu süreçte neredeyse tüm çalışmalar onlinelaştı. Herkes evinden ya da iş yerlerinden bir şey yapmaya başladı. Atölyenin amacı kolektif biçimde bir araya gelerek ders vermek iken online yapılmak zorunda kaldı. Pandeminin esneyeceğini bundan kaynaklı atölyeyi pratikleştirmek istiyorduk ancak bu da olmadı. Hâlâ online devam ediyor sadece çekimlerimizi sınırlı bir katılımcının olacağı bir şekilde atölyede açığa çıkan filmleri çekiyoruz. Daha sonra sergi yapma fikrimiz var. Maalesef bu sergi de dönemin ruhu gibi online olmak üzere. Evin içinde iş yapmak aslında kötü bir şey değil. Online sistemi biraz yaygınlaştırmanın bence avantajlı tarafları da var. Ama onlinelaşma süreci devam ederken sektöre bağlı çalışan birçok emekçi işsiz kaldı, işlerini durdurmak zorunda kaldı.
Ö.K.: Pandemiden ilk haberim İstanbul’da ‘’Rojbash’’ filminin hazırlıklarına başlarken duydum. Filmin ön hazırlığı için İstanbul’da oyuncularla bir araya gelip son hazırlığı yapıp film çekimlerini yapacaktık. Ancak pandemi ilan edildi. Tam filme başladığımız bir anda böyle bir şeyin başlaması benim için bir şok gibiydi. Eminim birçok sinemacı bu şoku yaşadı. Bir filmi çekerken en çok kaygılandığın şey bütçe meselesi olur ancak pandemi bütçeyi de aşan büyük bir sorun olarak karşına çıkıyor. Ve bu süreçte eve kapanıyorsun. Tabii buna uyum sağlamak zaman alıyor, hemen uyum olmuyor. Bu süreçte kendime “Peki şimdi ne yapacağız, ne kadar süre evde kalacağız. Eldeki malzeme ile işlerini bitirebilecek miyiz” diye sordum. Bunun ne kadar süreceğini bilmiyorduk. Dolayısıyla çalışman gerekiyordu. Meseleyi biraz kavradıktan sonra elimdeki işlerin bir kenara bırakılmayacağını anladım. Şartlar normale döndüğünde hazırlıklı olmak gerektiğini düşündüm. Ve evde iken de yapabileceklerimi düşündüm. İlk olarak başka bir filmin senaryosu üzerine çalıştım. O projeyi de tamamladım. Rojbash ile ilgili de çektiklerime baktım, düzenledim ve zamanı bekledim. Kış zamanında çekimlerine başlamaya karar verdim. Bu arada başka projeler oluşturdum. Kadın dengbêjlerle ilgili bir film projesini yazdım. İsmi “Şuşa Dilemin (Kalbimin şişesi)”. İki kadın dengbêj hakkında bir hikâye. Yine bu süreçte herkes çok hızlı bir ‘onlinelaşma’ sürecine girdi. Mesela online skeçler yapmak. YouTube kanalları kullanılmaya başlandı. Bu arada bazı şeyler de online düşünülerek projelendirildi.
- Bireysel ve kolektif üretimin durduğu ve dijitalleşmenin önünün açıldığı bir ortamda sizlerin dijital platformlarda yayınlanan iki kısa filminiz oldu. Ali Kemal Çınar 3 bölümlük ‘Dilop’u’ Özkan Küçük ise ‘Li Kûceyên Dîyarbekirê’ adlı kısa filmini çekti. Böylesi bir süreçte bu filmlerin hikâyesi nasıl oluştu?
Ö.K.: Altyazı Dergisi’nin “Online film gösterimleri” adında bir projesi vardı. Amaçları pandemi sürecinde duran film gösterimlerinin online olarak devam etmesiydi. Birçok sinemacı ile görüşüp bu süreçte ne yapabilecekleri istendi. Ben de halen evde bir şey çekmemiştim ama masada yapabileceğim şeyler vardı. Daha önce çektiğim görüntüler vardı. Diyarbakır sokaklarını, ağıdını anlatan görüntülerim vardı. O görüntüleri harekete geçirecek bir çağrı olarak gördüm. Bu görüntüler bir projeye bir türlü dönmemişti. Sokaklar bir anda yok oldular. Ben de bunu kurguluyordum, bu yok oluşu bir ağıda çevirmek istedim. Bir iç sesle bir ağıt gibi anmak istedim. Bu çağrı ile bu film ortaya çıktı. Pandemi sürecinde eve kapanmanın faydaları bana bu yönden oldu. Bir üretim aracına çevirebildim. Dışarı hayatı bizi farklı gündemlerin içine sokuyor. Bazen yoğunlaşamıyorsun. Bu süreci elimdeki görüntülerle bir şeyler yapmak üzerine değerlendirdim.
A.K.Ç.: “Dilop” filmi de tamamen o süreçte gelişen bir şeydi. Eve kapandığımız süreçte ne yapabilirim sorusu üzerine açığa çıkan bir film. Daha önce de benzer metotlarla film çektiğim için benim için bir dezavantajı olmadı. Pandemi sürecinde 3 bölüm çektik. 8 bölüme kadar çekmeyi planlıyorum. Yine bireysel çalışmalarınızın yanında kolektif çalışmalarınız oldu.
Küçük’ün koordinatörlüğünü yaptığı “EurasiaDoc Amed Senaryo Atölyesi” ve Çınar’ın koordinatörlüğünde ‘’VR Sanal Gerçeklik Atölyesi’’ gerçekleşti. Her iki atölye de online oldu.
Diyarbakır’da 3D atölyesi
- Online yapılması atölyenin akıbetini ne denli etkiledi?
A.K.Ç.: Atölyemiz “VR Sanal Gerçeklik” üzerine bir atölye, 3D gözlüklerle izlenen 360 derece dönebilen bir kamerayla çekiliyor. Bazı platformlardan izleyicilerin 3D gözlüklerle rahatlıkla izleyebileceği bir atölye. Böyle bir atölye kapsamıyla birlikte ilk kez Türkiye’de oluyor. Böyle bir atölyenin Diyarbakır’da olmasından dolayı sevinçliyim. Benim için heyecanlı bir iş. Bu süreçten dolayı çok sıkıntı çeken kursiyerlerimiz de oldu ama halen devam ediyoruz. Online eğitimler bitti, senaryolar yazıldı. Ve bir tanesinin filminin çekimini bitirdik. Yaklaşık 12 film çıkarmayı hedefliyoruz. Filmleri gösterimi sunmak istiyorduk ancak malum durumda onları da online gösterime sokacağız. Pandeminin dezavantajını atölyede yaşadık çünkü bir araya gelip bir şeyleri paylaşmanın enerjisi ve dinamiği daha farklıydı. Bir araya gelmek katılımcıların motivasyon ve heyecanını daha çok artırıyordu. Yan yana gelindiğinde işin bitme inancı daha fazla oluyor. Onlineda insana pek inandırıcı gelmiyor. Motivasyonu sağlamak daha zor olabiliyor. Bu nedenle biz de sürekli katılımcıları motive etmeye çalışıyoruz.
Ö.K.: EurasiaDoc Amed atölyesine iki sene önce İstanbul’da katıldık. Bu atölyeyi Fransa’da bir ekip olan Doc Monde organize ediyor. Samuel Audin’in tarzı ve eğitmenliği çok etkiliydi. Bizler de bu bölgede eğitmenlik yapıyorduk ama atölyelerimiz tıkanıyordu ve projeyi açmakta zorlanıyorduk. Samuel’in önerisi ile atölye Diyarbakır’a taşındı. Geçen sene ilkini Diyarbakır’da yüz yüze yaptık. Dayanışma ile yaptık. Bu sene de “Kültür için Alan” ekibi ile yaptık. Hazırlık aşamasında pandemi patlak verince online çevirdik. Online olumsuzluğu kadar olumluluğunu da yakaladık. Atölyede her gün bir film izledik. Yüz yüze iken fazla film izleme olanağımız yoktu ancak online olmasından kaynaklı daha fazla film izleme deneyimine sahip olduk. Bunlar seçme filmler olduğu için çok katkısı oldu. İlk başlarda online atölye zor olacağını, verim alamayacağımızı düşünüyorduk. Ancak online olarak verim aldık. Atölyenin ilk ayağı bitti. EurasiaDoc Amed’i yaparken bölgeye hizmet amaçlı yaptık. Bu seneki başvurularda online ihtimalini göz önüne alarak açık tuttuk. Her yerde başvuru aldık. Bölgeden katılım onlinedan kaynaklı az katılımı oldu.