Ankara’nın orta yerinde babamı öldürenler, artık Kürtleri helikopterden sert kayalıklara doğru aşağı atıyorlar. Ve şimdi de dört elle bu barbarlığın üstünü örtmeye çalışıyorlar. Lütfen sessiz ve duyarsız kalmayın
Eren Baskın*
Yazının başlığı, her ne kadar Jack London’ın büyük bir eserinin adını anımsatıyorsa olsa da bu yazıdaki olaylar, Kuzey Amerika’da gözlerini altın arama hırsı bürümüş olan sömürgecilerin hikâyesini değil, hepimizin ortak hikâyesini anlatacaktır. Bu yüzden biz kayıp yakınları için yakınlarımızın devlet gözetiminde kaybedilmiş ve katledilmiş olması bizler için bitmemiş ve halen devam eden bir vahşeti anlatmaya devam ediyor.
***
27 sayısı, artık benim için sadece bir sayı değildir. Bu sayının içinde büyük bir boşluk, yaşanması gerektiği halde elimizden alınan, daha doğrusu çalınan, büyük bir hayat saklıdır. Bugün babam, Abdulmecit Baskın’ın Ankara’nın Altındağ ilçesinden polislerce gözaltına alınıp, sonra da katledilmesinin üzerinden 27 yıl geçti… Kader mi desem, talih mi desem… Tam da bugün, bu yazıyı yazmaya karar verdiğim şu an Ankara’dayım. Babamla beraber zaman geçirdiğimiz ve hayal meyal hatırladığım yerleri gezdim… Tek başıma… Koca bir boşluk.. Sonrası hep ağıt, hep bekleyiş çünkü… Aslında bu yazıda faili meçhulün bir evlattan alıp götürdüklerinden bahsedecektim. Ama doğrusunu söylemek gerekirse, son zamanlarda zulmün arşı aşmasından mütevellit, babamın katledilişinden bahsetmek zûl gibi gelmeye başlıyor bana. Benim babam, sapasağlam bir şekilde, Ankara’nın orta yerinde polislerce gözaltına alınıp, karanlık bir köşede kurşunlanarak öldürüldü. En azından öyle diyor otopsi raporu…
Ama tam şu günlerde, başka Kürt çocuklarının babaları sapasağlam bir şekilde gözaltına alınıp, helikopterden aşağı atılıyor, katlediliyor. Ve bu vahşet, herkesin gözleri önünde cereyan ediyor. Ama yine de ülkemizde kıyamet kopmuyor. Nefes almaya, rutin bir şekilde devam ediyoruz. Devletin kolluk güçleri, yani halkın güvenliğini sağlamakla yükümlü olan kişiler, sivil insanları köylerinden gözaltına alıp, helikopterden aşağı attı… Kulakları sağır eden bu sessizlik tam da bu yüzden… Helikopterden atılanların Kürt olmaları… Tıpkı toplama kamplarına alınanların Yahudi, devrimci vb. olmaları örneğinde olduğu gibi. İstenildiği kadar ana akım medyaya çıkıp bunun aksi iddia edilsin. Hakikat bu. Devletlûler öylesine gözünü karartmış bir vaziyette ki, dalga geçer gibi insanların helikopterden atılmasının üstünü örtmeye çalışıyor. Bu kahredici bir tekrar. Elbette ki bu sonsuza kadar devam etmeyecek. Bu vahşet de kimsenin yanına kâr kalmayacak. Adalet sisteminin insan onurunu temel aldığı gün geldiğinde, bugünlerin hesabı adil bir yargı önünde mutlaka sorulacaktır.
Babamın yıldönümü
Dediğim gibi, bugün babamın katlediliş yıldönümü. Aslında size bu yazıda babamdan bahsedecektim. Babamla beraber geçiremediğim günlerden bolca bahsedecektim. Annemin sır gibi sakladığı babamın hatıralarından dem vuracaktım mesela… Ama Van’da, tıpkı benim gibi birileri babasız bırakıldı. Hem de canlı yayında. Helikopterden attılar babaları… Kendi hikâyemi nasıl anlatabilirim şimdi size? Şimdi size nasıl anlatayım, babamla beraber çocuk parkında ayağımı incittiğim için babamın panik olduğu o anları… Van’da bir babayı helikopterden atıp öldürdüler, bunu biliyor muydunuz?
Babaannem, katledilen oğlundan, yani babamdan, bahis açıldığında hep şöyle sayıklanır her defasında: “Oğlumu öldürdüklerinde canını çok acıtmışlar mıdır?” Helikopterden Kürtleri attılar. Ve öldürdüler. Canlarını acıttılar. Çok hem de.
Toros mu helikopter mi?
“Ah!” diyorum, bazen kendi içimde; devlet adına o işkenceleri yapanlar gönül rahatlığıyla eve geçtikten sonra çocuklarının başını okşayıp, onların gözlerinin içine bakabiliyor, annelerinin ellerini öpüyorlar mıdır? Yoksa devletin ve milletin bölünmez bütünlüğünü sağladığını düşünüp, 57 yaşındaki 7 çocuk babası Servet Turgut’u helikopterden atmanın dayanılmaz hafifliği ile mutmain mi olmuşlardır?
Tetik çeken eller ve parmaklar değişti, bedenler değişti, ama fikirler ve tahayyüller ve devlet aklı hep aynı! “Ne yaptı bu devlet size de böyle eleştiriyorsun?” diye soran olursa, işte bunu yaptı devlet. Üstelik bana bu acıyı yaşatan devlet aygıtı, başka çocuklara da aynı acıyı yaşatmaya devam ediyor! Hem de bu kez beyaz Toroslarla değil, Skorsky tipi helikopterlerle… 7 çocuğu olan bir babayı helikopterden attılar, yedi evladın babasını helikopterden attılar! Herkes görüyor, herkes biliyor. Peki, bu sessizlik neden?
Sessiz kalmak
Ülkenin asıl düşmanları, insanları helikopterden atan ve muktedir olduğunu zanneden zalimlerdir. Ülkeye asıl kötülük edenler ise insanları helikopterden atan sistematik barbarlığa sessiz kalan, bazen de bu vahşete destek veren geniş insan kitleleridir. Zira helikopterden aşağı atılan sadece bir kişi değil, aynı zamanda Kürtler ve Türkler arasındaki ortak yaşama iradesidir helikopterden aşağı atılan. Bu vahşete sessiz kalmayın! En azından rahat hissetmeyin. Hiçbir iktidar sonsuza dek varlığını sürdüremez, ama iktidarların insanlar arasında ektiği nefret tohumu, binlerce yıl devam eder. Binlerce yıl devam edecek nefret ve kinin önüne geçmek için bu barbarlığa karşı çıkın!
İnsanın insana karşı olan sistematik ve planlı nefretinin en kristalize olmuş ve görünür olmuş hallerinden biri de Nazi toplama kamplarında meydana gelen vahşetlerdir. O barbarlığın gün yüzüne çıkması için Nazilerin iktidardan düşmesini bekleyen Alman kitleleri, ülkelerine yaptıkları bu kötülüğü çok sonra kabul ettiler ve yüzleşmek zorunda kaldılar. Tam da bu nedenle, yıllar sonra; “Evet, Van’da birilerinin helikopterden atıldığını, faili meçhul denilen cinayetlerin işlendiğini, devletin kanun dışı hareket ettiğini duyuyorduk, ama bir şey yapmadık” demenin ortak yaşam iradesi ve insanlık onuru konusunda hiçbir manası olmayacaktır.
***
Bugün babamın Abdulmecit Baskın’ın 27. katlediliş yıl dönümü… Bu yazı vesilesi ile sizlere babamdan, faillerden ve meçhullerden bahsedecektim. Babam, “Abdulmecit Baskın faili meçhul cinayete kurban edileli bugün tam 27 yıl oldu”, diye yazıya başlayacaktım. Loş bir ışığın aydınlattığı sokak başından belirip eve gelişini beklediğimiz babamızın bir daha evin kapısını çalmadığını anlatacaktım. Ve benim o zaman henüz 4 yaşında olduğumu söyleyerek devam edecektim hikâyeme… Ama, Ankara’nın orta yerinde babamı öldürenler, artık Kürtleri helikopterden sert kayalıklara doğru aşağı atıyorlar. Ve şimdi de dört elle bu barbarlığın üstünü örtmeye çalışıyorlar. Lütfen sessiz ve duyarsız kalmayın, unutmayın ki bu barbarlığın temel besin kaynağı sessiz kalmış olan büyük insan yığınlarıdır. İnsanlık onuru, bu işkenceci zihniyeti mutlaka yenmeli. Yenmeliyiz!
* 1993’te Ankara’da gözaltına alınarak katledilen Mecit Baskın’ın oğlu.