Marmara’daki depremler, büyük İstanbul depreminin habercisi olarak yorumlanıyor. Ancak ne iktidar ne de yerel yönetimlerde bir hazırlık var. Depremleri tetikleyeceği belirtilen jeotermal ve kaya gazı sondajları ise sürüyor
Yusuf Gürsucu
1999 Gölcük depreminde yaşananlar halen aklımızdan çıkmıyor. Gölcük depremine benzer depremler Türkiye coğrafyasının dört bir yanında yaşanıyor. İstanbul depremi ise adeta sirenler çalarak gelirken ne iktidar ne valilik ne de yerel yönetimde herhangi bir hazırlık göze çarpıyor. Bilim insanlarının uyarıları hiçbir biçimde dikkate alınmazken yine Fransız bilim insanlarının Silivri açıklarında yapılan doğalgaz sondajları için raporladığı deprem tehdidi tartışmaya dahi açılmıyor. Diğer yandan depremlerle bağı olduğu ispatlanmış jeotermal sondajları için İstanbul’un dört bir yanında ihaleye çıkıldı. Depremleri tetiklediği belirlenmiş olan kaya gazı sondajları ise Tekirdağ civarında devam ediyor.
7.6 büyüklüğünde
İstanbul depreminin 7.6 şiddetinde olabileceği bilim insanlarınca belirtiliyor. Bu şiddette bir depremin 970 milyar lira bir ekonomik kayba neden olacağı, 6 metre tsunamiyi ortaya çıkaracağı, 150 bin insanın yaşamını yitirebileceği ve 3 milyon insanın evsiz kalacağı, kentin altyapısının 1/3’ünün yok olacağı, 1945 yılında Hiroşima’ya atılan atom bombasından 65 kat daha yıkıcı bir durumun ortaya çıkacağı araştırmalarda yer alıyor. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Yönetim Kurulu Üyesi Aysun Aykan yaptığı açıklamada, beklenen depremin 7.6 şiddetinde olabileceğini ve 28 milyon insanın bundan etkileneceğini belirtti. Son yaşanan 4.2 şiddetindeki depremin büyük depremin habercisi olduğunu ve İstanbul depreminin Gölcük depremini çok aşan bir boyutta yaşanacağını söyledi.
Gölcük Depremi
Meclis Araştırması Komisyonu’nun 2010 tarihinde hazırladığı rapora göre 1999 Gölcük depreminde İstanbul’da 454 kişi yaşamını yitirirken, 1880 kişi yaralanmıştı. 3 bin 171 okuldan 820’si hasar gördü. 10 bine yakın kamu binasının 1137’sinde az, 387’sinde orta, 37’sinde ise ağır hasar oluştu. Depremden İstanbul’da en çok Avcılar etkilenirken, ilçede 270 kişi hayatını yitirmiş, yüzlerce kişi ise yaralanmıştı. 1823 konut ve 326 işyerinin yıkıldığı ya da ağır hasar gördüğü ilçede, 5 bin 106 konut ve 872 işyerinde orta hasar, 3 bin 685 konut ve 461 işyerinde de hafif hasar meydana gelmişti. Tüm bu sonuçlar İstanbul Anadolu yakasının karşı kıyısında gerçekleşen depremin etkisiydi. En az Gölcük depremi gücünde bir depremin İstanbul’da bekleniyor olması acil önlem alınmazsa 150 bin insanın yaşamımı yitirmesine neden olacağı bugünden öngörülebiliyor.
Bilim insanları uyarıyor
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Meteoroloji Mühendisi ve Afet Yönetim Uzmanı Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, Gölcük depreminden bu yana geçen 21 yılda olası İstanbul depremi için risk oranının büyüdüğünü söyleyerek, “1999 Gölcük depreminde İstanbul’da 30 yıl içerisinde deprem beklentimiz yüzde 60’tı. Yani 9 yılımız kaldı. Silivri’de Eylül 2019’da yaşanan 5.8 büyüklüğündeki deprem bana göre ilahi bir uyarıydı” dedi. Kadıoğlu, “Çünkü fay hattına 20 kilometre uzaklıkta yaşıyoruz. Kocaeli depremi kaç kilometre uzaklıktaydı? Şimdi 20 kilometre uzağımızda. Faya çok yakın bir yerde yaşıyoruz. 100-150 kilometre değil. Artık çok daha tehlikeli ‘Tik-tak yapan bir bombanın yakınındayız. Süremiz yaklaşıyor. Her geçen gün deprem olma riski artıyor. Yüzde 65-70’lere yükselmeye başladı” ifadelerini kullanmıştı.
Marmara 2,5 metre kayacak
Geçtiğimiz günlerde Marmara Ereğlisi açıklarında yaşanan deprem sonrası konuşan Yüksek Jeofizik Mühendisi Prof. Dr. Ahmet Ercan, Marmara Denizi’nden bir Kuzey Marmara kırığının geçtiğini belirterek, “Tekirdağ depremi dediğimiz ikinci kol, bu kırık üzerinden olacak. Tekirdağ kolunun beklenen deprem odağı da tam Marmara Ereğlisi’nin 10-15 kilometre deniz içinde olacak. 10-15 kilometre deniz içinde granit katmanında patlayacak, doğu-batı doğrultusunda bir patlama gösterecek. Aynı zamanda 1-1,5 metre göçecek ve Marmara’da 2-2,5 metre Yunanistan’a doğru bir kayma yaşanacak. Bu depremin büyüklüğü ne olur derseniz, 7.2 olur. Bu deprem çok büyük olur” sözleri ise depremin mutlak yaşanacağını gösteriyor.
Kanal İstanbul yıkılır
Prof. Dr. Naci Görür ise yaptığı açıklamada, “Kanal İstanbul’un altında yer alacak kayaçlar heyelan yapmaya müsait. Şu anda çalışmayan heyelanlar bile deprem sırasında aktifleşebilir. Bunları durduracak teknoloji yok. Burada aktif fayların dışında eski faylar da mevcut. Biz Marmara’da deniz araştırmaları yaparken, kanalın Marmara’ya açılan kısmında canlı faylar tespit ettik. Ve bunlar deprem beklediğimiz Kumburgaz Fayı ile açı yapabilecek şekilde. Orası 7.2 büyüklüğünde deprem üretirse, kanalı dolduran heyelanları harekete geçirir. Orada bulunan faylar depremin etkisini artırır. 7.2 büyüklüğünde bir deprem Kanal İstanbul’da en az 8, çoğu yerde 9’a çıkacak. Bir kanalın buna dayanması mümkün değil. Bir de orada 6 metrelik tsunami tehlikesi var” sözleriyle Kanal İstanbul’un yapılması halinde neler yaşanabileceğini ortaya koyuyordu.
Tehlike yakın
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Jeofizik Mühendisliği Bölümü eski Öğretim Üyesi Jeofizik Uzmanı Dr. Oğuz Gündoğdu, “Geçen yıl 26 Eylül’de Silivri açıklarında 5.8 büyüklüğünde deprem oldu. Onu, İstanbul için beklenen deprem konusunda son uyarılardan biri olarak kabul etmek mümkün. Onun arkasından 4.7 büyüklüğünde deprem kaydedildi. Silivri’de daha önce de 5.6 büyüklüğünde deprem oldu. Bunlar Marmara Denizi’nin gittikçe enerji topladığını ve bunu ortaya çıkarmaya hazır olduğunu gösteriyor” dedi. İstanbul depreminin yüzde 62 oranında 30 yıl içinde olacağının söylendiğini hatırlatan Gündoğdu, “21 yıl geçti. O hesaplar doğru çıkarsa eli kulağında demektir. Bunu depremlerden de anlıyoruz. Tespit ettiğimiz ufak-tefek depremler var. Marmara çok aktif halde. Bunu Silivri’de 5.8 büyüklüğünde depremle hissettirdi. Ama bunlar çok çabuk unutuluyor” ifadesiyle gelen tehlikeye işaret etti.
Sermaye hazırlıklı
Gayrimenkul Borsası AŞ (GABORAS) tarafından bir deprem haritası hazırlanırken inşaat sermayesine yön vermeye çalışdığı görüldü. Açıklamalara göre, İstanbul’un Türkiye’deki kentsel dönüşümlerin 0,33’ünü, riskli alanlarının 10,71’ini, yenileme alanlarının ise 53,17’sini kapsadığı iddia edildi. Avrupa Yakası’nda Fatih’in yanı sıra Bahçelievler, Bakırköy ve Güngören’in zemin formasyonunun yanı sıra yapı durumu olarak da eski yapıların çoğunlukta olduğu belirtildi. Zeytinburnu’nun tarihi yarımadaya bakan bölümleri ile Avcılar’ın sahil kesimleri ve Boğaziçi öngörünüm bölgelerinin depremden etkilenecek öncelikli alanlar olarak ifade edildi. Anadolu Yakası’nda ise Kartal-Maltepe sahil kesimi ve Kadıköy’ün batısı dikkat edilmesi gereken bölgelerin başında olduğu, İstanbul’da geçen yıl e-devlet üzerinden açıklanan toplanma alanların göre kişi başına 1,17 metrekare toplanma alanı düştüğü raporda yer aldı. Diğer yandan İstanbul’un bir önceki AKP’li Büyükşehir Belediyesi’nin, İstanbul’da deprem toplanma alanlarını imara açarak 496 olan toplanma alan sayısını 70’e indirdiği saptanmıştı.
Sondajlar tetikliyor
Fransız deprem araştırma gemisi Suroit, IFREMER-TÜBİTAK ve İTÜ ortak projesi çerçevesinde İstanbul’a gelmiş ve Marmara Denizi tabanındaki faylar incelenmişti. İnceleme sonrası açıklama yapan Fransız bilim insanı Xavier Le Pichon, ‘doğalgaz sondajlarının’ beklenen Marmara depremini tetikleyebileceğini belirtmişti. Pichon, “Tek parçalı kırılmada 7.4 veya 7.5 büyüklüğünde, iki parçalı kırılmada ise 7.2’lik bir deprem öngörüyoruz. Herkes depremin zamanını soruyor ama bu konuda maalesef bir şey diyemiyoruz. Yarın da olabilir, 5 yıl sonra da” diye uyarılarda bulunmuştu. Ancak tüm uyarılara kulak tıkayan iktidarın ilgi alanının gaz olduğu, depremin tetiklenmesi sonrası onbinlerce insanın ölebileceği ve evlerinin yok olacağı gerçeğinin umurlarında bile olmadığı konunun bugüne kadar ele alınmamış olmasından anlaşılabiliyordu.
JES depremleri
İstanbul Valiliği İstanbul’un 23 ilçesinde 41 bin 025.53 hektar yani 410 bin dekar ormanlık ve yeşil alan jeotermal arama sahası olarak ilan edilerek 16 Eylül’de ihale yaptı. İstanbul depreminin beklendiği günümüzde jeotermal sondajların beklenen depremi öne çekecek özellik taşıyor olması çok önemli. Jeotermal sahalar genellikle yüksek sismik aktiviteli alanlarda inşa edilir. Güney Kore’nin Pohang kentinde 2017’de meydana gelen deprem felaketinin tetiklenme nedeni JES olarak açıklanmıştı. Science dergisinde yayımlanan bir çalışmada, Güney Kaliforniya’daki Salton Denizi Jeotermal sahasının bulunduğu bölgede jeotermal kaynaklardan enerji elde etme süreçleri ile sismik faaliyetler arasında kuvvetli bir ilişki olduğu belirtilmişti. 30 yıllık çalışma döneminde jeotermal alanı bölgesindeki en büyük deprem 5.1 büyüklüğünde bir deprem olmuş, ancak yakınlardaki San Andreas fayı, en azından büyüklüğü 8 olan son derece yıkıcı depremleri açığa çıkarma yeteneğine sahip olduğu vurguları yapılmıştı.
Derinlik arttıkça risk artıyor
2013 yılında, İsviçre’nin St. Gallen şehri yakınlarında, jeotermal kaynaklar için yapılan sondaj çalışması depreme neden oldu. İsveç Sismoloji Merkezi bu sarsıntıların yerin derinliklerinde birikmiş ısı kaynaklarının oluşturduğu enerjiyi ortaya çıkarmak için kullanılan Jeotermal Enerji’nin yol açtığını tespit etti. 140 santigrat derece sıcaklıktaki termal akışkana ulaşmak için yerin 4 bin 500 metre derinliğine yapılan sondaj sonrası bölge, 3.6 büyüklüğündeki depremle sarsıldı. 2006-2007 yıllarında İsviçre’nin ilk jeotermal enerji santrali projesi iptal edilmişti. Çünkü, sondajların Basel yakınlarında bir dizi depreme sebep olduğu saptanmıştı. Hatta bazı sarsıntıların, 3’ten büyük olduğu ölçülmüştü. Sondaj çalışmaları ile oluşan sismik şokların etkisiyle 5 hatta 6 şiddetinde bile deprem olabileceği belirtildi. 2 bin metrelerin altına doğru inildikçe deprem riski bir o kadar arttığı vurgulanıyordu.
Kaya gazı
Duke Üniversitesi’ndeki araştırmacıların Eylül 2015’te yayınladığı bir çalışmada, fracking operatörlerinin 2005’ten 2014’e kadar yaklaşık 250 milyar galon su kullandığını ve hidrolik olarak kirlenmiş kuyulardan petrol ve doğal gaz çıkardıkları belirtildi. Çalışmada, hidrolik kırılma işleminin, keçe depremlerinin doğrudan nedeni olduğu çalışmada yer alırken, “Hidrolik kırılma binlerce küçük mikro deprem yaparak çalışır, hidrolik kırılma işlemleriyle mümkün olan, petrol ve gazla birlikte üretilen atık suyun yeraltına atılması, indüklenen depremlerle bağlantılıdır” diye belirtildi. 2016 yılında, ABD Jeolojik Araştırma’da, atık su bertarafının, kırılma yerine, merkezi ABD’de 2009’dan 2013’e kadar olan depremlerin artmasının ana nedeni olduğu ortaya koydu. ABD Çevre Koruma Ajansı’na (EPA) göre, 2015 itibariyle bazı atık kuyularının Richter ölçeğinde 4’ün üzerinde deprem ürettiği tespit edildi.