Don Kişot lakaplı Osman Akkuş, doğa tahribatının boyutunu ‘Son virajdayız’ diye tanımladı
Uzun yıllardır doğa ve çevre mücadelesi veren, “Don Kişot” lakabıyla tanınan Uluslararası Çevre Gazetecileri Derneği Başkanı Osman Akkuş, içinde bulunduğumuz koronavirüs salgını dönemini ve ekolojik mücadeleyi değerlendirdi. Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Sevda Aydın’a konuşan Akkuş, savaş ve enerji yatırımlardan dolayı insanların göç etmek zorunda bırakıldığını belirterek, dünyanın her yerinde yaşanan bu yersiz yurtsuz kalma halinin, film izlenir gibi izlendiğini ve bunun bir ekolojik felaket olduğuna dikkati çekti. Amerika ve Rusya’nın uzay polisleri adlarını verdikleri uyduların, uzayı bir çöplüğe çevirdiğini belirten Akkuş, “Evreni çöp yığınına çevirdiler. İnsanoğlu uzun yıllardan beri uzayda su arıyor. Kendi dünyamızdaki suyun kıymetini ise bilmiyoruz. Bilim insanlarının uzun yıllardır uyardıkları doğa felaketleri artık insanı da o hareketliliğin içine alıyor. Yüz binlerce insan bir coğrafyadan başka bir coğrafyaya kuraklıktan, sellerden göç etmek zorunda kalıyor” dedi. Türkiye’de enerji yatırımlarının çoğunun tarım arazilerine, meralara zarar verdiğinden üretimin düştüğünü ve köylünün de yoksullaştığını ifade eden Akkuş, köylünün ise üretmediğini söyledi. Eskiden üretim ve hayvancılık yapabilen köylüler olduğunu hatırlatan Akkuş, “Bugün köylü üretimsizliğe itildiğinden ciddi bir yoksullaşma yaşıyor” dedi.
Kutsal olana dokunulmamalı
Bölgedaki orman yangınlarına da değinen Akkuş, Mardin ve Şırnak’ta günlerce ormanların yandığını ve kimsenin ilgilenmediğini hatırlattı. Munzur Gözeleri’nin de hedef halinde olduğunu vurgulayan Akkuş, “Bu ülke için Balıklı Göl, Eyyüp Sultan ne ifade ediyosa, Munzur Gözeleri de aynı kutsallıktadır. Siz kutsala el uzatamazsınız. O yöre insanı ‘Kutsalıma dokunma’ dediği halde kepçelerle giriliyor. Bu çok yanlış, karar vericilerin kutsal bir alana dokunmaması gerekiyor” diye belirtti. Akkuş, 96’da yaptığı Barış Yürüyüşü’nün bir benzerini daha yapmak istediğini dile getirerek, şunları söyledi: “Bölgeye ilk 1996 yılında gitmiştim. Diyarbakır, Ergani, Lice, Hani, Mardin, Nusaybin, Midyat… Bölgeyi aylarca dolaştım. O aralar ulusal basında çevre sayfaları yapıyordum. Dönünce çevrecilere, ekolojistlere ve barışseverlere ‘Gelin Güneydoğu ile bir ekolojik barış köprüsü kuralım’ dedim. O zamanlar bu olmadı. Bu ülkenin aydınları, sanatçıları, siyasetçileri samimi olsalardı batıdan bölge illerine ekolojik, kültürel pek çok barış köprüleri atılır ve bu refah bir yer haline gelirdi. Ama biz zenginliklerimizi, komşu ülkelerle olan bağlarımızı keşfedebilseydik barış diye bir sorunumuz kalmayacaktı.” Türkiye’nin her yerinde doğanın talanına karşı başta o yörelerin halkının olmak üzere bir mücadele sürdüğünü ancak topyekûn bir harekete dönüşemediğini sözlerine ekleyen Akkuş, bunun nedenini şöyle açıkladı: “Mevcut hükümetin kimlerden oy aldığına baktığınızda gördüğümüz tablodaki insanlar, ancak kendi toprağına dokunulduğunda ses çıkarıyor. Hükümete olan biat algısı, ancak kendi köylerinde bir sorunla karşılaştıklarında canla başla savunmayla yıkılabiliyor. Fakat komşu köylerinde yaşananlara aynı refleksi göstermiyorlar. Bu yıkılabilirse, bir araya gelebilsek bu ülkenin bir tek çakıl taşını bile yerinden kımıldatamazlar.”
‘Son virajdayız’
Çevre için insanlığın artık son virajda olduğunun altını çizen Akkuş, sözlerini şöyle tamamladı: “Son virajdayız, ya aklımızı başımıza alacağız ya da yok olacağız. Biz kendi kendine yetebilen bir ülke halindeydik. Ortadoğu’nun et ve tahıl ambarı bu ülke, saman ithal etmeye başladı, bu bile geldiğimiz nokta açısından önemli bir örnek. Hükümetler, rejimler, insanlar değişir. Ancak yeryüzünün, doğanın rejimi değiştiğinde bunun geri dönüşü yok doğa direniyor. Pandemi döneminde birkaç günlüğüne de olsa doğa soluk aldı, doğaya uyumlu bir halde yaşamamaya devam edersek, bundan sonra doğacak virüs ve benzeri salgınların etkisi çok daha can yakıcı olacaktır.”
Çevre felsefesine gönül veren çok ama…
Günümüzde çevre aktivistliğinin büyük oranda gençler tarafından örgütlenmesinden memnun olduğunu ifade eden Osman Akkuş, şöyle dedi: “Büyüklerin kendi gelecekleri için bir şey yapmayacaklarını görünce öne atıldılar. Özellikle kadın ve çocukların yaptığı önemli eylemlerin sonucunda ciddi bir sonuç alınıyor.” Türkiye’de yabana atılmayacak düzeyde çevre felsefesine gönül veren insanlar olduğunu ancak yeşil örgütlenmelerin zayıf kaldığını belirten Akkuş, “Çevre mahkemeleri sıkışmış durumda. Ekolojik bir anayasa ise neredeyse anılmıyor. Medyada çevre bilinci yok, en hayati olan bir mesele birkaç sayfada ancak yer bulabiliyor. Meclis’te güçlü bir yeşil parti olsaydı, tüm bu sorunları çözebilirdik” diye konuştu.
İZMİR