Yazının başlığı 1998 yılının sonbaharında yitirdiğimiz şair-yazar Veysel Öngören üzerine hazırlanmış bir armağan kitabın ismi. Geçenlerde yayınlanan kitabı yazar İbrahim Oluklu hazırlamış. Öngören’in arkadaşlarından, öğrencilerinden kimi anekdotların, şiirlerin ve dergilerde kalmış edebiyat yazılarının da yer aldığı kitap daha çok bir anı kitap tadında.
İbrahim Oluklu’nun emeğiyle oluşan kitabı okudukça Öngören’i daha yakından tanıyan arkadaşlarından daha çok yazı alınabilirdi gibi bir duyguya kapılıyor insan.
Kitabın önsözünde: “Bir işe vurduk, Veysel Öngören’in aziz hatırasına bir Gülten Akın’ın ‘Bir gün birileri öte geçelerden ıslık çalar yanıt veririz’ deyişi yol gösterdi bize” diyor İbrahim.
Islığa yanıt verenler olarak: Hüseyin Atabaş, A.Mümtaz İdil, Aydın Alp, Ahmet Özer, Aytekin Karaçoban, Muzaffer Kale, Seyyit Nezir, Hicri İzgören, Veysel Çolak anı ve değerlendirme yazılarıyla kitaba katkıda bulunmuşlar.
A.Mümtaz İdil anı yazısında: “Hep birleştirici ve yapıcıydı, kendini değil, karşısındakinin düşüncesini önemserdi. Ancak bunları hep o öldükten sonra anımsar olduk. Nedense yaşadıkları sürece sıradan gördüğümüz insanları ancak öldükleri zaman önemsiyoruz.” diyor.
Bu kitapla birlikte onu bir kez daha anmış olalım istedim.
Evet, Veysel Öngören’i 18 yıl önce böyle bir günde (30 Eylül’de) yitirdik. Diyarbakır-Hacıkan köyünde dünyaya ‘merhaba’ diyen bir ömür yine aynı mekânda ‘hoşçakal’ dedi dünyaya. Hayatının son dönemlerinde Diyarbakır merkezde ikamet ediyor ve habis bir hastalıkla boğuşuyordu. Ölümünden bir gün önce köyüne götürülmeyi istedi ailesinden. Bu istek bir anlamıyla köyünde ölmek ve orada defnedilmek isteğini de içeriyordu. İstek yerine getirildi. Orada verdi son nefesini ve orada toprağa verildi. Bir şiirinde köye özlemini dökmüştü dizelere:
“Köye mi özlem / yorgun, kırık bir uykuya mı? / Tavuk, tüp gaz taşıyan, gelin getiren / Morga adam bırakan traktöre mi? / Acıya sevince mi?”
Ailesinin sürgün edilmesinden dolayı, çocukluğu ve ilk gençlik yılları Afyon-Tavşanlı’da geçti. Ortaöğrenimini Afyon Lisesi’nde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde Felsefe üzerine yüksek öğrenim gördü. Vatan gazetesi ve Türkiye Radyo Televizyon Kurumu’nda çalıştı. Dost, Türk Dili, Sanat Rehberi, Su, Yeni Ufuklar, Türkiye Yazıları, Ulus gibi dergi ve gazetelerde yazdı.
Bir süre çalıştığı Ankara- TRT Dış Haberler Servisi’ndeki görevinden siyasi görüşlerinden dolayı işinden atıldı. Bu durum edebiyata yönelmesine olanak hazırladı.
Tekrar Diyarbakır’a döndü. Yazdığı yazılarının çoğunu bu dönemde yazdı. O artık “Genç şiir”in bahçıvanıydı. Besleyeni ve su vereni. 80’li yıllar onun en verimli yıllarıydı. “Remo ve Salo (1980)” – “Vay Gözüm” (1981) – “Remtelebe” (1982) – “Koca Ülke” (1983) ve “Arif’in Kızı” (1987) adlı kitapları bu dönemde yayımladı.
Şiirin iki ana damardan (destan ve maniden) beslendiğini savunurdu. O destandan yanaydı:
“Hiç kimse alamaz hayatı / Satılmış acı, satılmış et / Ve kör bir duvara heder olan gençlik tüketmiyor hayatı. / Nüfusta kayıtları vardır, işyerinde sicilleri / Uykuları ve sesleri vardır. / Biliyorlar bir muhasebesi vardır ki onların / Orada hayat hesabını tutuyor onların.”
Bir ara Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nu yönetti. “Bu işte çok yoruldum” diyordu ama onu asıl yoran ve yıpratan edebiyattaki duruşunda ve tavrında yalnız kalışına ilişkindi diye düşünüyorum.
Yakın çevresi, edebiyatçı dostları olarak hepimiz biraz borçlu kalmışızdır ona. Bir duruş adamıydı Veysel Öngören. Edebiyatın su başlarını tutanlara ve suyu bulandıranlara karşı duruşu hiç değişmedi. Evet, yoruldu. Belki “yenildi” diyenler de çıkabilir. Ama o sonuna kadar teslim olmadı. Bize bıraktığı miras ve mesaj, bir söyleşide kullandığı cümlede özetlenebilir: “Teslim olmamak her zaman mümkündür.”