Yakın bir zamanda İngiliz televizyonu Channel 4’e konuşan Hulusi Akar, Doğu Akdeniz’deki gerilimi değerlendirip şunları söyledi: Sayın Macron buradaki problemlerin üzerine benzin döküyor. Bu da çözümü uzattıkça uzatıyor. Hayal gören Macron’un kendisi. İki yüzyıl önce ölen Napolyon’un rolünü kapmaya çalışıyor ama buna gücünün ve boyunun yetmeyeceğini de hep beraber görüyoruz.
Biz, Akar kadar Fransa’nın askeri-siyasi potansiyeline hâkim değiliz. Bu açıdan bir değerlendirme yapmamız zor olur fakat beyanı esas alıp Türkiye’ye dair bir yorumda bulunabiliriz. Ki, açıklamanın kendisi konuşulan konudan bağımsız olarak Türkiye’yi ve mevcut iktidarı anlatır gibidir. Hulusi Akar değil de, başkası Türkiye için bunu söylüyor denilse şaşıran olmaz. Çünkü Türkiye’de günübirlik olarak benzer gelişmelere tanık oluyoruz. Yangına benzinle gitmek tam da bu iktidarın işi, hakeza çözümü uzatmak iktidarın temel stratejisi. Hayal görmekten söz edilse, bu iktidara eş bulunmaz. Irak- Suriye’den başlayarak Libya’ya kadar çeteler eliyle müdahalelerde bulunan, Akdeniz’de her türlü korsanlığa başvuran ve şimdi de Ermenistan- Azerbaycan sınırında ateşe körükle gidenler bunlar.
Gittiği her yerde en olmaz denileni yaparak tepki çeken, sonunda her şeyi yüzüne gözüne bulaştırıp geri çekilen, gerek askeri gerekse de siyasal-diplomatik olarak bir hezimeti yaşayan iktidarın ‘darbeden’ kıl payı kurtulan bakanı büyük bir bilgiçlikle hasmına ‘senin buna gücün de yetmez, boyun da’ diyor. Bilmeyen de Haftanin’de yenilen bunlar değil, İdlib’de sıkışan-Libya’da yalnızlaşan bunlar değil sanır. Ama artık gerçekleri gizlemek mümkün değil. Zaten AKP-MHP iktidarını da en fazla zorlayan bu oluyor. Ne kadar yasak-engel koyarlarsa koysunlar bilginin yayılmasını engelleyemiyorlar.
Hal böyleyken, Hulusi Akar bunları niye söylüyor? ‘Biz bunların tümünü tecrübe ettik, sonuç alınmıyor’ mu demek istiyor. ‘Irak’ta, Suriye’de, Libya’da, adım attığımız her yerde bu yöntemleri denedik fakat her seferinde duvara tosladık’ mı demek istiyor? Ve en önemlisi de, sanırız, tarihi hayaller ile günün gerçeklerinin farklı olduğu mesajı. Napolyon gibi olmanın zor olduğunu söylerken Neo-Osmanlı hayallerinin beyhude olduğunu mu söylüyor? Hepsini denedik olmuyor mu diyor. Herhalde bunları söylüyor. Yoksa yaptıklarının benzerini başkaları yapınca eleştirip ‘yapmayın, bu gidişin sonu yok’ demenin anlamı kalmıyor.
Şüphesiz, Napolyon benzetmesi üzerinden yapılan bunca değerlendirmeden sonra, onun tarihe mal olmuş bir sözüne atıfta bulunmamak büyük eksiklik olur. Öyle ki bugünün AKP-MHP iktidarı için söylenmiş gibidir. Ne diyor Napolyon: Kılıçla her şeyi yapabilirsin ama kılıcın üzerine oturamazsın.
Kuşkusuz ‘zor’un toplumsal değişim ve dönüşümde tartışma götürmez bir yanı vardır. Tarih bunun sayısız örneği ile doludur. Günümüzde hala ‘zor’ aygıtı toplumsal dönüşümün önemli bir aracı konumundadır. Fakat ‘zor’un kendisi araç olmaktan çıkıp amaç haline geldikçe orada çürümenin başladığını, yıkımın gündeme geldiğini de görüyoruz. AKP-MHP’de ifadesini bulan Türk devleti içinde yaşanan durumun bundan farklı olmadığı anlaşılıyor. Dikkat edelim! AKP-MHP iktidarı için savaş, bugün için ayakta durmanın temel aracına dönüşmüş durumdadır. Gerek ülke içinde gerekse de dışında çatışma hali, savaş hali olağanlaştırılmaktadır. Hatta bilinçli bir gerginlik stratejisi izlenerek, halkın toplumsal-ekonomik alandaki rahatsızlıkları örtbas edilmek, gölgelenmek istenmektedir. ‘Savaştayız, varlık yokluk sürecindeyiz’ denilerek, halktan kendilerine destek olması, bunu yapmayıp itiraz etmesi halinde ise büyük bir hışımla üzerine gidilip susturulacağı mesajı verilmektedir. ‘Ya bizimlesin ya da düşmanla’ algısının her gün yeniden üretilmesi, esas olarak bu zihniyetin tezahürü olmaktadır.
İşte tam da bu noktada, AKP-MHP iktidarının ‘kılıcın üzerine’ oturmayı denediği görülüyor. Sağdan soldan herkes bir biçimde bunun mümkün olmadığını, gidişatın ülkeyi çöküşe götürdüğünü söylese de, bu uyarıları dinleyen yok. ‘Dediğim dedik, öttürdüğüm düdük’ misali yol alınıyor, oraya buraya tehditler savuruluyor, bu biçimde ayakta durulacağı sanılıyor. Hâlbuki ne tarihte ne de günümüzde zor ile ayakta durulduğu görülmemiştir. Belki geçmişte bu tür süreçler uzuyor, bunun topluma yansıması daha ağır oluyordu. Fakat günümüzde koşullar değişmiştir. Elbette ki, iktidar kendi bekası için her türlü hileye, oyuna başvuracak, ömrünü uzatmak isteyecektir. Fakat halkları temsilen yol alan devrimci demokratik güçler de sözünü söylemeye devam edecek ve sonucu bu mücadelenin seyri belirleyecektir. Sadece, HDP’ye yönelik son saldırı bile, faşist cephenin korkusunun büyük olduğunu göstermektedir. O halde demokrasi cephesini büyütmenin zamanıdır.