Cumhurbaşkanı, geçenlerde önemli bir vecize beyan etti: “Bugün borç alan yarın talimat alır”. Doğrudur. Türkiye ekonomisinin, uzun bir zamandır petrodolar zengini Katar devletinin takviyesiyle ayakta durduğu herkesin bildiği bir sır. Sır, çünkü kayıt dışı. Suriye’de ayaklanmaların başladığı 2011 yılında, gazeteci Robert Fisk’e istifa eden Suriye ordusu generallerinin nerede olabileceği sorulmuştu. Fisk, cevaben “Doha yolunda; kendilerine vaat edilen çekleri almak için” bilgisini vermişti. Generaller, para karşılığı Suriye ordusunu terk edip Katar Emiri’ne sığınıyorlardı. Aynı dönem, Türkiye-Katar ilişkilerinde olağandışı bir yakınlaşmanın da başlangıcına sahne oldu.
Başlangıçta Katar’ın Suriye’deki yatırımı asıl olarak ülkenin illegal ana-muhalefeti olarak bilinen Müslüman Kardeşler (İhvan) örgütü üzerineydi. Arap Baharı rüzgarı içinde ABD’nin teşviki ve Türkiye’nin yakın lojistik ve askeri desteği ile rejimin kısa sürede devrileceği umuluyordu. “Şam’da kahve içmek”, “Emevi camiinde namaz kılmak” sözleri o konjonktürde edilmişti. Ama Mısır’da İhvan iktidarının düşmesi tabloyu değiştirdi ve bu hesabın tutmayacağı anlaşıldı. Katar-Türkiye bloğunun desteği, bu kez cihatçı gruplara yöneldi. 2012 yıllındaki çatışmalara bakıldığında İslamcı şiddetin asıl olarak rejim güçlerini değil Rojava coğrafyasındaki Kürt oluşumunu hedef aldığı görülür. 2014’te Musul konsolosluğu personelini aileleriyle birlikte rehin alan IŞİD’in, Suriye’ye girişi öncesinde bir pazarlık yaparak Katar sermayesi ile donanmış Erdoğan rejiminden lojistik ve askeri destek sözü almış olması kuvvetle muhtemel. Karşılığında, IŞİD de rejimle çatışmak yerine Kürt varlığının üzerine yöneldi. Rojava devriminin merkez üssü olarak bilinen Kobane’ye saldırdı.
Ama Kobane direndi. Direnmekle kalmadı, Kürt diplomasisi dünya kamuoyunun dikkatini IŞİD’in temsil ettiği İslamcı faşizm tehdidine çekmeyi başardı. ABD ve müttefikleri, Suriye politikalarını revize ettiler; IŞİD hedeflerine hava bombardımanı başladı. Erdoğan’ın 6 Ekim 2014 nutku dikkatli okunduğunda bu değişikliğin yarattığı endişe ve telaş açıkça görülür. Yüzüne bir tebessüm de katarak sarf ettiği “Kobane düştü düşüyor” ifadesi ise sonuçlarını hemen verdi.
Kobane düşmedi ve Erdoğan’ın Ortadoğu’daki “vekil güçleri” bulundukları her sahada darmadağın edilmiş durumdalar. Hasarın çoğunluğunu da Kürt güçlerinin omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nden aldılar, alıyorlar. Öte yandan Mavi Vatan’ı kurtarmak için donanma eşliğinde Akdeniz’de dolaştırılan Oruç Reis gemisinin Antalya limanına dönüşü, Erdoğan’ın sınır-aşırı faaliyetlerinin (Suriye, Libya, Doğu Akdeniz ve Ege) külliyen iflasının sembolü oldu. Bu iflasın başlangıç anının sembolü ise IŞİD’in Kobane’deki yenilgisi olmuştu.
Erdoğan içeride bütün bunların – özellikle de, derin devletin “kırmızı çizgisi” olduğu anlaşılan Rojava Kürt yönetiminin kazandığı gücün – hesabını, 2015’den bu yana ittifak içinde olduğu derin devlet güçlerine vermek durumunda. O kadar hamasetin ve “şehitler tepesinin” sonucunda elde ne petrol var ne de gaz. Dahası, Rojava’daki Kürt oluşumu, gerek Suriye’de gerekse de bölgesel ve küresel ölçekte meşruluğunu artırarak güçlenmeye devam ediyor.
Dışarıdan ise, Katar Emiri’nin tahsilat için kapıya dayanmasının eli kulağında olduğu anlaşılıyor. Erdoğan’a yapılan yatırımın sonuçlarının felaketten ibaret olduğu idrak edilmeye başlanmış. Geçtiğimiz yıl içinde önce Katar-ABD ilişkilerinin yumuşadığı görüldü. Bu yumuşama, son aylarda Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır devletlerinden oluşan rakip güç bloğuna yaklaşma şeklinde tezahür ediyor. Katar, dış siyasetinde bir “eksen değişimi” yaşamakta olduğu izlenimi veriyor ki bu Türkiye ile ittifakın sonuna yaklaşıldığının göstergesi olabilir. Ne Boğaz’da ve Karadeniz’de hibe edilen araziler ne de Kanal İstanbul kıyılarının mülkiyeti, belli ki kayıt dışı petrodolar faturasını ödemeye yetmiyor.
Saray’da düğün dernek ağırlanan savcı, soluğu emniyette alıyor ve Kobane yenilgisinin intikamını HDP’den almayı amaçlayan bir operasyon başlatıyor. Aynı gün, Katar ile yapılan swap anlaşması bedelinin 15 milyar dolara çıkarıldığı açıklanıyor. Hemen akabinde Merkez Bankası, yıllar sonra ilk kez faiz artırımına giderek dolardaki tırmanışı durdurduğunu açıklıyor.
Cumhurbaşkanı haklı: “Bugün borç alan yarın talimat alır”.